sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

METANETİN KADARSIN

A+
A-

Bismillahirrahmanirrahim

Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam insanlığa önder olarak gönderilen Peygamberimiz Hz. Muhammed’e ve O’nun izinden gidenlerin üzerine olsun inşaAllah.

Çeyrek asırdır İslami hareket zor günlerini geçirmekte en kıymetli zamanını bu yolda harcamaktadır hatta bununla yetinmeyip kanını akıtmakta, seve seve canını vermektedir. Sonuçta ise bütün bunların karşılığını alamamaktadır. İşin en kötü tarafı ise İslam hareket etmekte, hasadı ise başkaları biçmektedir. İnşayı kendisi yapmakta başkaları da istila etmektedir.

Bütün bu güçlüklere rağmen İslami hareket tarihteki çalışma üslubunu terk etmiyor. Aksine bütün boyutlarıyla onu sahipleniyor. İslami hareketin bugün takip ettiği metod tarihteki metodun aynısıydı.

Çile geçmişte olduğu gibi, şu anda da İslami hareketin özelliği olmaya devam etmektedir.

İslam davası cahiliye hayatının bütün boyutlarına karşı yapılan bir inkılaptır cahiliye adet ve örflerinin tümüne yapılan bir baş kaldırıdır. Bunun sonucu olarak İslam düşüncesinin kanun ve nizamlarda oluşturduğu inkılap bütün yönleri kapsamaktadır.

İslam bu özelliğiyle bütün beşeri sistemlerden ayrılır. Ve bundan dolayı değişik çile ve eziyetleri de beraberinde getirir. Öyle ki çile İslam’da belli bir yer işgal eder. İşte İslam bu yönüyle bütün beşeri sistemlerden farklı özellik arz etmektedir.

Çile, İslam nazarında olgunlaşmanın sembolü olarak kabul edilmektedir. Çoğu zaman eziyet ve çileler olmasa fikri olgunluk da söz konusu olamaz. İnsanın nefsi sürekli rahat şartları isteyip zorluklardan kaçarken çoğu zaman bu isteği onu çile ile baş başa getirmektedir. Bu aşamadan sonra ise kişi, kuvveti elde eder, yiğitliği kazanmış olur. Böylece gelebilecek engellere göğüs gerebilir.

İmanın kendisi bir çileye muhtaçtır. Çünkü çile ile onun sınırları belirlenir, boyutları çizilir ve derecesi anlaşılır. Gerçek iman kendini zorlu anlarda gösterir. Kamil olmayan iman ise basit bir çile ile su yüzüne çıkıverir. Allah (c.c) Kuran’da:

İnsanlardan bir kısmı, Allaha inandık” derler. Fakat Allah yolunda bir eziyete maruz kaldıklarında insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allah’ın azabıyla bir tutarlar. Rabbinden sana bir zafer geldiğinde ise: Doğrusu biz de sizinle beraberdik” derler. Yoksa Allah, insanların göğüslerinin derinliklerinde nelerin yattığını çok daha iyi bilmekte değil midir? Hiç şüphesiz Allah, iman edenleri de ortaya çıkaracak, münafıkları da ortaya çıkaracaktır.

(Ankebut 10-11)

 

Bundan dolayı her iddianın bir delili olmalıdır. İmanın varlığının en iyi delili zorlu anlarda sabretmektir.

İnsanlar, (sadece) ‘İman ettik’ diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar?

(Ankebut 2-3)

 

Tarihin seyri içinde hak ve batıl mücadelesi Sünnetullah olarak devam etmektedir. Ne kadar bir aydınlık ışığı yakılmışsa mutlaka onu söndürmeye çalışanlar da olmuştur.

Peki bizler çilelere nasıl göğüs gereceğiz?

İslami hareket, bugün de çeşitli eziyet ve işkencelerle karşılaşacağından, o gün de ona karşı komplolar entrikalar hazırlanacağından, sağlam bir zemin üzerine oturtulmalıdır. Gelecek depremlerde sarsılmayacak bir temele oturtulmalıdır.

Bu hareket sayesinde duygusallığa, aynı heyecanlara ve bilinçsiz davranışları değil de, bilinçli, ölçülü, kârı ve zararı tespit edilmiş adımlara dayanmalıdır. Kelimenin tam anlamıyla hikmete dayanmalıdır. İslami hareket, İslam’a ve Müslümanlara karşı başlatılan bu seferberliğe karşı, müslümanların tümüne İslami bir şahsiyeti kazandıracak, onları güzel bir şekilde yetiştirecek ve daha sonra kapsamlı bir program dahilinde onların adımlarının atılmasını sağlayacaktır. Bu da zamanla onlarda cesaret, fedakarlık ve atılganlık mayası oluşturacak, nefislerine hakim olan, korku, gücenme ve çöküntü kalıntılarını silip, süpürürecektir.

İslami hareket içerisinde cesur, olgun ve aktif elemanlara ihtiyaç vardır. Pasif, bilinçsiz ve olgunlaşmamış elemanlar ise İslami hareketin karşılaşacağı zor ve çetin savaşa girişecek seviyede değillerdir.

Mesuliyetleri ehil kişiler yüklenmeli, savaşlara ise işin erleri katılmalıdır. Resulullah (s.a.v): Haddini bilip orada durana Allah rahmet etsin. ifadesiyle bunu çok güzel açıklamıştır.

Hayat merhalelerinde bir çok engeller ve korkunç handikaplar vardır. Davetçi yolu boyunca bunlarla karşılaşır ve bunlar İslam için çalışanların seyrini büyük ölçüde etkiler. Ama sağlam bir hazırlık, gerçek bir yöneliş Allah’ı sürekli anma ve hatırlama davetçiye büyük ölçüde karşı koyma ruhunu, direnme gücünü ve asla geriye adım atılmamasını sağlar. Böylece Davetçi dünyaya ve dünyalıklara aldanmaz.

Gerçek şu ki günümüzde çoğu davetçiler, dünyanın saptırıcı etkilerine karşı ruhi eğitimden yoksundurlar.  Pratik yaşantıdan yoksun teoriler ve fikirler ise sahiplerinin duygularından öteye geçmez.

Buna göre davetçilerin kendilerine karşı olan sorumlulukları, topluma karşı olan sorumluluklarından daha fazladır. Davetçilerin kendi nefislerine karşı gösterecekleri eksiklik topluma karşı gösterilecek eksikliklerden çok daha tehlikelidir.

Son olarak Mevdudi’den bir kesitle nasihat bırakmak istiyorum;

Hakka davet edenler için, kalplerine vesvese verilenlerin herbirine tek tek ulaşıp bu olumsuzluğu düzeltmenin mümkün olamayacağı açıktır. Hak davetçilerinin, Allah’a daveti bırakarak her bireyin davetçiler hakkındaki yanlış düşünceleri düzeltemeyeceği ve ithamlara cevap veremeyeceği ve bunlar için vakit ayıramayacağı bilindiğine göre, tek çare bütün bunlardan Allah’a sığınmaktır. Ayrıca muhaliflerin seviyesine inerek kendini savunmak için onlara cevap vermesi de uygun değildir. Onun için Allah, hak davetçilerine yol gösterir ve şöyle buyurur: “Şerre karşı Allah’a sığınarak hiçbir şeye aldırmadan davete devam edin. Çünkü buna karşı çıkmak sizin göreviniz değildir. Bu; Rabb’in nas, Melik’in nas ve İlah’in nas’ın işidir.”

(Mevdudi Felak Suresi)

Elhamdulillahirabbilalemin

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.