KUR’AN’IN DİĞER KİTAPLAR ARASINDAKİ YERİ VE KONUMU | Akaid Programı – 32. Bölüm
KUR’AN’IN DİĞER KİTAPLAR ARASINDAKİ YERİ VE KONUMU
Kur’anı Kerim son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.)e Allah tarafından Cebrail (a.s) aracılığı ile nazil olmuş mukaddes kitapların sonuncusudur. Kur’an adı bizzat âyetlerde geçer.
“Onlar hâlâ Kur’anı gereği gibi düşünmeyecekler mi?”. [1]
Kur’an-ı Kerîm, Müslümanların mukaddes kitabıdır. Tevrat, Zebur ve İncil’de olduğu gibi Kur’an’da herhangi bir tahrif olmamıştır. Kıyamete kadar da olmayacaktır. Çünkü Allah ( c.c.) Kur’anın muhafaza olunacağını bizzat vaat etmiştir.
“Kur’anı biz inzal ettik, şüphesiz koruyucuları da biziz.” [2]
Kur’an-ı Kerimi diğer ilahi kitaplardan üstün kılan bir takım özellikler vardır .Bunları şöyle sıralayabiliriz.
- Kur’an-ı Kerim Peygamber Efendimize, diğer ilahi kitaplarda olduğu gibi toptan değil, duruma göre ayetler ve sureler halinde parça parça indirilmiştir.
- Kur’an en son kutsal kitaptır ve O’ndan sonra başka bir kitap gelmeyecektir. Getirdiği hükümler ve onların geçerliliği kıyamete kadar sürecektir.
- Kur’an-ı Kerim bize kadar hiç bozulmaya ve değiştirilmeye uğramadan gelmiş,kıyamete kadar da öyle kalacaktır.Yüce Allah(cc) Kur’an-ı Keriminde;
“Kur’an-ı kesinlikle biz indirdik; elbette yine onu biz koruyacağız.”[3]buyurmaktadır.
Ve yine ;
“…..Halbuki O, eşiz bir kitaptır.O’na önünden de arkasından da batıl gelemez.O, hikmet sahibi, çok övülen Allah’tan indirilmiştir.”[4]
- O, Hz.Muhammed(sav)’in peygamber olduğunu gösteren mucizelerin en büyüğü ve sürekli olanıdır.
- Kur’an-ın taşıdığı yüce gerçekler kıyamete kadar bütün insanların ve çağların ihtiyacını karşılayacak değerdedir.Bilimin ve aklın, O’ndaki gerçeklerde çelişki bulacağı bir zamanın gelmesi düşünülemez.Bilimsel gerçekler, Kur’an’da zikredilmiş olan hususların doğruluğunu anlamaya yararlar.
Yüce Allah(cc) Kur’an-ı Keriminde;
”İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz ki onun(Kur’an’ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbin’in her şeye şahid olması, yetmez mi?”[5] buyurulmaktadır.
- O’nun bir başka üstünlüğü kolayca ezberlenebilmesidir, anlaşılabilmesi ve getirdiği buyruk ve yasakların uygulanabilir olmasıdır. Bu özellik tarihte hiçbir kitaba nasip olmamıştır. Yüce Allah(cc) Kur’an-ı Keriminde,
“Andolsun biz Kur’an-ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. (O’ndan) öğüt alan yok mu?”[6] buyurulmaktadır.
7.Kur’an aynı zamanda başka dinler arasındaki ihtilafları da çözüme kavuşturur. Yüce Allah(cc) Kur’an-ı Keriminde ;
“Biz bu Kitab’ı sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik.”[7] buyurulmaktadır.
Peygamberimiz (sav)’in diğer peygamberler arasındaki konumu bellidir. Alemlere rahmet olarak gönderilmiş ve peygamberliği belli bir zamana ve belli bir döneme ait olmayıp, bütün zaman ve dönemleri içine alıyor. Hem de insan ve cinlere gönderilmiştir. Diğer peygamberler öyle değildir.
Öyleyse bu Peygamber (sav)’in kitabı da bütün zaman ve mekanları içine alacak şekilde olmalıydı. Eğer değiştirilemez mührü olmasaydı, insanlar bu kitabı da değiştireceklerdi. Bu mühür onu korumuştur.
