TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 162. VE 165. AYETLER
162- Fakat onlardan, ilimle derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Özellikle namazı kılanlara, bir de zekatı veren ve Allah’a ve âhiret gününe iman edenlere, işte onlara büyük bir mükâfaat vereceğiz.
Müfessirler bu âyet-i kerimeyi iki şekilde izah etmişlerdir; Birinci izah şekli mealde veridiği gibidir. Taberi’nin yaptığı ikinci izah şekli ise şöyledir: “Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlara, sana indirilen kitaba ve senden önce indirilen kitaba ve namaz kılan meleklere iman eden müminlere, zekat verenlere, Allah’a ve âhiret gönüne iman edenlere elbette ki büyük bir mükâfaat vereceğiz.”
Taberi, âyet-i kerimenin bu son şekilde izah edilmesini tercih etmiş bununla birlikte âyetin izahmdaki çeşitli görüşleri özetle şu şekilde zikretmiştir. “Âyet-i kerimede geçen ve “Namaz kılanlar” diye tercüme edile cümlesindeki kelimesinin merfu mu yoksa
mensub mu veya mecrur mu olduğu hususunda farklı görüşler zikredilmiştir:
1- Eban b. Osman b. Affan ve Hz. Aişe’den nakledilen bir görüşe göre bu kelime aslında şeklinde merfudur. Fakat hattatlar yanlışlıkla bunu şeklinde yazmışlardır. Bu izaha göre âyetin bu bölümünün mânâsı şöyledir: “Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlara, sana ve senden önce indirilenlere iman edenlere, namazlarını dosdoğru kılanlara, zekatlarım verenlere ve Allah’a ve âhiret gününe iman edenlere, işte onlara yakında büyük bir mükâfaat vereceğiz.”
2- Diğer bir kısım âlimlere göre ise kelimesi harfi ile mensubdur. Aslında âyette zikredilen diğer sıfatlar gibi bu sıfatın da merfu olması gerekirken ancak bu sıfat, ilimde derinleşenlerin sıfatı olduğundan ve sıfatla mevsuf arasına uzun bir cümle girdiğinden bu sıfat mevsuf undan, irab yönünden ayrılmış ve “Överim” anlamında olan gizli bir fiil ile mensub okunmuştur. Bu izaha göre âyetin mânâsı şöyledir: “Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlara, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman eden müminlere, namazlarını dosdoğru kılanlara ~Ki onları överim- zekatlarını verenlere, Allah’a ve âhiret gününe iman edenlere, evet işte onlara yakında bir mükâfaat vereceğiz.”
3- Diğer bir kısım âlimlere göre kelimesi harfi ile mecrurdur. Ancak bunlar harfi ile mecrur olduğunu kabul ettikleri bu kelimenin ne sebepten dolayı mecrur olduğu hususunda çeşitli izahlar zikretmişlerdir.
a- Bazılarına göre bu kelime, cümlesindeki harfine atfedildiği için bu harfi esre okutan harf-i ceriyle mecrurdur. Bunlar âyete iki şekilde mânâ vermişlerdir:
aa- “Fakat onlardan ilimde derinleşenlere, sana indirilene, senden önce indirilenlere ve namazın dosdoğru kılınacağına iman edenlere, Allah’a ve âhiret gününe iman edenlere, işte onlara büyük bir mükâfaat vereceğiz.”
bb- “Fakat onlardan ilimde derinleşenlere, sana indirilene, senden önce indirilenlere ve namaz kılan meleklere iman eden müminlere, zekâtlarını verenlere, Allah’a ve âhiret gününe iman edenlere, işte onlara büyük bir mükâfaat vereceğiz.
b- Diğer bir kısım âlimlere göre kelimesi, gizli olan bir harfi ile mecrurdur. Buna göre de âyetin mânâsı şöyledir: “Fakat onlardan ilimde derinleşenlere, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman eden ve namaz kılanlara inanan müminlere, zekat verenlere, Allah’a ve âhiret gününe iman edenlere, işte onlara yakında büyük bir mükâfaat vereceğiz.”
c- Başka bir kısım âlimlere göre kelimesi, gizli olan bir harf-i ceriyle mecrurdur. Buna göre âyetin mânâsı şöyledir: “Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlara, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman edenlere, namaz kılanlardan ilimde derinleşmiş olanlara, zekatlarını verenlere, Allah’a ve âhiret gününe iman edenlere, işte onlara yakında büyük bir mükâfaat vereceğiz.
d- Diğer bir kısım âlimlere göre ise bu kelime harf-i ceriyle mecrurdur. Buna göre de âyetin mânâsı şöyledir: “Fakat onlardan ilimde ileri gidenlere, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman eden müminlere, zekâtı verenlere, Allah’a ve âhiret gününe iman edenlere işte onlara büyük bir mükâfaat vereceğiz.
Taberi bu görüşlerden kelimesinin cümlesindeki harfine atfedilerek mecrur olduğunu söyleyen ve cümlesindeki namaz kılanlardan maksadın melekler olduğunu söyleyen görüşün isabetli olduğunu zikretmiş ve bunu tercih etliğine dair delillerini serdetmiştir. [1][352]
163- Şüphesiz biz Nuh’a ve ondan sonra gelen Peygamberlere vah-yettiğimiz gibi sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlara, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettik. Davud’a Zebur’u verdik.
