TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 126. VE 130. AYETLER
126- Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’a aittir. Allah her şeyi kuşatıcıdır. Allah, ibrahim’i dost edinmiştir. Onu dost edinmesinin sebebi, İbrahim’in Allah’a itaati, ona ibadette samimi olması ve onun rızasına koşmasından-dır. Yoksa İbrahim’in dostluğuna ihtiyacı olduğundan değildir. Allah, İbrahim’e nasıl muhtaç olabilir ki, göklerde ve yerde bulunan herşeyin var edilişi, mülkiyeti, gözetimi ve denetimi ancak Allah’a aittir. O, yaratıkları üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunur. Onun verdiği hükme kimse itiraz edemez, yaptıklarından kimse hesap soramaz. Zira o adaletlidir, hikmet sahibidir, lütuf ve merhameti herşeyi kuşatmıştır. [1][303]
127- Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “O kadınlar hakkında size fetvayı Allah veriyor. Yazılan haklarını verdiğiniz ve kendileriyle evlenmek istediğiniz yetim kadınlar, zayıf düşürülen çocuklar hakkındaki ve yetimlere adaletle davranmanız hususundaki hükümlere de Kur’an’da size okunan âyetler fetva verir. Ne hayır işlerseniz şüphesiz ki Allah onu çok iyi bilendir.
Müfessirler bu âyet-i kerimenin bölümünü gramer yönünden çeşitli şekillerde tahlil etmişlerdir,
a- Bazılarına göre bu cümle mübteda olarak merfudur. Haberi ise daha önceki cümlenin haberi olduğunda hazfedilmiş, düşürülmüştür. Cümlenin tam şekli şöyledir: Mâ’nâs’ı ise’şöyledir: “Ey Mûhammed’, kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Kadınlar hakkında fetvayı Allah Ve kitapta okunan âyetler verir.”
b- Diğer bir kısım müfessirlere göre cümlesi mübteda cümlesi ise haberdir. Bu izaha göre âyetin mânâsı şöyledir: “Ey Mûhammed, kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Onlar hakkında size fetvayı Allah veriyor. Bu kitapta size okunan âyetler levh-i mahfuzda bulunmaktadır.”
c- Diğer bir kısım âlimlere göre cümlesi yemin cümlesidir. harfi de yemin dır. Buna göre âyetin mânâsı şöyledir. “Ey Mûhammed, kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Kitaptan size okunan âyetlere yemin olsun ki o kadınlar hakkında fetvayı size Allah veriyor.”
d- Diğer bir kısım müfessirler ise cümlesinin, hazfedilmiş bir haıf-i ceriyle mecrur olduğunu söylemişlerdir. Bunlara göre âyetin mânâsı şöyledir: “Ey Mûhammed, kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “O kadınlar hakkında ve kitapta size okunup zikredilen meseleler hakkında size fetvayı Allah veriyor.”
Âyet-i kerimenin meali birinci izah şekline göre hazırlanmıştır. Taberi ise dördüncü ve sonuncu izah şeklini almış ve âyeti şu şekilde izah etmiştir: “Ey Mûhammed, ashabın sana kadınlar hakkında fetva soruyorlar. Haklarının ve vazifelerinin ne olduğunu öğrenmek istiyorlar. Onlara de ki: “O kadınlar hakkında size fetvayı Allah verir. Allah’ın, peygamberine indirmiş olduğu kitapta durumları size ani atı lan, Ali ah’in kendileri için farz kılmış olduğu miras paylanın vermediğiniz ve kendileriyle evlenme arzusunda bulunduğunuz yetim kadınlar hakkında da size fetvayı Allah verir.”
Taberi, âyeti bu şekilde izah ettikten sonra kitapta zikredilen,hükümlerden hangi hükümlerin kasdedildiği hususunda müfessirlerin ihtilaf etlikleri Özetle şu şekilde anlatılmaktadır:
1- Hz. Aişe, Said b. Cübeyr, Şu’be, İbrahim en-Nehai, Süddİ, Mücahid, Katade ve Abdullah b. Abbas’a göre, kitapta zikredilen hükümlerden maksat bu surenin baş tarafında geçen ve miras hükümlerini açıklayan on birinci ve on ikinci âyetteki hükümlerdir. Bunlara göre âyetin izahı şöyledir: “Ey Mûhammed, kadınlar hakkında senden, fetva soruyorlar. Onlara de ki: “O kadınlar hakkında size fetvayı Allah veriyor ve bu Kur’an’da zikredilen miras hükümleri bakımından kendilerine farz kılınan haklanın vennediğiniz ve kendileriyle evlenmek istediğiniz yetim kadınlar hakkında kendilerine mirastan pay verilmeyerek zayıf düşürülen çocuklar hakkında ve yetimlere adaletle davranmanız hususunda da size fetvayı Allah veriyor.
