“Siz mi iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?” (5. BÖLÜM)
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Alemlerin Rabbi rahman ve rahim din gününün sahibi bütün noksan sıfatlardan münezzeh kemal sıfatlarla muttasıf olan yaratan yaşatan yöneten öldürecek diriltecek, hesaba çekecek olan Allah Celle Celaluhu’ya sonsuz, sınırsız hamd ve senalar olsun.
Son Resul yaşayan Kur’an Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vessellem’e onun ev halkına ashabına ve onların izinden giden ihsan üzere onlara tabi olan bütün müminlere salat ve selam olsun.
Ve bundan sonra onlar tekrar eski haline dönünce bakın dikkat ederseniz Musa Aleyhisselam geriye geldiğinde onların bir buzağaya taptıklarını, hevalarına, nefislerine kulluk yaptıklarını görüyor.
Ve diyor ki mealen Musa levhaları yere attı. Peki getirdiği levhalarda ne vardı? Getirdiği levhalarda şeriat hükümleri vardı. İsrailoğullarının iman ettikten sonra
hem müferit hem de içtimai olarak o toplumun hayatını düzenleyecek, ihtilaflarını çözecek kanunlar vardı o levhalarda. Fakat Musa Aleyhisselam dönüp geldiğinde gördüğü tablo,
gördüğü manzara tekrar başa dönmesi gerektiği şeklinde bir manzaraydı. Yani yine en başa tevhide dönecek. Önce yine Rabbini onlara tanıtacaktı.
Çünkü Allah’ın hükümleri ancak onu tevhid edenlerin uygulaması için vardır. Ona şirk koşanların gerek sistem olsun gerek fert olsun bir münferit bir kişi olsun
yani aklını vahyin önüne geçirip hevasına tabi kılanların hükmü amel edeceği hükümler değil. Tam tersi iman edip şu sorunun cevabını doğru
veren. Nasıl başladık? Sohbete kul de ki kul e entum e alemu emillah. De ki önce bir sor bakalım. Şunu kabul ediyorlar mı? Onlara bir sor.
Neyi? Siz mi iyi bilirsiniz yoksa Allah mı? Yani ne demektir? Allah’ın şeriatı Allah’ın ilim sıfatının tecellisidir. Allah’ın hükümleri Allah’ın ilim sıfatının tecellisidir aynı zamanda.
Dolayısıyla ilim bir insanın İslami kitaplar okuyup bir şeyi bilmesi ama meselenin künhüne yani tamamına vakıf olmadığı için onun maslahat ve mevsedet
yönünü bilmediği için ya da aciz olup tam manasıyla kestiremediği için aklıyla icat ettiği şeyi Allah ve Resulüne tercih etmesi, aklını vahyin önüne geçirmesi ve heva ve hevesine tabi kılması demektir.
Onun için önce tevhidin özü olan şu sorunun cevabının doğru şekilde verilmesi lazım. Ama tasdik edilerek verilmesi lazım. Öyle sıradan bir sadece dille verilen bir cevap şeklinde değil.
Nedir o? Allah mı iyi bilir yoksa siz mi iyi bilirsiniz? Bunun Allah Celle Celaluhu iyi bilir şeklinde verilen cevabının hayattaki karşılığı Allah ve Resulüne teslimiyettir.
Nefsine ağır da gelse, kendi doğrularına ters de olsa aslında ters olan sensin onlar değil de ya da kabullenmek, fedakarlık ve bedel ödemeyi gerektirse bile o zorluklara Allah’ın yardımına ve vaadine güvenmek suretiyle boyun eğmektir.
Tevhid budur. Ve Musa aleyhisselam işin başına döndü. İlk noktaya geri geldi ve Allah azze ve celle’yi tanıtmaya başladı. Allah celle celaluhu şöyle buyuruyor bir ayet-i kerimede. De ki size ne kötü şeyi emrediyor.
Ney imanukum. İmanınız ne kötü şeyi emrediyor size. İn kuntum müminin. Eğer mümin iseniz. Hani biz müminiz diyorsunuz ya. Biz inandık diyorsunuz ya. Nasıl o iman size Allah’ın Celle Celaluhu’nun ayetlerini, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadislerini terk etmeyi, onları kabul etmemeyi emrediyor.
Nasıl bir imandır bu Allah-u Teala diyor ayet-i kerimede. Bu nasıl bir imandır ki size bunu emrediyor. Yani Allah’a ve Resulüne teslim ve teslim olmamayı emrediyor. Bu nasıl bir imandır?
