TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 111. VE 115. AYETLER
111- Kim bir günah kazanırsa ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah, herşeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Kim, bilerek ve kasıtlı olarak bir günah işlerse, günahının vebali ve ayıbı
kendisine aittir. Zira âhirette kimse kimsenin günahını yüklenmeyecektir. O halde ey akrabalar, içinizden günahkâr olanları savunmaya kalkmayın. Yoksa siz de günahkâr olursunuz. Allah herşeyi çok iyi bilendir, hüküm ve ihkmet sahibidir. Herkese yaptığının karşılığını verecektir.
Daha önce de zikredildiği gibi bu âyetin de Übeyrik oğulları hakkında nazil olduğu rivayet edilmiştir. [1][277]
112- Kim bir hata yapar veya günah işler de sonra onu suçsuz birinin üzerine atarsa şüphesiz o, iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur.
Kim, kasıtsız olarak bir hata işler veya Übeyrikin oğullarının yaptıkları gibi kasıtlı bir şekilde günah işler sonra da hatasını veya günahını, masum olan bir başkasına yüklemeye kalkarsa işte böyle bir insan şüphesiz ki büyük bir iftirada bulunmuş ve apaçık bir günah işlemiş olur.
Âyette zikretilen “Hata”, kasıtlı veya kasıtsız olarak işlenen günahtır. “Günah” diye tercüme edilen kelimesi ise, kasıtlı olarak işlenen günahı ifade eder. Bu sebeple bu kelimeler ayn ayrı zikredilmişlerdir.
Müfessirler bu âyette, işlediği günahı başkalırımn üzerine attığı zikredilen kişiden maksadın, Übeyrikin oğlu olduğu hususunda ittifak etmişler, ancak üzerine suç atılan masum kişinin kim olduğu hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.
Bazılarına göre bu kişi, Lebid b. Sehl bazılarına göre ise Zeyd b. es-Se-min adlı bîr Yahudidir. [2][278]
113- Eğer Allah’ın sana lütuf ve rahmeti olmasaydı onlardan bir topluluk seni saptırmaya çalışırdı. Halbuki onlar ancak kendi nefislerini saptırırlar. Sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana kitap ve hikmet indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah’ın sana olan lütfü büyüktür.
Ey Muhammed, eğer Allah, hainlerin durumunu açıklayarak seni koruma lütfunda bulunmayıp sana merhamet etmeseydi, onlardan bir fırka, o hıyanet eden kimsenin durumunu gizleyerek ve suçsuz olduğuna dair şahitlik ederek seni doğru yoldan kaydmrdi. Halbuki onlar ancak kendilerini doğru yoldan saptırırlar Onlar sana bir zarar veremezler. Çünkü Allah seni davanda kararlı kılmış ve hataya düşmeni Önlemiştir. Allah sana Kur’an’i ve Allah’ın hükümlerini bilme hikmetini indirdi. Geçmişe ve geleceğe dair haberler gibi bilmediğin şeyleri sana bildirdi. Allah’ın sana olan Iütfu pek büyüktür. Bu sebeple sana vermiş olduğu nimetlere karşı ona şükret.
Âyet-i kerimede, “Eğer Allah’ın sana lütfü ve merhameti olmasaydı onlardan bir topluluk seni saptırmaya çalışırdı.” buyurulmaktadır. Burada topluluğun Resulullah’ı saptırmaya çalışması, ihanet edenin durumu hakkında Resulul-Iah’ı tereddüde düşünneleri, o kişinin suçsuzluğuna dair şahitlik eüneleri ve Re-sulullah’tan onu temize çıkarmasını istemeleridir.
Âyet-i kerimede: “Halbuki onlar ancak kendi nefislerini saptırırlar.” buyurulmaktadır. Bundan maksat ise bunların, Allah’ın kendilerine mubah kılmadığı bir şeye kendilerini sokmaları ve kendilerini günaha sürüklemeleridir. Zira Allah teala, başka bir âyette müminlere: “İyilikte ve takvada yardımlasın. Günah işleme ve düşmanlık yapmakta yardımlaşmayın… [3][279] Duyurulmuştur. Hain kimselere yardım etmeye kalkışanlar, kendilerini hak yoldan saptırmış olurlar.
Âyet-i kerimede, Allah tealamn, Resulullah’a, kitabın yanında hikmeti de indirdiği beyan edilmektedir. Buradaki “Hikmeften maksat, Kur’an’da mücmel olarak zikredilen heîallar, haramlar, emirler, yasaklar, hükümler, vaadler ve tehditlerdir. [4][280]
114- Sadaka vermeyi, iyilik yapmayı veya insanlar arasında sulh yapılmasını emreden kimse müstesna, onların fısıltılarının çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları, Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa ilerde ona büyük bir mükâfaat vereceğiz.
İnsanların fısıltılarının çoğunda hiçbir hayır yoktur. Sadaka vermeyi, iyilikte bulunmayı veya anlaşmazlık içerisinde bulunan insanların arasını bulmayı emredenin fısıltısı müstesnadır. Kim bu hayırları Allah’ın rızasını kazanmak için yaparsa ileride ona büyük bir mükâfaat vereceğiz.
Taberi bu âyet-i kerimedeki çeşitli kıraat şekillerini zikrettikten sonra demiştir ki: “Âyetin mânâsını, fısıltılarda hayır yoktur. Sadece bazılarında hayır vardır. O da sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı emretmek yahut insanların arasını bulmaktır.” şeklinde izah etmek doğru değildir. Şu şekilde izah etmek daha doğrudur. Fısıltı yapanların çoğunda hayır yoktur. Ancak sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı emreden yahut insanların arasım düzeltenler müstesnadır. İşte fi sı İd aş anlardan hayırlı olanlar bunlardır.” Birinci izah şekli Basralılann, ikinci izah şekli ise Kufelilerin kıraatlanna göredir. [5][281]
115- Kendisine doğru yol belli olduktan sonra kim Peygamberle ayrılığa düşer ve müminlerin yolunun dışında bir yol takib ederse onu gittiği yolda bırakırız ve cehenneme atarız. O cehennem ne kötü bir yerdir.
Kim Muhammed’in, Allah’ın Peygamberi olduğunu ve getirdiklerinin de Allah katından olduğunu, insanları doğru yola ilettiğini anladıktan sonra Allah’ın Peygamberi Muhammed’e karşı çıkar, ona düşman kesilip ondan ayrılırsa ve Muhammed’i tasdik edenlerin yolunun dışında bir yol tutacak olursa biz onu, tuttuğu yolda bırakır onu, yardım dilediği putlarına terkederiz. Onlar da ona hiçbir fayda sağlayamazlar ve Allah’ın azabını ondan uzaklaştıramazlar. Biz de onu cehenneme sokarız. O cehennem ne kötü bir yerdir.
Daha önce de açıklandığı gibi bu âyet-i kerime, Tu’me b. Übeyrik gibi, , ihanet eden, ihanetinden sonra tevbe etmeyen, aksine müminleri bırakıp putlara tapan müşriklere sığman ve dinden dönerek Resulullah ile ayrılığa düşen kimseler hakkında nazil olmuştur. [6][282]