Cahiliye döneminde, çocukları ve kadınları, mirasçı saymadıklarından, Allah teala, bu âyet-i kerimede kadınların ve çocukların da bu surenin on birinci ve on ikinci âyetlerinde zikredildiği gibi mirasçı olacaklarını beyan etmiştir.
Bu âyetin izahında Said b. Cübeyr diyor ki: “Cahiliye döneminde, sadece erginlik çağına girmiş olan erkekler mirasçı oluyorlar, çocuklar ve kadınlar ise mirasçı olmuyorlardı. Nisa süresindeki, miras hükümlerini beyan eden âyetler inince, bu insanlara ağır geldi ve dediler ki: “Artık şimdi inal kazanmayan ve onu idare etmeyen çocuklar ve kadınlar da, mal kazanmak için çalışan erkekler gibi mirasçı oluyorlar.” Bu şekilde konuşan insanlar bu hususta bir âyet geleceğini ümit ediyorlardı. Bir süre beklediler. Böyle bir şey gelmediğini görünce şöyle dediler: “Yemin olsun ki, bu böyle kalırsa, mutlaka yerine getirilmesi gereken bir farz olur. Gidin bunu sorun.” Bunun üzerine gidip Resulullah’a sordular. Allah teala da bu âyeti indirdi ve buyurdu ki “Ey Mûhammed, sana kadınlar hususunda fetva soruyorlar. De ki: “Onlar hakkında da, bu kitabın bu suresinin baş tarafında zikredilen miras hükümleri bakımından yetim kadınlar hakkında da size fetvayı Allah veriyor.” Hz. Aişe diyor ki: “Bu âyet şu gibi erkeklerin durumunu açıklamaktadır, O erkeğin yanında velisi ve mirasçısı olduğu yetim bir kız bulunur. O kız ona, bir hurmanın salkımında bile ortaktır. Bu erkek onunla evlenmek istemez. Onu, malında kendisine ortak olur korkusuyla başka bir erkekle de evlendirmez. Böylece onun evlenmesine engel olur. İşte bu âyet, bu gibi erkekler hakkında nazil olmuştur.
2- Said b. Cübeyr’den nakledilen diğer bir görüşe göre kitapta zikredilen hükümden maksat, bu surenin son âyetinde kardeşlerin miras payı zikredilen âyetteki hükümlerdir. Bu izaha göre âyetin mânâsı şöyledir: “Ey Muhammed, kadınlar hakkında senden fetva soruyorlar. De ki: Onlar hakkında fetvayı Allah veriyor. Bu surenin son âyetinde size okunan âyetin hükmü bakımından kendilerine farz kılman haklannı vermediğiniz ve kendileriyle evlenmek istediğiniz yetim kadınlar hakkında mirastan pay verilmeyerek zayıf düşürülen çocuklar hakkında ve yetimlere adaletli davranmanız hususunda da size fetvayı Allah veriyor.
Cahiliye döneminde, erginlik çağına gelmemiş olan çocuklara, mirastan pay vermiyorlardı. Bunlar, ölenin bacısı ve kardeşi de olsalar mirastan pay ala-miyorlardı. Bu âyet indi ve büyük olsun küçük olsun kardeşlerin de mirastan pay alacaklarım beyan etti.
3- Hz. Aişe’den nakledilen diğer bir görüşe göre, kitapta zikredilen hükümden maksat, bu surenin üçüncü âyetinde zikredilen ve mehirleri verilmeden
/yetimlerle evlenmeyi yasaklayan âyet-i kerimenin hükmüdür. Zira cahiliye döneminde kişiler, velayeti altında bulunan, malında kendisine ortak olan ve güzelliği de yerinde olan yetimlerle evleniyor onlara mehir vermiyorlardı. Bu surenin dördüncü âyeti indi, yetimlere karşı adaletli davranamayanlara, diğer kadınlarla evlenmeyi emretti. İşte bu âyet-i kerimede o hüküm zikredilmektedir, ve “Kitapta size okunan” şeklinde ifade edilmekte ve bu hükmü de Allah’ın koyduğu bildirilmektedir.
