İMANIN LUGAT VE ISTILAH MANASI – İMANIN KISIMLARI VE İMAN-KALP İLİŞKİSİ | Akaid Programı – 9. Bölüm
İMANIN LUGAT VE ISTILAH MANASI
İman Arapça bir kelime olup sulasi mücerretten “EMN” kökünden türeyen bir fiildir.
Lugat Manası: Eman, güven, tasdik, onaylamak, kabullenmek, gönülden benimsemek, itimat etmek ve Emniyet gibi manalara gelir. Türkçede inanmak demek olan iman korkunun ve küfrün zıddıdır. İman kelimesinin başına gelen hemze müteaddilik (geçişlilik) manasına -tadiye- olduğunda Eman vermek, güvende kılmak ve emin kılmak manalarına gelir.
Yine iman; mutlak tasdik kat’i olarak inanmak, iman esaslarına şüphesiz ve samimiyetle inanmak gereğini ifa etmeyi kabullenmektir.
O halde iman sahibini güven ve emniyete kavuşturur, başkasına bu güveni telkin ile müminleri de kendisi hakkında emniyette kılar.
İmanın ıstılah manası: İman kısaca kalb ile tastik dil ile ikrardan ibarettir. Amellerle tatbik ise imanın kuvvetlenmesi ve muhafazası için gereklidir. Resululah (s.a.v}’i ve Allah(c.c) tarafından getirdigi kesin olarak bilinen bütün haberleri şüphesiz olarak kalben tasdik edip dil ile ikrar etmektir. İman edilmesi zorunlu olan esaslara zarurat-ı diniye denir. Esasen dil ile ikrar ve fiil ile tatbik de tasdikdir. İman, küfrün zıddı olması hasebiyle alemlerin rabbi olan Allah(c.c)’ı tanımak ve O’na yönelmektir. Başka bir değişle iman Allah'(c.c.)’ın gönderdiği peygamberleri ve onların getirdiği haberleri tasdik etmek ve benimsemektir. Allah (c.c.)’ın buyruklarını yerine getirerek, O’nun güven çemberine girmektir. Ayetleri ve Peygamberin sünnetlerini kabul edip bağlanmak ve yaşamak da imanın varlığının ispatıdır.
Filolojik (dilbilimi) açıdan imanın iki anlamı vardır. Birincisi başkalarına güven vermek, ikincisi güven içinde olmaktır. İman sahibi kişi, yani mü’min hem insanlığı iman gücünün sağladığı güvenin içinde emin olan, hem de kendisi başkasına güven veren kişidir.[1]
İMANIN KISIMLARI VE İMAN-KALP İLİŞKİSİ
İmanın Dereceleri
İmanın dereceleri iki suretle gerçekleşir.
İcmali İman
İman edilecek esaslara kısaca toptan iman etmektir. Bu da Müslümanlığın ilk temel taşı ve iman esaslarını özünde toplayan şehadet kelimesini anlayarak mükellefiyetini idrak ederek tasdik edip ikrar etmektir. Bu kelime Allah'(c.c.)’dan başka ilah olmadığına ve Hz Muhammed (s.a.v)’in O’nun kulu ve resulü olduğuna iman etmektir.
Bu kelimeye Kelime-i Tevhid de denir. Şu halde Allah (c.c)’dan başka ilah olmadığına Hz Muhammed (s.a.v)’in O’nun kulu ve Resulu olduğuna inanmak aynı zamanda Hz. Muhammed (s.a.v)’in Allah ( c.c)’dan getirmiş olduğu haberlerin zarurat-ı diniye dahil hepsinin hak olduğuna iman eden bir kimse Mü ‘mindir.
İman esaslarının hepsi bu iki cümlede toplanmıştır. Bu kelime İslam iman dairesine girişin kapısıdır. Bu kelimeye iman etmeyene mü’min denilemeyeceği gibi bu kelimenin kapsamış olduğu diğer iman esaslarından birini inkar eden kişinin de imanı bozulmuş olur. Mesela Kuran-ı kerimin bir tek ayetini inkar etmek gibi.
