İNSANLARIN İNANÇ BAKIMINDAN KISIMLARI | Akaid Programı – 13. Bölüm
İNSANLARIN İNANÇ BAKIMINDAN KISIMLARI
Allah’ın gönderdiği ve Hz. Muhammed’in getirip bizlere bildirdiği, inanılması gereken esaslara inanıp inanmama yönünden, insanlar üç gruba ayrılırlar:
- Mü’mîn: İnanılması gereken esasları kalben tasdik eden ve bu inancını dili ile ikrar eden kimselere “mü’min” denir.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor :
“Ey iman edenler, size, mümin kadınlar muhacir olarak geldikleri vakit, kendilerini imtihan edin; imanlarını Allah, (sizden) daha iyi bilir…”[1] kavl-i celîli ile gerçekten Allah-u Teâlâ’nın o kadınların imanlarını daha iyi bildiğini haber vermiştir. Eğer iman ancak dil ile söylenen sözden ibaret olmuş olsaydı her işiten ilim hakkında[2] bir olurdu.
Yüce olan Allah “Sizden olduklarına dair kesin olarak Allah’a yemin de ederler. Halbuki onlar, sizden değillerdir…”[3] buyurmak suretiyle onların bu hususta yalan söylediklerini haber veriyor.
Yine Cenab-ı Hak, “Rabb’in hakkı için onlar, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden nefisleri hiç bir darlık duymadan tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe, iman etmiş olmazlar.”[4] buyuruyor. Eğer iman, lisandakinin gayri olmamış olsaydı, nefislerde darlık bulunmasıyla imanlarını nefyetmiş olmazdı
- Kafir: İmanın esaslarını kalbi ile inkâr eden ve bu inkârını dili ile de ifade eden insanlara “kâfir” denir.
Kafir arapçada kefere mazi kökünden gelip ismi faildir. Çoğulu “küffar” gelir.
Küfür mastar olarak lugatta; örtmek, kapatmak, gizlemek, inkar etmek, red etmek veya kabul etmemek gibi anlamlara gelir. Bu fiileri yapan kimseye ismi fail olarak kafir denir. Kafir hakkı gizlediği için, gizlemek manası ile inkarcıya denildiği gibi, tohumu toprağın altına gizleyen çiftiçiye de lugat manasıyla kafir denir. Ancak çiftiçiye ıstılah manasıyla kafir denemez.
Kafir Istılahta Hz Peygamber (s.a.v) in Allah (c.c) dan getirip insanlığa tebliğ buyurduğu haberlerin tümünü veya bir kısmını kabul etmeyenlerdir.
Kafir iman ve İslam’dan mahrum bir şekilde kalbindeki kabiliyeti köreltmiş olup bütün vicdani mekanizmasını nefsinin eline veren ve rabbani nuru sönmüş olan kimsedir.
Kafirlerin amelleri boşadır. Hiçbir sevapları yoktur. Kafirlerin durumunu Kuran-ı Kerim çok bariz bir şekilde ifade etmektedir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
İnkar edenler ise; onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah’ı bulur. (Allah da) Onun hesabını tam olarak verir. Allah, hesabı çok seri görendir. Ya da (inkar edenlerin amelleri) engin bir denizdeki karanlıklara benzer; onun üstünü bir dalga kaplar, onun üstünde bir dalga, onun da üstünde bir bulut vardır. Bir kısmı bir kısmı üzerinde olan karanlıklar; elini çıkardığında onu bile neredeyse göremeyecek. Allah kime nur vermemişse, artık onun için nur yoktur.[5]
Bu manzarayı gören akıl sahibi kafirin halinden dehşete kapılarak bütün gayesinin boş ve abesle iştigal ettiğini fark eder. Aklını başına toplar, yaratılış gayesine ve rabbine kulluktan başka bir çıkar yolun olmadığını kesin kanaat getirip istikametini esfel-i safılinden çevirip Alay-ı illiyyine yöneltir.[6]
- Münafık: İnanılman gereken prensiplere kalbi ile inanmayan ve tasdik etmeyen fakat, sırf mü’minleri kandırmak için, dili ile inandığını söyleyenlere de «münafık» adı verilir.
Yüce olan Allah, “İnsanlardan bir kısmı vardır ki, biz Allah’a ve Kıyamet gününe inandık derler. Halbuki onlar iman edenler değillerdi”[7] buyurup onların dille dediklerine kalbleri muhalefet ettikleri zaman, dilleri ile söylediklerinin iman olmasını nefyetti. Kuvvet ancak Allah’tandır.
Sonra Allah-u Zülcelâl, müminlere devamlı olan bir sevap vadetmiştir. Münafıklara da, Cehennemin en aşağı tabakasında bulunacaklarını haber vermiştir. Eğer onların açığa vurdukları şey, hakikatte iman olmuş olsaydı, onun hakkı küfür için verilen azabın üzerine ziyade kılınmak değil, vaadolunmuş olan cennet olurdu. Cenab-ı Hak, “(Kanaatlarınca kalblerinde olan küfrü örtmekle) Cenab-ı Allah’ı ve müminleri aldattılar…”[8] buyurarak izhar ettikleri imanlarını Allah-u Teâlâ’ya aldatma kılmıştır. Kim ki, islâm dinine, peygamberlere, Allah’a ve Allah’ın peygamberlere verdiği kitaplara ve tebliğ etmelerini emrettiği hususlara, olan imanın hakikati ve derecesi Allah’ı aldatmakla elde edileceğini iddia ederse o kimse Allah’ın dini hakkında en büyük kelâm etmiş olup Rabbini bilmeyen bir cahildir. Kuvvet ancak Allah’tandır.
Allah Azze ve Celle, “Onlar için mağfiret dilesen de, mağfiret dilemesen de haklarından müsavidir; Allah o münafıkları asla bağışlamaz…”[9] ve Harcadıklarının, onlardan kabul edilişine engel olacak şudur : “Allah’a, Peygamber’e küfretmeleridir…”[10] kavl-i celîli ve bunlardan başka âyetlerle münafıkların kâfir olduklarım haber vermiştir.
Küfür, imanın zıttıdır. İman ile küfüre son veririz. Zira Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’in-de “(Ey Resulüm), O küfredenlere, de ki; Eğer peygamberlere düşmanlıktan vaz geçerlerse geçmişteki günahları bağışlarız”[11] buyurmuştur.
Yine Cenab-ı Hak “Onlar ki, Allah’la beraber, başka bir ilâha ibadet etmezler; Allah’ın haram kıldığı nefsi haksız yere öldürmezler, zina yapmazlar; kim de bunları yaparsa günahının cezasına kavuşur. Kıyamet günü de azabı katmerleşir ve bu azap içerisinde hakir olarak ebedi kalır. Ancak tevbe eden ve iman edip de salih amel işleyen kimse müstesnadır. Çünkü bunların kötülüklerini Allah, iyiliğe çevirir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir”[12]. Böylece sabit olur ki, hakikatte ve incelendiği zaman münafıkların kâfir oldukları ve sözlerinde yalancı oldukları anlaşılır.
[1] 1EI-Mumtahine – 10
[2] Kitabut Tevhid Maturidi.
[3] Et-Tevbe – 56
[4] Nisa – 65
[5] Nur Suresi: 39- 40
[6] Şahımerdan Sarı İslam Akaidi Cild: 4 syf : 407- 408
[7] El-Bakara, âyet, 8.
[8] El-Bakara, âyet, 9.
[9] El-Münafıkûn, – 6
[10] Et-Tevbe, âyet, 54
[11] El-Enfâl, âyet, 38
[12] El-Furkân, âyet, 68