4- Muhammed b. Musa’ya göre ise kitapta zikredilen hükümlerden maksat, Resulullah’tan sormadıkları ve kocasıyla geçinemeyeceğinden korkan kadının hükmüdür. Bu hüküm de bu âyetten sonra gelen âyette zikredilmektedir.
Bu izaha göre âyetin mânâsı şöyler’ir: “Ey Muhammed, sana kadınlar hakkında feva soruyorlar. De ki: “Sorduğunuz o kadınlar hakkında da fetvayı Allah veriyor. Bu surenin yüz yirmi sekizinci âyetinde size okunan, kocasıyla geçinememekten korkan kadının durumu hususunda da size fetvayı Allah verir. O sordukları kadınla da, yazılan haklarını vermediğiniz ve kendileriyle evlenmek istediğiniz yetim kadınlardır.”
Bu hususta, Muhammed b. Musa diyor ki: “Sahabiler, Resulullah’tan bu âyette hükümleri belirtilen yetim kızlar ve küçük çocuklar hakkında soru sormuşlardır Zira cahiliye döneminde çirkin olan yetim kızlarla ne evleniyorlar ne de mallarını kendilerine veriyorlardı ki onlar mallarını kendilerle harcasınlar. Küçük çocukları da mirasçı saymıyorlardı. İşte Allah teala, sormuş oldukları bu soruların fetvasını verdiği gibi, sormadıkları, kocasıyla geçinmesinden korkan kadın hakkında da bundan sonra gelen âyette fetva verdiğini bildirdi. Böylece bu âyette, sormadıkları şeyden de fetva vereceğini zikretti.
Taberi diyor ki: “Bu görüşlerden tercihe şayan olanı birinci görüştür. “Kitapta size okunan şeyler”den maksat, bu surenin baş tarafında ve en sonunda zikredilen ve miras hükümlerini beyan eden âyetlerdir. Buna göre âyetin izah ışöyledir: “Ey Muhammed, kadınlar hakkında senden fetva soruyorlar. De ki: “Kadınlar hakkında size fetvayı Allah verir ve Kur’an’da size okunan miras âyetlerindeki hükümler yönünden Allah’ın kendileri için mirastan pay takdir etmesine rağmen sizlerin kendilerine mirastan pay vermediğiniz ve kendileriyle evlenmek istediğiniz yetim kadınlara ait olan fetvayı da Allah verir. Yine erginlik çağına gelmedikleri için kendilerine mirastan pay verilmeyerek zayıf düşürülen çocuklara ait ve sizin, yetimlere karşı adaletli davranmanız hakkındaki fetvayı da Allah verir.”
Âyet-i kerimede geçen ve “Evlenmek istediğiniz” şeklinde tercüme edilen cümlesi, Hasan-ı Basri ve Hz. Aişe tarafından “Kendileriyle evlenmek istemezsiniz.” şeklinde izah edilmiştir. Onlara göre âyetin bu bölümü, güzel olmadığından veya malı az olduğundan kendisiyle evlenilmek istenilmeyen yetim kızları beyan etmekte ve bunlara mirastan paylarının verilmesi, kendileriyle evlenmek isteyenlere engel olunmaması istenmektedir.
Âbide es-Selmani ve Abdullah b. Abbas’a gör ise bu ifadeden maksat, “Kendileriyle evlenmek istediğiniz kadınlar.” demektir. Bunlara göre Allah teala, âyet-i kerimenin bu bölümünde velayeti altında yetim kızlar bulunan velilere, güzel gördükleri ve zengin buldukları yetimlerle zorla evlenmelerini yasaklamış ve çirkin olan yetimlerin evlenmelerine engel olarak mallarını almayı arzu eden velilerden de bu çeşit davranışlarını yasaklamıştır.
Taberi birinci görüşü tercih etmiştir. Çünkü âyet-i kerime, evlenmelerine engel olunarak mallarına el konulan yetim kızlara bu şekilde davranilmamasını emretmektedir. Yoksa kendisiyle evlenilmesi halinde veliye böyle bir şeyin yasaklanmasını gerektiren herhangi bir durum yoktur.
Görüldüğü gibi âyet-i kerimede, yetim olan kız çocuklarına iyi davranıl-ması emredildiği gibi küçük çocuklara da mirastan paylan verilerek iyi davra-nılması emredilmiş, aynca genel olarak yetimler hakkında adeletli davranılması emredilmiştir. .
