sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

PEYGAMBERLERE İNDİRİLEN SUHUFLAR VE KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ | Akaid Programı – 31. Bölüm

PEYGAMBERLERE İNDİRİLEN SUHUFLAR VE KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ | Akaid Programı – 31. Bölüm
A+
A-

PEYGAMBERLERE İNDİRİLEN SUHUFLAR

VE KİTAPLAR HAKKINDA BİLGİ

İlâhî Kitap Kavramı ve Kitaplara İman

        Kitap, sözlükte “yazmak ve yazılı belge” anlamına gelir. Terim olarak ise, Allah Teâlâ’nın kullarına yol göstermek ve aydınlatmak üzere peygam­berine vahyettiği sözlere ve bunun yazıya geçirilmiş şekline denilir. Çoğulu “kütüb”dür. Hıristiyan ve yahudilere ilâhî kitap olarak İncil ve Tevrat verildi­ğinden onlara “Ehl-i kitap” denilmiştir. İlâhî kitaplara Allah katından indiril­miş olması sebebiyle “kütüb-i münzele” veya “semavî kitaplar” da denilir.

          Kitaplara iman, Allah tarafından bazı peygamberlere kitaplar indirildiğine ve bu kitapların içeriğinin tümüyle doğru ve gerçek olduğuna inanmak de­mektir.

          Yüce Allah Hz. Peygamber’e;

         İşte onun için sen (tevhide) davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah­’ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum…”[1] diye hitap etmiş,

          Müminlere de Ey iman edenler, Allah’a, peygamberine, peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman ediniz. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberle­rini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam mânasıyla sapıtmıştır”[2]. buyurarak, kitaplara inanmanın bir iman esası olduğunu belirtmiştir.

            İslâm’da iman esasları birbiriyle bağlantılı ve birbirinden ayrılmaz olduğu için kitaplara iman diğer esaslardan ayrılmaz. Allah’a inanmak, bizi O’nun birer yol gösterici olan peygamberler gönderdiğini kabul etme sonucuna götürür. Peygamberlere iman da onların Allah’tan getirip tebliğ ettiklerini tasdik etmeyi gerektirir. Peygamberlerin tebliğ ettikleri şeyler de Allah’ın kitaplarıdır.

           Her ilâhî kitap bir peygamber aracılığıyla gönderilmiştir. Kendisine kitap indirilen peygamber de, ondaki emir ve yasakların uygulanmasını sünneti ile göstermiş ve bunların yaşanabilir olduğunu ortaya koymuştur.

           İlâhî kitaplar konusu Allah’ın kelâm sıfatı ile ilgilidir, bu sıfatın eseridir. Peygamberlerine vahiy yoluyla bildirildiği mesajının ortaya çıkmış şeklidir. Peygambere indirilen kitaplara ilâhî kitap denilmesinin sebebi, bu kitapların Allah tarafından gönderilmesi, söz ve içerik olarak onlarda hiçbir beşer kat­kısının bulunmamasıdır.

            Bizler bugün Kur’an-ı Kerimden önceki kitapların şu andaki şekillerine değil, Allah’tan gelen bo­zulmamış şekillerine inanmakla yükümlüyüz. Çünkü ilâhî kitaplara inanma­dıkça kişinin imanı gerçekleşemez. İlâhî kitaplardan bir kısmı tamamen kay­bolmuş, bugün için elimizde ondan hiçbir şey kalmamıştır. Hz. İbrâhim’in sahifeleri böyledir. Tevrat, Zebur ve İncil ise zamanla insanların iyi veya kötü niyetli müdahaleleri sonucu değişikliğe ve bozulmaya uğramıştır. Al­lah’ın vahyettiği şekilde varlığını korumuş, hiçbir bozulma ve değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiş ve kıyamete kadar da bu özelliğini sür­dürecek olan yegâne kitap Kur’ân-ı Kerîm’dir.

       Kur’an’ı kesinlikle biz indir­dik. Elbette onu yine biz koruyacağız[3]. âyetiyle Allah, insan­lara Kur’an’ın ilâhî koruma altında bulunduğunu ve kıyamete kadar değişik­liğe uğramadan kalacağını bildirmektedir.

