sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

Racî’ Olayı (Hicretin Üçüncü Yılı) | Siyer Programı – 36. Bölüm

Racî’ Olayı  (Hicretin Üçüncü Yılı) | Siyer Programı – 36. Bölüm

Racî’ Olayı  (Hicretin Üçüncü Yılı)

Udal ve Kare kabilelerinden bir hey’et Resûlullah’ın yanına ge­lerek; îslâm haberinin kendilerine ulaştığım ve bu dinin hükümle­rini kendilerine öğretecek  muallimlere  ihtiyaçları olduğunu  söylediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.), ashabından bir grubu gön­derdi. Onların arasında, Mersed bin Ebî Mersed, Halid bin Bükeyr, Âsim bin Sabit, Hubeyb bin Adiyy, Zeyd bin Dessine ve Abdullah ‘ bin Tarık bulunmaktaydı. Resûlullah, Âsim bin Sâbit’i onlara başkan ta’yin etti.

Buhâri, senediyle Ebû Hüreyre’nin şöyle dediğini rivayet ediyor: Ashâb-ı Kirâm’dan olan bu da’vetçi grup, Usfan ile Mekke arasın­da bir yere kadar yürüdüler. Onların bu mevklye geldikleri haberi, Hüzeyl kabilesinden Lihyân oğulları denilen bir oymağa bildirildi. Lihyân oğullarından yüze yakın bir okçu grubu da hemen onların peşine düşüp izlerini sürerek, İslâm daVetçilerinin daha önce ko­nakladıkları yere geldiler. Orada İslâm da’vetçilerinin Medine’den azık olarak yanlarına aldıkları hurmaların çekirdeklerini gördüler. Kendi aralarında hemen: «îşte Medine hurmasının çekirdekleri» de­diler. Bunun üzerine İslâm da’vetçilerinin izlerini sürerek gelip on­lara ulaştılar. Onlar Âsım’ın ve arkadaşlarının yanma varınca; Âsim ve arkadaşları da dağın tepesine sığındılar. Lihyân oğulları okçu­ları gelip onların etrafını kuşattılar ve onlara: «Eğer yanımıza iner­seniz hiçbirinizi öldürmeyeceğimize dair kesin söz veriyoruz» diye bağırdılar. İslâm da’vetçilerinin başkanı Âsim bin Sabit:  «Ben bir kâfirin zimmetine güvenip de asla aşağı jnmem. Allah’ım! Peygam­berini durumumuzdan haberdar et!» diye dud etti. Bunun üzerine savaşmaya başladılar. Sonunda Âsim bin Sabit de aralarında olmak üzere yedi kişiyi ok atarak şehid ettiler  Geriye Hubeyb bin Adiyy, Zeyd bin Dessine ve diğer bir başka kişi kaldı. Onlara da öldürme­yeceklerine dair kesin söz verdiler. Bu söz üzerine onlar da dağ­dan inerek gelip teslim oldular. Lihyân oğulları onları yakalayınca; kendi yaylarının kirişlerini çözüp, onlarla üçünü de bağladılar. Bu­nun üzerine üçüncü adam: «İşte ahde vefasızlığın, verilen sözü tut­mamanın bir başlangıcı bu!» diyerek gitmemek için diretti. Onlara karşı koyması üzerine pnlar da onun saçlarından yakalayıp sürük­lediler. O bunlara karşı koyunca hemen şehid ettiler.

Lihyân oğullan azgınları, Hubeyb ve Zeyd’i Mekke’ye götürüp sattılar. Hubeyb’i, Hâris’in oğulları satın aldı. Çünkü Hubeyb, Bedir savaşında Hâris’i öldüren kişiydi. Hubeyb onların yanında toplanıp kendisini öldürecekleri güne kadar esir olarak kaldı. Öldürülmesine karar verdikleri vakit, Hubeyb, Hâris’in kızlarından traş olmak üze­re bir ustura istedi. Olayın bundan sonrasını, ustura isted ği kadın şöyle anlatır:  «Ben dikkatsizce davranarak  çocuğa usturayı  verip

onun yanına gönderdim. Çocuk onun yanma girip usturayı verdi.

O da çocuğu alıp dizine oturttu. Ben bu durumu görünce feryâd ettim. Elinde ustura olduğu halde benim bu feryadımı anlayınca: «Çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? înşâallahü Teâlâ ben öy­le birşeyi asla yapmam» dedi. Yine aynı kadın anlatıyor: «Ben, Hu-beyb’den daha hayırlı bir esir görmedim. O zaman, Mekke’de üzüm bulunmadığı ve kendisi de zincirle bağlı olduğu halde onun üzüm salkımından üzüm yediğini gördüm. Herhalde, bunu ona rızık ola­rak Allah veriyordu!..»

Müşrikler Hubeyb’i öldürmek için, Harem’den dışarı çıkardılar. Hubeyb de: «Beni bırakınız da iki rek’at namaz kılayım» dedi. Na­mazını bitirdikten sonra yanlarına gelip: «Eğer namazı ölümden kor­karak uzattığımı zannetmiyecek olsaydınız, namazı uzatır ve çoğal-tırdım» dedi. Böylece öldürüleceği sırada iki rek’at namaz kılmayı ilk önce âdet ve sünnet edinen kişi Hubeyb bin Adiyy olmuştu. Hu­beyb idam sehpasında şu şiiri söyledi:

«Müslüman olarak öldürülecek olunca,

Vurulup hangi yanım üzere düşersem düşeyim.

Vallahi aldırmam arük hiçbir şeye,

Çünkü bunların hepsi o ilâhî Zât’ın uğrunadır.

Şu dağılıp târümâr olan cismimi,

Eğer dilerse O, kurtuluşa erdirir…»

Ukbe bin Haris kalkıp, Hubeyb’in yanına gitti ve onu şehid etti.

Kureyş müşrikleri, Âsını’ııı cesedinden bir parça kesip getirmek için onu tanıyan adamlar gönderdiler. Çünkü Âsim, Bedir’de Ku-reyş’in ileri gelenlerinden bazılarını öldürmüştü. Yüce Allah da onun cesedinin üzerine bulut karaltısını andıran arı sürüsü gönderdi. Bu arı sürüsü onu, Kureyş’in adamlarından korudu. Onlar onun cesedin­den hiçbir şey alamadılar[1][47].

İbn îshâk anlatıyor:

Zeyd bin Dessine’yi de Safvân bin Ümeyye satın almıştı, öl­dürmek için onu Harem’den dışarı çıkardıkları vakit, Ebû Süfyân ona şöyle sordu: «Ey Zeyd! Allah aşkına doğru söyle! Şimdi yanı­mızda, senin yerine Muhammed’in boynunu vurmamızı, senin ise ailenin içinde sağ salim yaşamayı arzu etmez miydin?» O da: «Val­lahi, ben ailem içinde sağ salim oturup da, Muhammed Aleyh’.sse-lâm’ın değil benim yerimde olmasına, hattâ onun bulunduğu yerde bile bir dikenin batıp incitmesine gönlüm asla razı olmaz» diye ce-vab verdi. Bu söz üzerine Ebû Süfyan: «Ben insanlardan, Muham­med’in ashabının Muhammed’i sevdiği gibi hiçbir insanın bir baş­kasını sevdiğini görmedim[2][48]» dedi. [3][49]

[1][47] Sahih-I BuhârI: 5/41.

[2][48] îbn Hişâm, es-Sİyre: 2/172.

[3][49] Dr. M. Said Ramazan El-Bûti, Fıkhu’s Siyre, Gonca Yayınevi: 263-266.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.