TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 91. VE 92. AYETLER
91- Onlardan diğer bir kısmını da hem sizden hem kendi kavimlerinden emin olmak ister bulacaksınız. Fakat her fitneye döndürülüşlcrindc onun içine tepe takla dalarlar. Şayet onlar, sizden uzaklaşmaz, size barış teklif etmez ve ellerini sizden çekmezlerse, onları yakalayın ve onları bulduğunuz yerde Öldürün. İşte bunların aleyhine size apaçık bîr ferman verdik.
Münafıklardan diğer bir güruh da, kâfir oldukları halde size karşı canla-nnı ve mallarını emniyete almak için müsiüman olduklarını açığa vururlar. Kendi toplumlarına karşı kendilerini emniyete almak için de onların taptıkları batıl şeylere taparlar. İşte bunlar, toplulukları tarafından Allah’a ortak koşma fitnesine her davet edildiklerinde baş aşağı dönerler. Şirkin içine gömülürler. Şayet bunlar, sizden uzak durmaz, sizinle barışa girişmez ve sizinle savaşmaktan ellerini çekmezlerse onları yakalayın ve büklüğünüz yerde öldürün. İşte bunların aleyhine savaşmak için size apaçık bir yetki verdik.
Müfessirler, bu âyette zikredilen insanlardan kimlerin kasdedikliği hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.
a- Mücahid ve Abdullah b. Abbas’a göre bu âyette zikredilen insanlar Mekke halkından, müsiüman olmadıkları hakle canlarını, mallarını ve soylarını güven altına almak için müsiüman olduklarını söyleyen münafıklardır. Bunlar, Allah’a ortak koşmaya davet edildiklerinde, İslamdan çıkıp hemen müşrik olduklarını ilan ediyorlardı. Böylece müşrikler nezdinde de canlarını ve mallarını emniyet altına alıyorlardı. İşte âyet-i kerime bunları vasıflandırmaktadır.
b- Katade’ye göre ise burada zikredilen insanlardan maksat, hem Resulul-.lah’ın ve sahabilerinin nezdinde hem de müşriklerin nezdinde, güvende olmak için Resulullah’tan em an .isteyen, Tihamede yaşayan müşriklerdir.
c- Süddi’ye göre ise bu âytte sıfatlan zikredilen insanlardan maksat, Nu-aym b. Mes’ud el-Eşcai’dir. Bu kişi, Resul ul I ah ile müşrikler arasında söz götürüp getirerek her iki topluluk nezdinde de kendisini güven altına almaya çalışıyordu. [1][215]
92- Hata dışında bir mümin diğer bir münini öldüremez. Kim bir münîni hata ile öldürürse, bir mümin köle azad etmesi bir de ölünün ailesi ne diyet teslim etmesi gerekir. Ancak, ölünün ailesinin bağışlaması müstes nadir. Eğer ölen, size düşman olan birkavimden olur da münin olursa, öldürenin sadece mümin bir köle azad etmesi gerekir. Eğer ölen sizinle aralarında anlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet teslim etmesi ve bir mümin köle azad etmesi gerekir. Bunu bulamayan kimsenin, Allah tarafından tevbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, herşeyi çok İyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Bu âyet-i kerimede Allah teala, bir müminin diğer bir mümin kardeşinin canına hata dışında kasdedemeyeceğini beyan ediyor. Ve bir müminin, başkasını hata ile Öldürmesi halinde, öldürenin, yaptığı hatanın cezasının ne olacağını beyan ediyor.