Hakiki mü’min Allah Teâlânın bütün kitaplarına inanır ve Hak Teâlânın insanlara son kitabı olan Kur’an-ı Kerîme sarılır, onun hükümlerine riayet etmeğe çalışır. Kuran’ın üstünlüğüne dair Peygamberimizin hadis-i şerifleri çoktur.
Peygamberimiz Hz. Muhammed(sav) Kur’an-ı Kerimi:
“… Allah’ın metin bir ipi, açık bir nûru, hikmet dolu bir zikri ve sırat-ı müstakîmdir.. Alimler ona doymaz mattakiler ondan usanmaz, onun ilmini bilen ileri gider, onunla hükmeden adalet eder. Ona sıkı sarılan doğru yola hidayet bulur.” hadisi ile ne güzel tanıtmıştır! İslâm âlimleri Kuran’ın üstün özelliklerini tanıtmak için ciltler dolusu eserler yazmışlardır.
Kitapların Genel Bir Değerlendirmesi
Kur’an-ı Kerim’den önce gelen ve bugün elde mevcut bulunan İlâhî Kitapların hiçbiri, Allah’ın peygamberlerine indirdiği semavî kitapların orijinali değildir. Bunların zamanla asıl nüshaları kaybolmuş, insanlar tarafından yeniden yazılmışlardır. Bu yüzden de içlerine hurafeler ve bâtıl inançlar karışmıştır. Meselâ Tevrat’ın, Hz. Musa (as)’dan sonra uzun asırlar esir ve sürgün hayatı yaşayan, hattâ bir ara inançlarını bile kaybedip putperestliğe düşen Yahudiler tarafından muhafaza edilemediği; bugün elde olan nüshanın Hz. Musa (as)’dan çok sonra bâzı din adamları tarafından yazıldığı, fakat Tevrat’ın aslı imiş gibi yeniden din kitabı olarak kabul edildiği bilinen tarihî gerçeklerdendir. Böyle uzun ve karışık bir devreden sonra ortaya çıkarılan bir kitabın Hz. Musa (as)’ya indirilen Tevrat’ın aynısı olamayacağı açıktır. Bu yüzdendir ki, içinde peygamberlere yakışmayacak isnad ve iftiralar yer almakta; tevhid dîninin ruhuna aykırı düşen hükümler bulunmaktadır.
Hz. Davud (as)’a gelen Zebur da, Tevrat’ın mâruz kaldığı akıbetten kurtulamamıştır.
İncil’e gelince, Hz. İsa (as) kendisine gelen vahiyleri yazdırmamıştı. Çünkü 30 yaşında peygamber olmuş, 33 yaşında da peygamberlik vazifesi son bulmuştu. Bu durumda İncil’i yazdırmak için ne zaman, ne de imkân bulabilmişti. Nitekim bugün elde mevcut olan İnciller, müelliflerinin adıyla anılmakta ve içinde Hz. İsa (as)’ın havarilerine verdiği vaazlarını, ders ve irşadlarını ihtiva eden bir siyer kitabı görüntüsünü taşımaktadırlar. Üstelik de bunları yazanlar Hz. İsa (as)’ın havarileri olan ilk mü’minler değil, onları görüp Hz. İsa (as)’a gelen İlâhî sözleri onlardan dinleyenlerdir.
Eldeki mevcut İncillerde bir takım muhteva ve anlatış farkları görülmektedir. Aslında bu İnciller, M.S. 325 tarihinde İznik’te toplanan bin kişilik bir ruhanî konsülün kararı ile kabul edilmiştir. Bu hey’et, yüzlerce İncil‘i incelemişler, 318 üyenin ittifakı ile aralarından Hz. İsa (as)’ın ulûhiyet tarafı olduğunu ileri süren bugünkü dört İncil‘i kabul edip diğerlerini yakıp imha etmişlerdir.
