Resûlullahın Kendini Kabilelere Takdim Etmesi Ve Ensar’ın Müslüman Olmaya Başlaması | Siyer Programı – 21. Bölüm
Resûlullahın Kendini Kabilelere Takdim Etmesi Ve Ensar’ın Müslüman Olmaya Başlaması
Resûlullah (s.a.v.) bu dönemde, her yıl Kâbe’yi ziyarete gelen kabilelere, hac mevsimi süresince, kendisini arz ediyor, onlara Kur’an okuyor ve onları Allah’ın birliğine çağırıyordu. Ama hiçbir kimse ona cevab vermiyordu, İbn Sa’d, Tabakat’ında diyor ki:
Nebi Sallallahü Aleyhi ve Sellem, her yıl hac mevsimi gelince, konak yerlerindeki hacıların ardından Ukaz, Mecenne ve Zülmecaz panayırlarına gidiyor, onlara Rabbinin emirlerini tebliğ edinceye kadar kendisini korumalarını istiyor. Buna karşılık da kendilerine Cennet verileceğini va’dediyordu. Yine de kendisine yardım edecek bir kimseyi bulamıyordu. Hz. Peygamber onlara; «Ey insanlar! La ilahe illallah, deyiniz ki kurtuluşa eresiniz. Onun sayesinde Arapların başına hükümdar olasınız, Arap olmayanlar da size boyun eğer. Eğer siz iman ederseniz Cennetin sahipleri olursunuz» diyordu. Ebû Leheb de, Peygamberimizin arkasından gidiyor, o sözlerini bitirince hemen: «Sakın ha, ona boyun eğmeyin, onun sözlerine kulak asmayın. Çünkü o, yalancıdır, sâbii (yıldıza tapan) bir kişidir» diyor. Onlar da en çirkin sözlerle Resûlullah’ı reddediyorlar ve ona hakaret ediyorlardı[1][74].
ibn İshâk, Zühri’den şunu naklediyor:
Resûlullah (s.a.v.), Ukaz panayırında Âmir bin Sa’saa oğulları oymağına geldi. Onları Allah’a çağırdı. Kendisini korumalarını teklif etti. Onların arasında Beyhara bin Firas adında bir adam, «Vallahi, eğer ben Kureyş kabilesine mensub olsam, bu genci tutar elde eder ve bütün Araplara hakim olabilirim» dedi. Peygamberimize de dönüp: «Eğer biz, senin üzerinde bulunduğun işde, sana tabi ve yardımcı olur da, Allah seni muhaliflerine hâkim kılacak olursa, senden sonra bu hâkimiyet bize kalır, bizim olur mu?» diye sordu. Peygamberimiz de ona cevaben: «-Emir ve irade Allah’ındır. O hakimiyeti dilediğine ihsan eder» buyurdu. Bunun üzerine Beyhara: «Biz senin için bütün Arapların oklarına, düşmanlıklarına göğüs gerip, hedef olalım, Allah seni başarıya eriştirince de bu içe bizden başkaları konsun, senin işinin bize gereği yok diyerek yüz çevirdi[2][75].
Resûlullah’ın bi’setin onbirinci yılında her yıl olduğu gibi yine kabilelere kendisini korumalarım teklif etmişti. Resûlullah (s.a.v.) Akâbe (Mina ile Mekke arasında bir yer, Akâbe taşlan orda atılır) de İken, Allah’ın kendilerine hayır murad ettiği Hazrec kabilesinden küçük bir kafileye rastladı. Onlara:
– Siz kimlersiniz? diye sordu. Onlar da:
– Hazrec kabilesinden bir kafileyiz, dediler. Peygamberimiz:
– «Yahudilerin komşuları ve müttefikleri misiniz?» diye sordu. Onlar da:
– Evet, dediler. Peygamberimiz onlara:
– «Sizinle konuşmak üzere biraz oturmaz mısınız?» diye rica etti. Onlar da: -Olur» dediler ve Peygamberimizle birlikte oturdular. Peygamberimiz onları, Allah’ın birliğine iman etmeye Davet etti. Onlara İslâm’ı sundu ve bir miktar Kur’an okudu.
Hazrecliler Yahudilerle birlikte aynı şehirde yaşadıklarından dolayı gönülleri İslâm’ı kabul etmeye hazırdı. Yahudilerin kitab ve ilim sahibi oldukları bilinmekteydi. Yahudilerle onlar arasında ne zaman bir “anlaşmazlık veya savaş çıksa, Yahudiler onlara: «Şimdi bir peygamber gönderilmek üzeredir. Vakit iyice yaklaştı. Biz ona tabi olacağız, İrem ve Ad kavmi gibi sizin de kökünüzü kazıyacağız» diyerek tehdit ediyorlardı.
Resûlullah (s.a.v.) bu birkaç kişiyle konuşunca ve onları İslâm’a Davet edince birbirlerine bakarak şöyle dediler:. «Dikkat edin! Vallahi bu, Yahudilerin size, geleceğini haber verdiği ve onunla sizi tehdit ettikleri peygamber olsa gerek. Sakın Yahudiler ona inanmak ve tâbi olmakta sizi geçmesinler!
Bunun üzerine hemen Peygamberimizin Davetini kabul ve İslâm dininden kendilerine anlatılmış olan şeyleri tasdik ettiler. Peygamberimize hitaben: «Biz kavmimizi hem kendi aralarında, hem de yabancı bir topluluğa karşı düşmanlık ve kötülük üzerine bırakıp geldik. Belki Allah, onları da senin sayende biraraya toplar. Biz hemen dönüp onları da senin buyruğuna Davet edecek, bu dinden kabul ettiğimiz şeyleri onlara da anlatacağız. Eğer Allah onları bu din üzerinde toplar, birleştirirse; senden daha aziz ve şerefli bir kimse olmaz» dediler. Sonra gelecek hac mevsiminde tekrar buluşmayı va’dederek izin alıp gittiler[3][76].
[1][74] İbn Sa’d, Ta bak at: c. 1, s. 200 • 201, benzerleri lbn Hlşâm, tbn tshftk’Un nakleder, es-SIyer: 1/423.
[2][75] İbn Hişam: 1/425.
[3][76] îbn Hlşftm, es-Slyret: 1/428
Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 164-166.