Bir mümin hata ile başka bir mümini öldürürse, öldüren kişinin, ceza olarak mümin bir köle azad etmesi bir de Ölenin ailesine diyet vermesi gerekir. Bu diyeti sadece öldüren değil, öldürenin baba tarafından olan akrabaları da üstlenir. Bu akrabalara “Asabe” denir. Ödenecek diyetin miktarı yüz deve veya bin altın dinar yahut on bin gümüş dirhemdir. Şayet Öldürülenin akrabaları, diyeti almaktan vazgeçerse, öldürenin bu diyeti Ödeme yükümlülüğü düşer. Şayet bir mümin, müşriklerle beraber bulunan bir mümini öldürecek olursa, bu takdirde öldürenin cezası sadece mümin bir köle azad etmektir. Burada öldürülenin ailesine diyet ödenmez. Çünkü onlar, müslümanlarla savaşan Allah düşmanlarının içinde bulunmaktadırlar. Onlara diyet verildiği takdirde dolaylı yolla içlerinde yaşadıkları müşrik topluluk güçlendirilmiş olur. Şayet bir mümin, müslümanlar-la anlaşması bulunan topluluktan birisini veya zımmi statüsünde bulunan bir kimseyi öldürürse, Öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve bir mümin köle -a azad etmesi gerekir. Azad edecek mümin bir köle bulamayan kimsenin, Allah tarafından tevbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir. Allah, herşeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Müfessirler, bu âyet-i kerimenin kimin hakkında nazil olduğu hususunda iki görüş zikretmişlerdir.
a- Mücahid, İkrime ve Süddi’ye göre bu âyet-i kerime, Manzum kabilesinden olan Ayyaş, b. Ebi Rebia hakkında nazil olmuştur. Zira o.müslüman olduğunu bilmediği bir kimseyi Öldürmüştü.
Bu hususta Süddi diyor ki: “Bu âyet-i kerime, Ayyaş b. Ebi Rebia hakkında nâzii olmuştur. Ayyaş, Ebu Cehil’in anne bir kardeşiydi. O, müslüman olmuştu. Resulullah hicret etmeden önce muhacirlerle birlikte hicret etmişti. Ebu Cehil, Haris b. Hişam ve Âmir oğullarından bir kişi Medine’ye Ayaş’ın yayına geldiler. Ayyaş, kardeşleri arasında en çok sevileni idi. Onlar, Ayyaş’îa konuştular. Ve dediler ki: “Annen seni görmedikçe herhangi bir evin gölgesi altına girmeyeceğine dair yemin etti. Şu anda güneşin altında yaşıyor. Gel seni görsün. Sonra geri dönersin.” Bunlar, Ayyaş’a tekrar Medine’ye dönmesine engel olmayacaklarına dair Allah’a yemin edip, söz verdiler. Bazı arkadaşları, Ayyaş’a iyi bir deve verdiler, ve dediler ki: “Bunlardan korkacak olursan deveden inme.” Fakat onlar, Medine’den çıkınca Ayyaş’ı tutup bağladılar. Âmir oğullarından olan kişi Ayyaş’ı dövdü. O da bu kişiyi öldüreceğine dair yemin etti. Ayyaş Mekke’nin fethine kadar hapishanede kaldı. Fetih günü hapisten çıkınca Âmir oğullarından kendisini döven adamla karşılaştı. O adam müslüman olmuştu. Fakat Ayyaş bunu bilmiyordu. Adamı tutup dövdü sonra da öldürdü. İşte bunun üzerine bu âyet nazil oldu.
b- İbn-i Zeyd’e göre ise bu âyet, Ebudderda’nın öldürdüğü bir kişi hakkında nazil olmuştur. Bu hususta İbn-i Zeyd diyor ki: “Ebudderda bir müfezede bulunuyordu. Bir ihtiiyacı için müfrezeden ayrılıp bir vadiye gitti. Orada koyun-larıyla birlikte bir adam gördü. Kılıcını çekip adamın üzerine yürüdü, adam da “L.ailahe İllallah” dedi. Buna rağmen Ebudderda onun boynunu vurdu. Koyunlarını alıp arkadaşlarının yanına geldi. Fakat yaptığı işten huzursuz oldu. Bu sebeple Resulullah’ın yanına geldi ve olayı Resulullah’a anlattı. Resulullah da: “Kalbini varsaydın ya.” dedi. Ebudderda “Kalbini varsaydım ne bulacaktım ki ey Allah’ın Resulü, onun kalbinde kan ve sudan başka ne olubilirdi?” dedi. Resulullah da “O sana diliyle müslümon olduğunu söyledi, fakat sen ona inanmadın.” dedi. Ebudderde, “Ey Allah’ın Resulü, benim halim ne olacak?” dedi. Resulullah da: “Lailahe İilailah’ın hali ne olacak?” dedi. Ebudderda yine: “Ey Allah’ın Resulü, benim halim ne olacak?” eledi. Resulullah da tekrar “Lailahe İilailah’ın hali ne olacak?” diye cevap verdi. Ebudderda diyor ki: “İşte o anda istedim ki, yeni müslüman olmuş olsaydım.” İşte bu hususta “Hata dışında bir mümin diğer bir mümini öldüremez.” âyeti indi.
