SEYYİD KUTUB’UN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA GAŞİYE SURESİ 1. VE 7. AYETLER
1- Ey insanoğlu! Herşeyi kaplayacak kıyametin haberi sana gelmedi mi?
Gönülleri yüce Allah’a yöneltmeyi hedefleyen, varlık aleminde O’nun varlığını gösteren delilleri hatırlatmayı ve Allah’ın ahirette herkesi hesaba çekeceğini; yapılanlara kesin karşılık vereceğini belirtmeyi amaç edinen bu sure yukardaki ayetle, ve ayetin başındaki “Kıyametin büyük bir olay olduğu”nu ilham eden dinleyeni bunu itiraf etmeye zorlama amaçlı şu soru ile başlıyor. Bu soru Aynı zamanda, ahiret olgusunun daha önce açıklanan ve hatırlatılan olgulardan birisi olduğunu da göstermektedir. Burada kıyamete “Ğaşiye” diye yeni bir isim verilmektedir. Gaşiye, insanları çepeçevre kuşatan, felaketleri tüm yaratıkları kaplayan bela musibet demektir. Bu isim Kur’an-ı Kerim’in bu son cüzünde yeralan, “Tamme”, “saahha”, “ğaşiye”, “karia” gibi bu cüzün havasına uygun düşen insana ilham veren yeni isimlerden birisidir.
Şu “Sana gelmedi mi?” seslenişi üzerinde bir nebze duralım. Resulallah Efendimiz bu sureyi her duyduğunda yüce Allah’ın bu soruyu kendine yöneltmesinden etkisini benliğinde hissederdi. Ve kalbinin yüce Allah’ın seslenişine aşırı duyarlı olmasından, bunun özünü benliğinde canlandırmış olmasından, kulağına her geldiğinde bu ifadenin aracısız olarak kendisine yöneldiğini hissettiğinde, sanki doğrudan doğruya Rabbinden ilk kez Alıyormuş gibi olurdu. İbn Ebi Hatim anlatır: Meymun oğlu Ömer, bize kadar ulaşan Tanafesli Muhammed oğlu Ali, Abbas oğlu Ebu Bekir, Ebu İshak rivayet zinciri ile şöyle der: Rasulullah herşeyi kapsayacak (Kıyàmetin haberi sana gelmedi mi?) ayetini okuyan bir kadına rastlar ve bu ayeti duyunca ayağa kalkar ve: “Evet bana geldi” der…
Ancak yukardaki hadise rağmen bu ayetteki sesleniş şu Kur’an’ı dinleyen herkese yöneltilmiş genel anlamlı bir ifadedir. Kıyamet haberi, bu Kur’an’da tekrar tekrar sözü edilen bir olgudur. Kur’an-ı Kerim kıyameti hatırlatır, insanları uyarır, müjdeler verir, kıyamet öğesi ile gönüllerde duyarlılığı, korkuyu, takvayı, ürpermeyi harekete geçirir, öte yandan yine bununla gönüllere ümit ışığı, bekleme ve arzu etme duygusu verir. Bundan dolayı bu gönüller canlanır da artık ölmez ve dikkatsizliğe düşmez.
KIYAMETTE ZİLLET HAYATI
“Herşeyi kaplayacak olan kıyametin haberi sana gelmedi mi?” ayetinden sonra yüce Allah, kıyametin haberlerinden birtakım manzaralar sergilemektedir:
2- O gün birtakım yüzler zillete bürünmüştür.
3- Zor işler altında bitkin düşmüştür.
4- Yakıcı ateşe yaslanırlar.
5- Kızgın bir kaynaktan içirirler.
6- Onlar için kuru dikenden başka yiyecek de yoktur.
7- Ne semirtir, ne de açlığı giderir.
Nimete erenlerin sahnesinden önce, hemen azaba uğrayanların sahneleri sunulmuştur. Çünkü bu “Gaşiye: Kıyamet”in atmosferine ve çağrışımlarına daha yakındır ve daha uygundur. O gün ortada korkan, küçümsenen, yorgun ve bitkin yüzler (kimseler) vardır. Çalışıp yorulan ancak yaptığına sevinemeyen sonuçtan hoşnut olmayan, yaptığına karşılık olarak bula bula ancak sorumluluğu, zararı, bulan ve bunun sonucu hoşnutsuzluğu, bitkinliği ve sorumluluğu kat kat artan kimseler vardır. Bu kimseler “zor işler altında bitkin düşmüşlerdir.” Bunlar Allah için çalışmamışlardır, (amel etmemişlerdir) Allah’ın yolundan başka yol, uğruna yorulmuşlardır. Bu kimseler kendileri ve çocukları için çalışmışlardır. Kendi dünyaları ve dünya arzusu uğruna yorulmuşlar sonra da bu çalışma ve yorulmanın sonucunu bulmuşlardır. Dünyada ahiret sermayesi olan yorgunluk ve sıkıntı olarak, ahirette de azaba götüren bir karaltı şeklinde… Bu kimseler, artık önemsenmezler, sorumludurlar, yüzükoyun düşmüşlerdir, arzularına ulaşamamışlar, korku içinde kendi sonları ile yüz yüzedirler.
Bu önemsizlik ve sorumluluk ile birlikte bir de azap ve elem vardır. “Yakıcı ateşe yaslanırlar.” Bunlar o kızgın ateşi tadacaklar ve o ateşten azap göreceklerdir. “Kızgın bir kaynaktan içirilirler”. Yani bu kaynak son derece sıcak olacaktır. “Onlar için kuru dikenden başka bir yiyecek yoktur. Ki o ne semirtir ne de açlığı giderir.” Kafirlerin yiyecek olduğu “Dari”, cehennemin ortasında biten Zakkum ağacı ile ilgili haberlere dayanılarak, cehennemde ateşten bir ağaçtır diye açıklanmıştır. Bazıları ise, develerin yeşil iken yediği ve adına “Şibrık” denilen yere yapışık bir çeşit dikendir demişlerdir. Bu diken kökünden koparılıp kuruduğunda adına “Dari” denilir ki develer onun acılığına dayanamazlar çünkü artık zehirlidir. İster “Dari” olsun ister ikinci olsun, o gün “Gıslin”: Cehennemliklerin vücutlarından akan cerahat, “Gassak”: cehennemliklerin vücutlarından akan kan ve irin ve semirtmeyip açlığı gidermeyen öteki yiyecek çeşitleri ile birlikte cehennemliklerin yiyecekleri gıdalardan bir çeşittir.
Bizlerin ahirette yapılacak bu azabın içyüzünü bu dünyada kavrayamayacağımız açıktır. Azabın bu niteliklerle sunulması bu manzaranın bizim insani duyularımıza dokunup da önemsiz hale gelmekten, zayıflıktan, arzusuna ulaşamayıp mahrum kalmaktan, kızgın ateşin yakıp kavurmasından ve kızgın su ile serinlemekten ve susuzluğunu gidermekten oluşan, develerin bile acılığına dayanamadığı hiçbir yararı ve faydası olmayan diken ile gıdalaşmanın da eklendiği “elem olgusu”nu kafamızda canlandırabildiğimiz kadar canlandırabilmemiz içindir. İşte bu algıların toplamından, duyularımızda elemin en son derecesi hakkında bir fikir ve kavram oluşur. Ahiret azabı ise bundan da öte daha da şiddetlidir. Nasıl olduğunu da -Allah korusun- ancak onu tadanlar anlarlar.