İbrahim en-Nehai. diyor ki: “Ömer b. el-Hattab’a, yetim bir kızın velisi geldiğinde eğer o kız güzel ve zengin ise Ömer ona derdi ki: “Sen bunu başka biriyle evlendir. Sen bu kız için senden daha hayırlı birini ara.” Şayet kız çirkin olur ve malı bulunmazsa bunun velisine de “Sen bununla evlen. Çünkü bununla evlenmeye sen daha layıksın.” derdi.
Hasan-ı Basri de diyor ki: “Bir adam, Ali b. Ebi Talib’e geldi ve ona dedi ki: “Ey müminlerin emiri, benimle yetimimin durumu ne olacaktır?” Ali: “Hang hususunuzda?” dedi. Adam meseleyi anlattı. Ali, “O, zengin ve güzel olursa sen onunla evlenir misin?” dedi. Adam: “Evet vallahi evlenirim.” dedi. Ali: “O halde sen onunla çirkin ve malı olmadığı halde de evlen.” dedi. Ali sözlerine devmala “Eğer sen onun için hayırlı olursan onunla evlen. Şayet senden başkası onun için hayırlı olursa sen onu, hayırlı olana ver.” dedi. [2][304]
128- Bir kadın, eğer kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden korkarsa, karı kocanın, aralarında anlaşarak sulh olmalarında bir sakınca yoktur. Sulh daha hayırlıdır. Ne var ki nefisler cimri olarak meydana getirilmiştir. Eğer iyilik yapar, Allah’tan korkarsanız, şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
Eğer bir kadın, yaşlılık ve çikinlik gibi sebeplerle kocasının kendisini kötü görerek kendisiyle geçimsizliğinden veya kendisinden yüz çevirmesinden korkarsa, koca ve kandan her birinin, nikah akdini devam etmek için, bir kısım haklarından vazgeçerek uzlaşmalarında veya başka bir yolla anlaşmalarında bir sakınca yoktur. Sulh daha hayırlıdır. Yani anlaşarak evliliği devam ettirmek, an-Iaşamayip boşanmaktan daha hayırlıdır. Ne var ki nefisler cimri olarak meydana getirilmiştir. Yani kadın ve erkekten her biri hakkından vazgeçmek hususunda çok cimridir, hakkını almakta çok hırslıdır. Eğer sizler, hanımlarınıza karşı iyi davranır onların nafaka ve sıralarında adaleti gözeterek Allah’tan korkarsanız, şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. İyilik yapanı iyilikle, kötülük yapanı da kötülükle cezalandıracaktır.
Hz. Ali, Hz. Ömer, Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr, Hz. Aişe, Âbide es-Selmani, Mücahid, İbrahim en-Nehai, Hakem, Katade, Süleyman b. Yesar, Süddi, İbn-i Zeyd ve Dehhak bu âyette zikredilen koca ile karının uzlaşmalarını şöyle izah etmiştir. Bir erkek, karısının çirkinliğinden veya yaşlılığından yahut başka bir şeyinden dolayı onu sevmeyecek olur bununla birlikte onu boşamak istemezse kadının, sırasını kumasına bırakarak veya nafakasından yahut mehilinden bir kısmını bırakarak kocasıyla uzlaşmasında bir mahzur yoktur. Şayet kadın, böyle bir fedakârlıkta bulunmazsa kocasının onu razı etmesi veya ona eşit davranması yahut da onu boşaması gerekir.
Bu hususta Hz, Aişe (r.anh.) diyor ki: “Bu uzlaşma şu şekilde olabilir: “Kişin iki hanımı bulunur, hanımlarından biri ihtiyardır veya pek güzel değildir. Bu hanım kocasına “Beni boşama fakat benden yana serbest ol.” der. Böylece uzlaşmış olurlar. [3][305]
Âyet-i kerimede “Nefisler pek cimri olarak yaratılmıştır” bu yurul m aktadır. Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr, Ata ve Süddî’ye göre âyetin bu bölümü her ne kadar erkek ve kadın ayırımını yapmadan genel bir hüküm ifade ediyorsa da bu ifadeden maksat, kadındır. Zira, gerek sırasından gerekse nafakasından fedakarlıkta bulunacak olan ve bu yolla, kocasının kendi sile uzlaşmasını sağlayacak olan kadındır.