Allah-u Teala onların imanlarını tekrar sorgulamasını istiyor. Allah’ın peygamberinin davet ettiği imanın böyle bir iman olmadığını onun imanının davet ettiği imanın tıpkı göklere ve yere isteyerek ya da istemeyerek gelin dediğinde
Onlar dediler ki isteyerek geldik. Yani Allah Celle Celaluhu emrine ve hakimiyetine çağırdığında gökleri ve yeri düşünün ki bir melek peygamber olarak göklere ve yere gidiyor.
Allah’ı tevhid edin diyor. Ona teslim olun. Onu ilah kabul edin diyor. Onlar da biz isteyerek kabul ettik diyorlar. Neyi? Allah’ın hakimiyetini. Üzerimizdeki egemenliğini kabul ettik. Tıpkı bunun gibi Allah-u Teala da
peygamberini gönderdiğinde dedi ki Allah’ın Celle Celaluhu’nun egemenliğini kabul edin. Egemenliği kayıtsız şartsız Allah’a verin. Peygamberler insanları bu gerçeğe ve bu hakikate
davet etti. Davetçiler de bu gerçeğe ve hakikate davet etti. Baktığımızda Allah Resulü Aleyhisselatü Vesselam bir hadis-i şerifte Allah’ın kulları içerisindeki kulları içerisinde en sevdiği kulları
güneşi ve ayı gözetleyenler, Allah’ı insanlara sevdirenler, insanları da Allah’a sevdirenlerdir. Allah Celle Celaluhu’yu insanlara sevdirmek, onun tek yaratıcı olduğunu yani kendisini
yaratanın Allah olduğunu, kendisinin iyiliğini, en iyi onun bileceğini bilebileceğini faydasına ve zararlı olan şeyleri en iyi onun bilebileceğini ve onun tek Rab ve tek ilah ve tek mabud olduğunu
delilleriyle ispatlamak suretiyle kulun Allah’a teslimiyetini isteyerek ve bilerek akla hitap ederek delillerle ortaya koymasıdır kul Rabbini tanıdıkça onu sever onu sevdikçe onun rızasını
Arar işte onun rızasını Aramaya niyet denince de Şeriat hükümleri o kula öğretilerek Kulun da Allah’ı sevmesine Vesile olunur ama Dikkat edin önce kulun Allah’ı
Sevmesi lazım Allah’ın kulu Sevmesi hep hoşuna gidecek Hep onun nefsinin Arzuladığı şeyleri ona emretmesi ya da Onunla denemesi değildir din böyle Bir din Allah’ın metodu budur Kulu zorluklarla denemesi değildir. Din böyle bir din. Allah’ın metodu budur.
Kulu zorluklarla dener. Ne kadar zorluk ve sıkıntı o kadar teslimiyet o kadar Allah’a yaklaşmak. Onun rızasına yaklaşmak demektir. Kolaylıklar, rahatlıklar insanı Allah’a unutturuyor. Ondan uzaklaştırıyor.
Onu unutmaya vesile oluyor maalesef. İnsanoğlu zayıftır. Ama zorlukla karşılaşınca dikkat edin. Kur’an-ı Kerim’de bu gerçeğe dikkat eden birkaç ayet-i kerimeden birini sadece söyleyeceğim. Onlar gemiye bindiklerinde dini yalnız Allah’a haskılarak ondan isterler.
Ne zaman biz onları kurtarırız? Tekrar eski inançlarına, eski şirklerine, eski küfürlerine devam ederler. Dikkat edersek insanlar zorluk halinde, zorluk içerisinde, sıkıntı içerisinde Allah’a yönelirler. Allah’tan isterler. Kabebe icabet etmesi yani el mucib sıfatının yani dualara icabet eden sıfatının tecellisi de onun takdirine, onun dilemesine bağlıdır.
Hemen olacak diye bir şart, bir mecburiyet Allah için söz konusu dahi değildir. Kulunu dener, onun kaderine teslimiyetini, onun vaadine olan inancını, onun ahirete olan inancını, kulunun inancını dener.
Allah Celle Celaluhu dinlediğini anlayan, anladığını yaşayan kullarından olmayı hepimize nasip etsin. İmanının kendisine hayrı, teslimiyeti emrettiği kullarından olmayı bizlere nasip etsin.
Selamun Aleyküm ve Elhamdülillahi Rabbil Alemin.