Taberi diyor ki: “Allah teala bu âyet-i kerimede, genel olarak bir mümini hata ile Öldüren kimsenin keffaret ve diyetle yükümlü olduğunu beyan etmiştir. Bu itibarla âyetin, Ayyaş b; Ebi Rebia ile öldürdüğü kimse hakkında inmiş olması da mümkündür. Kimin hakkında inmiş olursa olsun Allah teala bu âyette, bizim zikrettiğimiz bu hükmü beyan etmiştir. Mümin kullan bunu anlamışlardır. Âyetin kimin hakkında indiğini bilmemelerinin onlara herhangi bir zararı yoktur.
Âyet-i kerimede bir mümin kardeşini hata ile öldüren kimsenin keffaret olarak mümin bir köle azad etmekle yükümlü olduğu beyan edilmektedir.
Müfessirler burada zikredilen mümin kölenin, erginlik çağma geldikten sonra kendi iradesiyle müslüman olan köle mi yoksa müslüman ana baba köleden doğan küçük köle mi olduğu hususunda iki görüş zikretmişlerdir.
a- Abdullah b. Abbas, Şa’bi, İbrahim en-Nehai, Hasan-ı Basrı ve Kata-de’ye göre burada zikredilen mümin köleden maksat, erginlik çağına geldikten sonra kendi iradesiyle müslüman olan, namaz kılan ve oruç tutan köledir. Bunlara göre bir mümini hata ile öldüren kimsenin keffaret olarak, erginlik çağına gelmiş olan küçük bir köleyi azad etmesi yeterli değildir. Çocuğun anne ve babası müslüman olsalar da durum aynıdır.
b- Ata’ya göre ise burada zikredilen mümin köle, erginlik çağına gelmiş olan mümin köle de olabilir, henüz erginlik çağına gelmemiş fakat müslüman anne ve baba köleden doğmuş küçük bir köle de olabilir.
Taberi diyor ki:”Hata ile öldürme keffaretinde, yeterli olacak mümin köleden maksat, erginlik çağına geldikten sonra kendi iradesiyle müslüman olmuş köle ve müslüman anne ve babadan doğan küçük yaştaki köledir. Bu sıfatları ta-Şiyan, küçük yaştaki bir kölenin de yeterli olacağının delili, bütün âlimlerin böyle bir kölenin miras hükümleri, cenaze namazının kılınması, evlenmesi, cezalandırılması ve haklarının korunması bakımından, müslüman sayılacağına dair ittifak etmeleridir. Madem ki müslüman anne ve babadan doğan küçük çocuk, diğer İslami hükümlerde mümin olarak kabul edilmiştir o halde hata ile adam Öldürme keffaretinde de mümin köle sayılması gerekir.