İbn-i Zeyd’e göre ise âyetin bu bölümündeki hüküm, hem kocayı hem de karıyı ifade eder. Koca da malından bir şey vererek kadını razı etmekte cimri davranır, Kan da haklarının bir kısmından vaz geçerek kocasının sevgisini kazanmakta cimri davranır..
Taberi, birinci görüşü tercih etmiş ve erkeğin mallarından bir şeyler vererek kadını razı etmesi caiz olmadığından, erkeğin cimriliğinin söz konusu olmayacağını söylemiştir. Zira, erkeğin kadına, bir kısım mallarını vermesi, herhangi bir karşılık olmaksızın verilmiş olacaktır. Bu da başkasının malını haksız yere yemiş olmaktır ki caiz değildir. [4][306]
129- Ne kadar isteseniz de kadınlar hakkında adaleli sağlamaya gücünüz yetmez. Bîrine tamamen meyledip diğerini askıda bırakmayın. Eğer sulh olur Allah’tan korkarsanız muhakkak ki Allah çok affeden ve çok merhamet edendir.
Ey erkekler, sevgi ve gönül bağlama gibi hususlarda ne kadar isteseniz de kadınlar arasında adaletli davranmaya gücünüz yetmez. Bununla beraber, birine sevginizle tamamen meyledip diğerini, kocasız kadınmış gibi askıda bırakmayın. Eğer sizler, sıra mevzuunda ve benzeri hususlarda kadınlar arasında adaletle davranarak yahut da kadınlar kendi nzalanyla sıralarının ve nafakalarının bir kısmından vazgeçerek anlaşırsanız ve emir ve yasaklan hususunda Allah’tan korkarsamz şüphesiz ki Allah, çok affeden ve çok merhamet edendir. Günahlarınızı Örter ve size merhametli davranır.
Âyet-i kerimede, adaletin tam olarak sağlanamayacağı belirtilen hususlar, sevgi ve gönül verme hususlarıdır. Yoksa nafaka ve kadınlar arasında günlerin taksimi hususu değildir. Çünkü Allah teala: “..Hoşunuza giden kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenebilirsiniz. Eğer aralarında adaleti yerine getirememekten korkarsamz o zaman tek bir kadınla evlenin… [5][307]Duyurulmaktadır. Burada zikredilen adaletten maksat ise, nafaka ve kadınlar arasındaki günlerin taksimindeki adalettir. Böyle bir adaleti yerine getiremeyenin, birden fazla evlenmesi yasaklanırken bu hususlarda adaleti yerine getirip fakat sevgi ve muhabbet bakımından adaletli davranamayan erkeğin birden fazla evlenmesi serbest bırakılmıştır.
Hz. Aişe (r.anh.) diyor ki:
“Resulullah (s.a.v.) nafaka ve günlerin taksimi bakımından hanımları arasında adaletli davranıyor, bununla beraber şöyle buyuruyordu: “Ey Allahım, bu benim gücümün yettiği şeyleri taksim etmemdir. Senin gücünün yettiği, benim ise gücümün yetmediği şeylerin taksiminden dolayı beni kınama (hesaba çekme)” [6][308]
Burada Resulullah (s.a.v.) in, taksiminde gücünün yetmediğinden bahsettiği husus, kalbi sevgidir. Nitekim âyetteki: “Birine tamamen meyledip diğerini askıda bırakmayın.” ifadesi bunu göstermektedir.
Müfessirler, âyet-i kerimenin: “Ne kadar isteseniz de kadınlar arasında adaleti sağlamaya gücünüz yetmez.” bölümünde zikredilen ve erkeklerin, karıları arasında sağlamaya güçlerinin yetmeyeceği bildirilen hususu şu şekilde izah etmişlerdir.
a- Abdullah b. Abbas, Âbide es-Selmani, Süfyan es-Sevri ve İbn-i Zeyd’e göre erkeklerin, karıları arasında adaleti sağlayamayacakları şeyden maksat, sevgi ve cinsel ilişkidir.
b- Dehhak’a göre şehvani arzular ve cinsel ilişkidir.
c- Hz. Ömer’e göre ise kalben meyletme ve gönül vermedir.
Katade, Hz. Ömer’in bu hususta şöyle dua ettiğini rivayet etmiştir: “Ey Allahım, ben kalbime malik değilim, ama bunun dışındaki şeylerde adaletli olduğumu umarım.”