Ey Muhammed, Nuha ve ondan sonra gelen diğer Peygamberlere Peygamberlik verip vahiy gönderdiğimiz gibi sana da Peygamberlik ve vahi y gönderdik. Allah’ın dostu olan İbrahim’e, onun oğullan İsmail ve İshak’a, İshak’ın oğlu Yakub’a, Yakub’un neslinden olan torunlara, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a, Süleyman’a da Peygamberlik vahiy gönd emi iştik. Sana, hak ile batılı ayır-deden Kur’an’ı verdiğimiz gibi Davud’a da Zeburu vermiştik.
Abdullah b. Abbas diyor ki: “Yahud il erden Sükeyn ve Adiy b. Zeyd gibi şahıslar dediler ki: “Ey Muhammed, Allah’ın, Musa’dan sonra herhangi bir insana bir şey indirdiğini bilmiyoruz.” İşte bunun üzerine Allah teala bu âyeti ve bundan sonra gelen iki âyeti indirdi. [2][353]
Muhammed b. Ka’b el-Kurezi ise demiştir ki: “Allah teala, bu âyetten Önce zikredilen: “Kitap ehli, gökten kendilerine bir kitap indirmeni isterler.” âyetini ve ondan sonra gelen yüz elli dört, yüz elli beş ve yüz elli altıncı âyetlerini indirince Resulullah bu âyetleri Yahudilere okumuş ve onlara, yaptıkları çirkin amelleri bildirmiştir. Bunun üzerine Yahudiler, Allah’ın indirdiği her-şeyi inkâr etmişler ve demişlerdir ki: “Allah, herhangi bir beşere bir şey indir-memiştir. Ne Musa’ya ne İsa’ya ne de herhangi bir Peygambere bir şey indirmiştir.” Bunun üzerine Allah teala: “Onlar, Allah hiçbir kimseye bir şey indirmedi.” diyerek Allah’ı hakkıyla takdir edemediler[3][354]âyetini indirmiştir. [4][355]
164- Daha önce bazılarını sana anlattığımız bazılarını da anlatmadığımız Peygamberler gönderdik. Allah, Musa ile de bizzat konuştu.
Ey Muhammed, Nuh’a ve ondan sonra gelen Peygamberlere vahiy gönderdiğimiz gibi sana da vahiy ve sana anlatmadığımız başka peygamberler de indirdik. Sana anlattığımız bir kısım Peygamberlere de vahiy indirdik. Allah, Peygamberi olan Musa ile de konuşmuştur.
Cez’ b. Cabir el-Hasemi, Allah tealanın, Uz. Musa ile konuşması hususunda şunları söylemiştir: “Allah teala Hz. Musa ile, onun anlayacağı diklen önce diğer bütün dillerle konuşunca Musa: “Ey Rabbim, vallahi ben bunu anlamıyorum.” demiştir. Nihayet Allah teala Musa’ya, onun sesine uygun şekilde ve onun diliyle konuşunca Musa: “Ey Rabbim, senin konuşman böyle midir?” diye sormuş Allah teala da: “Hayır böyle değildir.” demiştir. Bunun üzerine Musa: “Senin yaratıklarında, senin konuşmana benzer bir şey var mıdır?” diye sormuş Allah teala da: “Hayır yoktur. Benim yarattıklarımdan benim konuşmama en çok benzeyeni, insanların işittikle^en şiddetli yıldırım sesidir.” buyurmuştur.
Peygamberlerin bir kısmının adlan Kur’an-ı Kerim’de zikredilmiş bir kısmının ise zikredilmemiştir. İsimleri zikredilmeyenlerin sayılarının ne kadar olduğu hakkında ihtilaf vardır. Gönderdiği Peygamberlerin, sayısını Allah bilir. Allan tealanın Hz. Musa ile konuşması ise ona bahşettiği özel bir lütuftur. [5][356]
165- Müjdeleyen ve uyaran Peygamberler gönderdik ki, Peygamberler geldikten sonra insanların, Allah’a karşı herhangi bir bahaneleri kalmasın. Allah herşeye galiptir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Biz bu Peygamberleri, itaat edenleri sevapla müjdeleyici ve isyan edenleri de cezalarla uyarıcı olarak gönderdik. Böylece, Peygamberler gönderildikten sonra kâfir olan isanlnn Allah’a karşı herhangi bir bahaneleri kalmasın ve “Bize Peygamber gönderilmedi ki ona itaat edelim.” demesinler. Allah, yaratıklarını cezalandırmada herşeye kadirdir, onları sevk ve idarede hikmet sahibidir.
Bu hususta diğer bir âyet-i kerimede şöyle Duyurulmaktadır: “Eğer biz onları Muhammed’den önce bir azapla helak etseydik muhakkak “Rabbimiz, bize bir Peygamber gönderseydin de zelil ve rüsvay olmadan önce âyetlerine uy-saydik ya.” derlerdi. [6][357]
Allah teala Peygamberleri gönderdikten sonra dinden çıkan her sapığın itiraz yollarını tıkamış ve bahanelerine imkân bırakmamıştır. Böylece bütün yaratılanlara karşı sadece Allah tealanın delili kalmıştır. Başkalarının delili yoktur. [7][358]