Âyet-i kerimede: “Eğer ölen size düşman olan bir kavimden olursa Öldürenin, sadece mimün bir köle azad etmesi gerekir?” buyurulmaktadır.
a- İkrime, Abdullah b. Abbas, Süddi, Katade, İbrahim en-Nehai ve İbn-i Zeyd’e göre, âyetin bu bölümü şunu ifade etmektedir: “Eğer hata ile öldürülen mümin kimse, kâfir bir kavimden ise onun kavmine diyet ödenmez. Katilin sadece mümin bir köle azad etmesi gerekir. Bunlara göre bu durum, Darül Harp’te yaşayan insanlar için geçerlidir. Yani, Darül Harp’te yaşayan bir mümin, hata ile yine orada yaşayan başka bir mümini öldürecek olursa ve hata ile öldürdüğü kişinin kavmi de kâfir ise onlara diyet verilmez.
b- Abdullah b. Abbas’tan nakledilen diğer bir görüşe göre, âyetin bu bölümünde zikredilen bu durum müslüman olarak, İslam ülkesine gelen sonra da Darül Harbe giden İslam ordusu Darül Harbin üzerine yürüdüğünde kâfir olan kavmi kaçıp kendisi kaçmayarak yerinde kalan ve müslüman ordusu tarafından, kâfir olduğu zannedilerek Öldürülen müslüman kimse için söz konusudur. îşte böyle bir durumda öldürülen müslümanın, kâfir olan ailesine diyet ödenmez.
Âyet-i kerimenin devamında: “Eğer ölen sizinle aralarında antlaşması olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet teslim etmesi ve bir mümin köle azad etmesi gerekir.” buyurulmaktadır.
Müfessirrler burada, hata ile öldürülmüş olacağı zikredilen kişiden müslüman mı yoksa kâfir mi kasdedildiği hususunda iki görüş zikretmişlerdir.
a- Abdullah b. Abbas-Zühri, Şa’bi, İbrahim en-Nehai, Katade ve İbn-i Zeyd’e göre, âyetin bu bölümü nde, öldürülmüş olacağı zikredilen kimseden maksat, kâfir olan kimsedir. Bu görüşte olan âlimlere göre bir mümin kendileriyle anlaşma yapılmış olan kâfir bir kavimden bir kâfir kişiyi, hata ile öldürecek olursa, o müminin hem anlaşmalı olan kavme öldürülen kişinin diyetini ödemesi hem de mümin bir köle azad etmesi, bu mümkün değilse iki ay peşpeşe oruç tutma keffaretini yerine getirmesi gerekir.
Görüldüğü gibi bu görüşte olanlara göre antlaşma ile müslümanlann himayesinde olan gayr-i müslim zimmilerin diyetleri, müslümanlann diyeti gibidir.
b- İbrahim en-Nehai ve Cabir b. Zeyd’e göre ise âyetin bu bölümünde zikkredilen kişiden maksat, mümin olan kişidir. Bunlara göre, âyetin bu bölümünün mânâsı şöyledir: “Şayet hata ile öldürülen mümin kimse, kâfir bir kavimden ise ve o kavim de sizinle anlaşmalı ise hata ile öldürülen müminin, kâfir olan ailesine diyet verilmesi bir de mümin bir kölenin azad edilmesi gerekir.
Taberi, âyette öldürülen kişinin mümin olma sıfatı zikredilmediğinden bu kişinin, mümin bir kimse olduğunu söylemenin İsabetli olmadığını bu itibarla birinci görüşün tercihe şayan olduğunu, müsiümanlarla antlaşmah olan kavimden kâfir bir kimsenin öldürülmesi halinde bile o kavme, öldürülenin diyetinin Ödeneceğini söylemiştir.
Âyette zikredilen “Hata”dan neyin kasdedildiği, ibrahim en-Nehai tarafından şöyle izah edilmiştir: Hata ile öldünnek, bir şeyi atarken istemediğin halde bir insana isabet ettirmendir. îşte hata budur. Bunun diyeti, öldürenin babası tarafından olan erkek akrabalarına aittir.