İcmali iman ile iman eden her Müslüman için kelime-i Tevhidin icmalen kapsadığı iman esaslarını (Zarurat-ı Diniyeyi ) ayrı ayrı tafsilen öğrenip esaslarının gereklerine riayet etmesi farzdır.
2) Tafsili İman
Tafsili iman 3 mertebedir.
Birinci Mertebe: Allah (c.c.)’ın varlığına ve birliğine O’ndan başka ilah olmadığına Hz. Muhammed (s.a.v)’in O’nun kulu ve Resulu olduğuna ve ahiret gününe imandır.
Tafsili imanın bu birinci mertebesinde icmali imana göre biraz daha tafsil vardır. Yani ahiret gününe iman da vardır.
İkinci Mertebe: Allah’a, Meleklerine, Kitaplarına (Tevrat-İncil- Zebur- ve suhufların nazil olduğunda hak olup şu anda tahrif olduklarına ve ancak Kuran-ı kerimin kıyamete kadar değişmeden hak olarak kalacağına) peygamberlerine, kaza ve kaderin hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna, öldükten sonra dirilmeye ve ahiret gününe (Cennet ve cehennemin var ve hak olduğuna) iman etmektir.
Tafsili imanın bu mertebesinde imanın temel esaslarının hepsi tasdik edilmiştir. Bu birinci dereceye göre daha tafsilatlıdır. Ancak bir Mü’min için Bundan daha tafsilatlı olarak bilmesi ve tasdik etmesi de hayatı boyunca farz olur.
Üçüncü Mertebe: Kuran ve Sünnete sabit olan Allah Resulu (s.a. v) in haber verip tebliğ buyurduğu bütün haberlerin hepsine ve her birine ayrı ayn Allah ve Resulunun bildirdiği şekilde iman etmektir. Namaz, oruç, zekat, hac ve cihad gibi farzların farziyetine içki, kumar, zina ve faiz gibi haramların yasak oluşlarına inanmak tafsili imanın üçüncü mertebesidir.
Bu mertebe diğer tafsili mertebelerden daha mühim ve daha sağlamdır.[2]
İman-Kalp İlişkisi:
İmanın asıl rüknünün kalp ile tasdik olduğu dikkate alınırsa, iman esasları ile kalp arasındaki perdelerin kalkmasının önemi daha iyi anlaşılır. İnanmak manasına gelen iman, kalbin şüphe duymadan tatmin olmasını gerektirir. Bir ayet-i kerimede Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
“Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.”[3]
Kainat üzerinde Allah (c.c.)’ın koymuş olduğu düzene, aklı vasıtasıyla, kalbiyle bakan kişinin imanı artar. Elde ettiği bu bilgiyle, teşri hayat kitabı olan Kur’an-ı Kerim’e yönelirse, ondaki bilgilerin, hakikatin kendisi olduğuna yönelik inancı netleşir. İman esaslarını. Kuran-ı kerim hükümlerini, Allah Resulunun canlı olarak yaşamış olduğu islamı ayrıntılarıyla bilmek ve inanarak inancının mükellefiyetlerini yerine getirmeye çalışmak gibi bir tafsili iman ile yukarıda ifade olunan icmali iman arasında şüphesiz büyük farklılıklar mevcuttur. İslam ahkamını ayrı ayrı öğrenip gücü nisbetinde ilimde ve amelde ilerledikçe mü’min daha kamil ve Allah (c.c) ya daha yakın olur. İlmiyle amil olana alim olunca avam tabakasından havassa terfi etmiş olur. Herkes alim olmayabilir. Ancak icmali imandan tafsili imana yükselebilir.[4]
[1] İslam Akaidi – Şahımerdan SARI 4,cilt: 322-323
[2] İslam Akaidi – Şahımerdan SARI 4,cilt: 387-389
[3] Rad-28
[4] İslam Akaidi – Şahımerdan SARI 4,cilt: 389