          Kur’ân-ı Kerîm, kendinden önceki kitapları tasdik etmiş, fakat onların koymuş olduğu bazı hükümleri ortadan kaldırarak yeni hükümler getirmiş­tir. Mümin olabilmek için, Hz. Peygamber’e ve ona indirilen Kur’an’a uy­mayı ısrarla vurgulamıştır (bk. Âl-i İmrân 3/31; en-Nisâ 4/47; el-Mâide 5/15; el-En‘âm 6/153; el-A‘râf 7/3). Buna göre Ehl-i kitabın mümin diye nitelene­bilmesi ve kurtuluşa erişebilmesi için Hz. Peygamber’i ve Kur’an’ın hüküm­lerini gönülden benimsemesi gerekmektedir.

                   İlâhî kitaplar doğrudan Allah katından gelir. Bu bakımdan hem söz hem de mâna açısından Allah kelâmıdır. İlâhî kitapların hedefi ise insanlığı sa­pıklıktan kurtarmak, hidayete, iyiliğe, aydınlığa çıkarmak ve sonunda iki dünyada mutlu kılmaktır.

 İlâhî Kitaplar

        İlâhî kitaplar Allah kelâmı olmak bakımından aralarında farklılık bulun­mamasına rağmen, hacimleri ve hitap ettikleri kitlenin büyüklüğüne göre, suhuf ve kitap olmak üzere ikiye ayrılırlar.

Suhuf

         Sahife kelimesinin çoğulu olan suhuf, dar bir çevrede, küçük topluluklara, ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde indirilen birkaç sayfadan oluşmuş kü­çük kitap ve risâlelere denilir. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. İbrâhim ve Mûsâ’ya indi­rilen sayfalardan bahseden iki âyet vardır (en-Necm ,36-37; el-A‘lâ 14­-19). Bunun dışında Kur’an’da ve mütevâtir hadislerde suhuf ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır.

        “Ebû Zer’den rivayet edilen bir zayıf hadise göre sayfaların sayısı 100 olup şu peygamberlere indirilmiştir: Hz. Âdem’e 10 sayfa, Hz. Şît’e 50 sayfa, Hz. İdrîs’e 30 sayfa, Hz. İbrâhim’e 10 sayfa.”[4]  Bugün bu sayfalardan elimizde hiçbir şey yoktur.

          Suhufa göre daha hacimli ve kitap şeklinde olan ve evrensel mesajlar içeren ilâhî kitaplar ise Tevrat, Zebur, İncil ve Kur’an olmak üzere dört tanedir.

Tevrat

           Tevrat İbrânîce bir kelime olup “kanun, şeriat ve öğreti” anlamlarına ge­lir. Hz. Mûsâ’ya indirilmiştir. Tevrat’a Ahd-i Atîk ve Ahd-i Kadîm de (Eski Ahit) denilir. Tevrat’ın aslının Allah kelâmı ve peygamberine indirdiği kutsal bir kitabı olduğuna inanmak her müslümana farz olup, bunu inkâr etmek kişiyi küfre düşürür. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’de Tevrat’ın Allah’ın kutsal ki­taplarından biri olduğu açıklanmıştır:

         Biz, içinde doğruya rehberlik ve nur olduğu halde Tevrat’ı indirdik…”[5]

          Tevrat Hz. Mûsâ aracılığıyla İsrâiloğulları’na gönderilmiştir. Ancak onlar tarihte yaşadıkları sürgün ve esirlik dönemlerinde Tevrat’ın Allah’tan gelen şeklini koruyamamışlardır. Tevrat’ın asıl nüshası kaybolunca, yahudi din bilginleri tarafından kaleme alınan Tevrat nüshaları ortaya çıkmıştır. Bugün elde mevcut olan Tevrat tahrif edilmiş, bütünüyle ilâhî kitap olma özelliğini yitirmiştir.

Zebur

          Kelime olarak “yazılı şey ve kitap” anlamına gelen Zebur, Hz. Dâvûd’a indirilmiş olan ilâhî kitabın adıdır. Bu konuda Kur’an’da şöyle buyurulur:

          “…Gerçekten biz, peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık. Dâvûd’a da Zebur’u verdik”.[6]

         Zebur, ilâhî kitapların en küçüğü olup, yeni dinî hükümler getirmemiştir. Bugün elde mevcut olan Zebur nüshaları, lirik söyleyiş ve ilâhîlerden, Al­lah’a övgü ve hikmetli sözlerden ve birtakım nasihatlardan meydana gel­miştir. Mezmûrlar adıyla Eski Ahid’de yer almaktadır.