Taberi diyor ki: “Eğer denilecek olursa ki: “Bu âyette bir müslümanın veya antlaşmah bir gyar-i müslimin, zımmi veya muahedeli kimsenin öldürülmesi halinde ödenmesinin gerekli olduğu zikredilen diyet ne demektir?” Cevaben denilir ki: “Bir kişiyi hata ile öldürenin ödemesi gereken diyet, hata ile öldürülen kişinin müslüman veya antlaşmah gayr-i müslim olması halinde farklıdır. Keza öldürenin, babası tarafından olan erkek akrabalarının deve veya altın yahut gümüşle muamele yapmaları durumunda da diyetin cinsi farklıdır. Buna göre:
1- Öldürülen kimse müslüman ise Öldürenin ailesine bakılır: a- öldürenin âkiiesi (babası tarafından olan erkek akrabaları) deve ile muamele yapıyorsa (bu gibi muamelelerde deveyi ölçü alıyorsa) Öldürenin ailesinin, öldürülenin mirasçılarına yüz deve ödemesi gerekir. Ancak bu develerin kaçar yaşlarında olmaları hususunda üç görüş zikredilmiştir.
aa- Hz. Ali’ye göre Ödenecek yüz deve, yaşlarına göre dörde ayrılır. Bunlardan yirmi beşi “Bint-i Mehad” iki yaşına girmiş dişi deve, yinni beşi “Bint-i Lebun” Üç yaşma girmiş dişi deve, yinni beşi “Hikka” Dört yaşma girmiş dişi deve yinni beşi de “Cezeatün” Beş yaşına girmiş dişi devedir.
bb- Abdullah b. Mes’ud’a göre ise ödenecek yüz deve, yaş ve cinslerine göre beşe ayrılır. Bunlardan yinnisi iki yaşına girmiş dişi deve, yirmisi üç yaşına ginniş dişi deve, yirmisi üç yaşına girmiş erkek deve, yirmisi dört yaşına görmiş dişi deve, yirmisi de beş yaşına girmiş dişi devedir. Bu hususta Abdullah b. Mes’ud Resulullah’ın, hata ile öldürülen kimsenin diyetini beş kısım deveye ayırdığını rivayet etmiştir.
cc- Zeyd b. Sabit’e göre de ödenecek bu develer, yaşlanna ve cinslerine göre dört kısma ayrılırlar. Bunlardan yinnisi iki yaşına grimiş dişi deve, yinnisi üç yaşına ginniş erkek deve, otuzu üç yaşına ginniş dişi deve, otuzu da dört yaşma ginniş dişi devedir.
Taberi diyor ki: “Hata ile adam öldüren kimsenin, deve ile muamele yapması halinde diyet olarak ödenecek develerin yüz deve olduğu hakkında ittifak edilmiş fakat bunların yaşlan hakkında ihtilaf edilmiştir. Ancak âlimlerin hepsi bu develerin belli bir yaştan daha aşağı ve daha yukarı olmayacağı hususunda ittifak etmişlerdir. Bu sebeble hata ile adam öldüren kimsenin, yukarıda zikredi-1
Taberi Tefsiri C. III, Forma: 5
len şıklardan herhangi birini seçerek diyetini Ödemesi caizdir. Zira ne Allah tea-la ne de Resuiullah, bu develerin belli yaşlarda olmalarım tayin etmişlerdir. Bu itibarla diyet ödeyecek kimsenin, her iki taraf için de faydalı olacak şıkkı seçme hakkı vardır.
b- Öldürenin âkilesi (baba tarafından olan erkek akrabaları) altın ile muamele yapıyorsa, öldürenin âkilesi, ölenin mirasçılarına bin dinar altın vermesi gerekir. Âlimlerin çoğunluğu bu görüştedir. Ancak bazı âlimler, bin dinar altının, Hz. Ömer’in altınla muamele yapan insanlara, yüz devenin değeri olarak takdir ettiğini bu itibarla her zaman yüz devenin değeri takdir edilerek altına çe-virilmesi icabettiğini söyelmişlerdir. Bu görüş Mekhul’den nakledilmiştir. Mek-hul demiştir ki: “Diyet yükselip düşüyordu. Resuiullah vefat ettiğinde diyet sekiz yüz dinar idi. Resululah’tan sonra Ömer, haksızlıktan korktu ve idyeti on iki bin dirheme veya bin dinara çıkardı. Ancak diyetin her zaman bin dinar altın olacağını söyleyen âlimler bu hükmün Resuiullah tarafından konulduğunu söylemişlerdir. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir. Zira develerin fiyatı çok değişir. Böylece diyetin miktarında bariz farklar meydana gelebilir.