Görüldüğü gibi, Hz. İsa (as)’ın -hâşâ- Allah’ın oğlu olduğu prensibi, Hz. İsa (as)’dan yıllar sonra bir meclis kararı ile kabul edilmiştir. Hattâ bu karara bâzı Hristiyan kiliseleri uymamışlardır. Bu bakımdan bugünkü dört İncil’in, Hz. İsa (as)’a indirilen İncil’in aslına uygun olduğunu söylemek mümkün değildir.
Biz Müslümanlar bu ilahi kitapların bozulmamış asıllarına iman ederiz. Birini diğerinden ayırt etmeyiz.
Bu hususta Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir:
“Ehl-i Kitab, Tevrat’ı İbranice(metni) ile okurlar, Arab diliyle de Müslümanlara tefsir ederlerdi. Bu hususta Resulullah(sav) ashabına şöyle buyurdu:
“Siz Ehl-i kitabın sözlerini ne tasdik, ne de tekzip ediniz. Ancak deyiniz ki: ‘Biz Allah’a, bize indirilen Kur’an’a;İbrahim’e,İsmail’e,İshak’a, Yakup ve torunlarına indirilenlere; Musa’ya ve İsa’ya verilenlere ve (bütün) peygamberlere Rableri katından gönderilen(kitap ve ayetler)’e iman ettik.Onlardan hiçbirini (kimine iman etmek, kimini inkar etmek suretiyle) diğerlerinden ayırt etmeyiz. Biz(Allah’a) teslim olmuş Müslümanlarız.”[8]
Kur’an- Kerim Tahriften Nasıl Uzak Kalmıştır?
Allah’ın son mukaddes kitabı, bütün insanlığa İlâhi fermanı olan Kur’an, 23 senede âyet âyet, sûre sûre nazil olmuştur. Peygamber Efendimiz (sav) kendisine nazil olan âyet ve sûreleri yanında bulunan sahabelerine okur, sahabeler de onu ezber ederler, bir kısmı da yazardı. Bundan ayrı olarak, Peygamber Efendimiz (sav)’in vahiy kâtipleri vardı. Bunlar nazil olan âyetleri ve sûreleri özel olarak yazmakla vazifeli idiler. Gelen âyet ve sûrenin nerede yer alacağı, Kur’an‘ın neresine gireceği de bizzat Peygamberimiz (sav)’e Cebrail (as) vasıtasıyla bildiriliyor, o da vahiy kâtiplerine tarif ederek, gerekeni yaptırıyordu. Böylece Hz. Peygamber (sav)’in sağlığında Kur’an’ın tamamı yazılmış, nereye neyin gireceği belli olmuştur.
Kur’an’ı Cenâb-ı Hakk’ın hıfz ve himayesine alması, onu kıyamete kadar lâfız ve mânâ bakımından bir mu’cize olarak devam ettirmeyi taahhüd etmesidir. Nitekim Kur’an’da şöyle buyurulur:
“Muhakkak ki bu Kur’an‘ı biz indirdik ve onu koruyacak, muhafaza edecek, devam ettirecek de biziz…»[9]
Bugün yeryüzündeki bütün Kur’ an-ı Kerim’ler aynıdır; hiçbir farklılık ve değişiklik yoktur. Ayrıca milyonlarca hafızın ezberinde bulunmakta, her an milyonlarca dil ile kırâat edilip okunmaktadır. Bu özellik, Kur’an-ı Kerim den başka herhangi bir beşeri kitaba nasip olmadığı gibi, semavi kitaplardan hiçbirine dahi nasip olmamıştır. Allah’ın son kelâmı, hükmü kıyamete kadar baki ezelî fermanı olan Kur’an-ı Kerim, böyle eşsiz bir makam ve ulvi bir şerefe nail olması da, elbette zaruri ve lüzumludur.[10]
[1]Nisâ: 82
[2]Hicr:9
[3] Hicr Suresi,9
[4] Fussilet Suresi,41-42
[5] Fussilet Suresi,53
[6] Kamer Süresi,17
[7] Nahl Suresi,64
[8] Bakara Suresi,136
[9] Hicr Suresi,9
[10] Mehmed DİKMEN, İslâm İlmihali, Cihan Yayınları, İstanbul, 1991, s. 94-97