İncil

          İncil kelime olarak “müjde, tâlim ve öğretici” anlamına gelir. Hz. Îsâ ara­cılığıyla İsrâiloğulları’na indirilmiştir:

         Kendinden önce gelen Tevrat’ı doğru­layıcı olarak peygamberlerin izleri üzerinde, Meryem oğlu Îsâ’yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nur bulunmak, önündeki Tevrat’ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil’i verdik[7].

         İncil’e, Allah’tan Hz. Îsâ’ya indirildiği şekliyle inanmak imanın gerekle­rindendir. Fakat bugün İncil’in orijinal metni de diğer bozulmuş kitaplar gibi elde yoktur. Bozulmuş ve insanlar tarafından müdahaleye mâruz kalmış şekli vardır. İncil’e Ahd-i Cedîd de (Yeni Ahit) denilir.

         Bir müslümana önceki kutsal kitaplarda bulunan bir hususun haber veril­mesi durumunda; eğer bu husus, Kur’an ve sahih hadislerdeki bilgilere uy­gunsa kabul edilir. Âyet ve hadislere aykırı ise reddedilir. Âyet ve hadislerde hiç bahsedilmiyor ve İslâm’ın temel prensiplerine de zıt düşmüyorsa Hz. Pey­gamber’in şu tavsiyesi doğrultusunda hareket edilir:      Ehl-i kitabı tasdik de etmeyin, tekzip de (yalanlamayın). Biz Allah’a, bize indirilene, İbrâhim’e… indirilene inandık deyin”[8].

Kur’an- Kerim

          Allah tarafından gönderilen ilâhî kitapların sonuncusu olan Kur’ân-ı Ke­rîm, son peygamber Hz. Muhammed’e indirilmiştir. Sözlükte “toplamak, oku­mak, bir araya getirmek” anlamına gelen Kur’an terim olarak şöyle tarif edilir:

          “Hz. Peygamber’e indirilen, mushaflarda yazılı, Peygamberimiz’den bize kadar tevâtür yoluyla nakledilmiş, okunmasıyla ibadet edilen, insanlığın benzerini getirmekten âciz kaldığı ilâhî kelâmdır”. Bu tarifte bazı hususlar göze çarpmaktadır: “Peygambere indirilen” derken Hz. Muhammed kaste­dilmektedir. “Tevâtür yoluyla nakledilmiş olan” derken, her devirde yalan üzerine birleşmelerini aklın imkânsız gördüğü bir topluluk tarafından nakle­dildiği ve nesilden nesile böyle geçtiği için onun, Allah’a ait oluşunun kesin­liği ifade edilmektedir. “Okunmasıyla ibadet edilen” derken de, okumanın ibadet olduğuna, namaz ibadetinde vahyedilen metnin okunması gerekti­ğine ve Kur’an tercümelerinin namazda okunmasının câiz ve geçerli olmadı­ğına işaret edilmektedir.

Suhufların önemi ve muhtevâsı

           Suhuflar; her peygamberin getirdiği şeriatte temel esâsların aynılığını, değişmezliğini göstermesi bakımından önemlidir.[9]

            Herkes, yaptıklarından mes’uldür. Bir şahsın yaptıklarından ancak kendisi sorumludur.

            Hiç kimse, başkasının cezasıyla cezâlandırılmaz.

            Her şahıs, yaptığının karşılığını görecektir.

            Başkasının yaptığı amellere kimse ortak olamaz.

            Hiç kimse, yapmadığı amelin karşılığını alamaz.

[1] eş-Şûrâ ,15

[2] en-Nisâ,136

[3] el-Hicr ,9

[4] Süyûtî, ed-Dürrü’l­mensûr, VIII, 489; Âlûsî, Rûhu’l-meânî, XV, 141-142

[5] el-Mâide ,44

[6] el-İsrâ ,55

[7] el-Mâide ,46

[8] Buhârî, “Tefsîr”, sûre: 11; “İ‘tisâm”, 25).

[9] Mevdûdî, Tefhimül-Kur’ân, C. VI, S. 32, Suhufların Önemi Ve Muhtevâsı

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.