c- öldürenin âkilesi (baba tarafından olan erkek akrabalarıı) gümüş ile muamele yapıyorlarsa:
aa- Bazı âlimlere göre bu âkilenin on iki bin dirhem gümüş ödemesi gerekir.
bb– Diğer bazı âlimlere göre ise bunların on bin dirhem gümüş ödemesi gerekir.
2- Öldürülen kimse muahedeli bir gayr-i müslim ise (zımmi veya kendisiyle banş antlaşması yapılan bir kavimden ise) buna ödenecek diyetin miktarı hususunda üç görüş zikredilmiştir.
a- Hz. Ebubekir, Hz. Osman, Abdullah b. Mes’ud, İbrahim en-Nehai, Şa’bi, Mücahid, Ata ve Hasan-ı Basri’den nakledilen bir görüşe göre böyle bir gayr-i müslümin diyeti ile müslümanın diyeti aynıdır. Bunlara göre müslüman-lara cizye vererek canlarını ve mallanın emniyet altına alan, Yahudi, Hristiyan veya Mecusilerden bir kişi bir müslüman tarafından hata ile öldürülecek olursa öldürülenin ailesine yüz deve veya bin dinar altın yahut on bin dirhem gümüş ödenir.
b- Hz, Ömer’den ve Ömer b. Abdülaziz’den nakledilen diğer bir görüşe göre ise böyle bir gayr-i müslimin diyeti, müslümanın diyetinin yarısıdır.
c- Yine Hz. Ömer ve Süleyman b. Yesar’dan nakledilen diğer bir görüşe göre böyle olan bir gayr-i müslimin diyeti, müslümanın diyetinin üçte biridir. Nitekim Merv şehrinin kadısı olan Ebu Osman, Hz. Ömer’in, Yahudi ve Hristiyanların diyetlerinin dört bin dinar olduğuna hükmü verdiğini söylemiştir.
Âyet-i kerimede ‘Bunu blamayan kimsenin Allah tarafından tevbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir.” bu vurulmaktadır.
Burada, bulunmayacağı zikredilen şeyden maksadın, azad edilecek köle mi yoksa verilecek diyet mi yahut her ikisi de mi olduğu hususunda iki görüş zikredilmiştir.
a- Mücahid’e göre.burada, bulunamayacağı bahsedilen şeyden maksat azad edilecek olan köledir. Buna göre âyetin bu bölümünün mânâsı şöyledir: “Kim de hata ile öldürdüğü kimsenin keffareti olarak azad edeceği mümin bir köle bulamayacak olursa onun, bu keffaretin yerine iki ay peşpeşe oruç tutması gerekir.
b- Mesruk’a göre ise burada, bulunamayacağı zikredilen şeyden maksat hem diyet parası hem de köledir. Buna göre âyetin bu bölümünün mânâsı şöyledir; “Hata ile birini öldüren kimsenin vereceği diyet parası ve azad edecek mümin bir köleyi bulamaması halinde onun iki ay peş peşe oruç tutması gerekir.”
Taberi birinci görüşün tercihe şayan olduğunu söylemiş, bulunamayacağı zikredilen şeyden maksadın, azad edilecek mümin bir köle olduğunu söylemiştir. Zira hata ile öldürülenin, diyeti şahsen bulup bulamaması söz konusu değildir kî diyeti bulamadığı takdirde iki ay peşpeşe oruç tutmuş olsun. O kimse şahsen mümin bir köle azad etmekle yükümlüdür. İşte onu bulamadığı takdirde keffaret olarak oruç tutar. [2][216]