Nitekim bu hususta Resulullah (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:
“Ey Allahım, bu benim, gücümün yettiği şeyleri taksim etmemdir. Sen beni, senin gücünün yettiği ve benim gücümün yetmediği şeylerin taksimi hususunda kınama.” (Yani kalben sevgi hususunda kınama)” [7][309]
Âyet-i kerimede “Kadınlardan (hanımlarınızdan) birine tamamen meyletmeyin…” bu vurulmaktadır.
Âbide es-Selmani’ye göre burada tamamen meyledilmesi yasaklanan husustan maksat, kişinin bizzat kendisinin bir tarafa meyletmesidir. Yani sevgide ve cinsel ilişkide tamamen meyletmesidir.
Hasan-ı Basri’ye göre cinsel ilişki ve günlerin taksiminde tamamen meyletmektir.
Mücahid’e göre, kasıtlı olarak kötü davranmaya meyletmektir. İbn-i Zeyd’e göre, kadının yanında bulunduğu günde ondan faydalanacağı şeylerde tamamen meyletmesidir. Süddi’ye göre, nafaka hususunda ve günlerin taksiminde tamamen bir tarafa meyletmesidir.
Peygamber efendimiz, bu gibi bir meyilde bulunan erkek hakkında şöyle buyurmuştur:
“Kimin iki karısı bulunur da onlardan birine meyledecek olursa o kimse kıyamet gününde bir tarafına doğru eğilmiş olarak gelecektir.” [8][310]Diğer bir rivayette şöyle buyurmuştur:
“O kimse kıyamet gününde vücudunun yansı yok okluğu halde gelecek-tir. [9][311]
Âyet-i kerimede “Diğerini askıda bırakmayın.” Duyurulmaktadır. Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr, Mücahid, İbn-i Ebi Neeiyh ve Süddi’ye göre bu ifadeden maksat, “Meyletmediğiniz diğer kadını ne dul ne evli gibi bir şekilde askıda bırakmayın.” demektir.
Hasan-i Basri ve Rebi’ b. Enes’e göre “Ne boşanmış ne de evli bir şekilde ortada bırakmayın.” Katade’ye göre: “Hapsedilmiş gibi bırakmayın.” demektir, İbn-i Zeyd’e göre “Ne kocalı ne kocasızmış gibi ortada bırakmayın.” demektir.
Ayet-i kerimenin sonunda “Eğer sulh olur Allah’tan korkarsanız muhakkak ki Allah çok affeden ve çok merhamet edendir.” buyuru İm aktadır. Bu ifadenin izahı şöyledir: “Ey insanlar, eğer amellerinizi düzeltir, karılarınız arasında günlerin taksimini, nafakanın bölüştürülmesi ve örfe göre davranışlarda adaletli davranırsanız, bu hususlarda haksızlık yapmazsanız ve birini askıda bırakarak diğerine tamamen meyletmeyip Allah’tan korkarsanız bilin ki Allah sizin daha önce böyle yaptıklarınızı ceza 1 andırmayarak sizleri affedendir ve bu gibi davranışlardan vazgeçerek tevbe etmenizi de kabul ederek sizlere karşı merhametli olandır. [10][312]
130- Eğer karı koca, birbirlerinden ayrılacak olurlarsa Allah onların herbirini, geniş lütfuyla muhtaç bırakmaz. Allah’ın lütfü geniştir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Eğer kocası kendisine kötü davranan veya kendisinden yüz çevirip güzelliğinden yahut gençliğinden veya diğer bir hususundan dolayı kumasına meyleden bir kadın, günlerinin bir kısımmdan vaz geçmemekte diretecek olur da kocasından boşanmak isterse koca da bu kansina diğer kansı gibi eşit davranmamakta ısrar eder de bu karısından ayrılmak isterse ve bunlar boşanarak birbirlerinden ayrılacak olurlarsa Allah, ayrılan koca ve kadından herbirini lütfuyla muhtaç bırakmaz. Karıya eski kocasından, kendisi için daha iyi bir koca kocaya da o karısından daha iyi bir kadın lütfeder ve herbirine daha fazla rızık verir. Yahut da iffet nasib eder. Allah, bunları ve diğer yaratıklarını rızıkiandırmada rızkı bol olandır. Karı koca ve diğer yaratıklar arasında verdiği hükümlerde sevk ve idaresinde hüküm ve hikmet sahibidir. [11][313]