SEYYİD KUTUB’UN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA ALAK SURESİ 9. VE 19. AYETLER
9- Gördün mü şu men edeni.
10- Namaz kılarken bir kulu.
11- Gördün mü, ya o kul doğru yolda ise.
12- Yahut kötülüklerden sakınmayı emrederse.
13- Gördün mü, ya bu adam yalanlar, yüz çevirirse.
14- O, Allah’ın gördüğünü bilmiyor mu?
Azgınlığın çirkinliğinin ve onu yadırgamanın ifadesi yazı dili ile anlatılması imkansız olan ifade biçiminde gayet açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu anlam ancak canlı konuşma üslubu ile ifade edilebilir. Çünkü bu üslup, anlamı hızlı ve hafız bir biçimde kısa kısa dokunuşlarla dile getirir.
“Gördün mü sen?” Bu çirkin işi gördün mü sen? Bu çirkin işi yapılırken gördün mü? “Gördün mü şu men edeni? Namaz kılarken bir kulu?” iğrençliğe iğrençlik katılırken gördün mü sen? Çirkinliğe çirkinlik eklenirken gördün mü? Bir düşün bakalım ne dersin şu namaz kılan ve onun namaz kılmasını engellemek için karşısına dikilen kimse, doğru yolu izleseler ya da takvayı emretseler, fena mı olur. Sonra o kul kendisi doğru yolu izleyip takvayı emrederek insanlara kötülüğü yasak etse fena mı olur?
Bir de yaptığı çirkin işe daha da çirkinini eklerse ne dersin? “Gördün mü ya bu adam yalanlar, yüz çevirirse?” İşte burada da daha önceki bölümün sonundaki gibi üstü kapalı tehdid gelmektedir: “O Allah’ın gördüğünü bilmiyor mu?” Allah onu yalanlamasını ve doğru yoldan yüz çevirmesini görmektedir. Doğru yolu izleyen, takvayı emreden mü’min kulun namaz kılmasını engellerken onu görmektedir. Görüyor ve bu görmenin elbette bir sonu vardır. “O Allah’ın gördüğünü bilmiyor mu?”
İslam çağrısının, imanın ve itaatın önüne dikilen azgınlık tablosuna karşın caydırıcı ve kesin ve en son tehdid bu kez üstü kapalı olarak değil aksine açık olarak gelmektedir.
15- Hayır eğer bundan vazgeçmezse onu perçeminden yakalarız.
16- O yalancı günahkar perçeminden.
17- O zaman gitsin de taraftarlarını çağırsın.
18- Biz de zebanileri çağıracağız.
19- Hayır ona boyun eğme. Rabbine secde et ve yaklaş.
Bu sert ve şiddetli bir ifade ile tam zamanında yapılmış bir tehdiddir. “Hayır eğer bundan vazgeçmezse onu perçeminden yakalarız.” İşte böyle yakalarız. Tehdid şiddetli ve ses tonu ile anlamını canlandıran bir sözcükle yapılmaktadır.
Ayet metninde geçen “Saf” sözcüğü şiddetle yakalamak demektir. “Nasiye” sözcüğü ise alın demektir. Alın azgın ve kibirli bir insanın yukarı diktiği en yüksek organıdır. Başın yukardan en ön tarafına nasiye denir ki yakalayıp yere çarpmaya elverişli olan organ bu organdır, bu kısımdır. “O yalancı günahkar perçeminden.” Gerçekten bu yakalayıp yere çarpma anıdır. Belki o anda, akrabalarından ve arkadaşlarından kendisine kuvvet ve güç katan kimseleri imdadına çağırmak bu kişinin aklından geçebilir. “O zaman gitsin de taraftarlarım çağırsın.” Biz ise evet biz “Zebanileri çağıracağız.” Katı ve şiddetli zebanileri çağıracağız. O halde savaşın sonucu bellidir.
Bu korkunç ve yukarda canlandırılan akıbetin ışığı altında sure itaatkar mü’mini imanında ve itaatında ısrarlı olmaya ve onlardan ayrılmayıp dayanmaya çağırarak son buluyor.
Sakın, islam çağrısını ve namazı engelleyen şu azgına boyun eğme. Rabbine secde et O’na itaatlerle ve ibadetlerle yaklaş. Bu azgın ve engelleyen kişiyi bırak. Onu zebanilere bırak.
Bazı sahih rivayetlerde ilk bölümü dışında bu surenin Ebu Cehil hakkında indiği belirtilir. Ebu Cehil Hz. Peygamber Kabe’de namaz kılarken ona rastlamış ve demişti ki: “Ey Muhammed! Sana bunu yasak etmemiş miydim?” Sonra Rasulullah’a tehdidiler savurmuştu. Resulallah da ona sert davranarak onu kovmuştu. Belki de Rasulullah’ın Ebu Cehil’in boğazından tutup “Vay başına geleceklere” dediği olay budur. O sırada Ebu Cehil Hz. Peygamber’e Ey Muhammed beni ne ile tehdid ediyorsun? diye sormuş sonra, Allah’a and içerim ki, bu gördüğün vadide en çok taraftarı olan insan benim demişti. Bunun üzerine yüce Allah da şu ayeti indirdi. “O zaman gitsin de taraftarlarını çağırsın.” ibn Abbas der ki: “Ebu Cehil taraftarlarını çağırmaya kalksaydı azap melekleri o anda işini bitirirlerdi.”
Ama surenin ifade ettiği anlamın genel olduğu da bir gerçektir. Sure itaat eden, ibadet eden ve Allah’a çağıran her mü’mini ve azgın, namazı kılmayı engelleyen, itaat edeni tehdid eden, kuvvet ve zor kullanarak böbürlenen her zalimi kapsar. Yüce Allah’ın son emri de şudur:
“Hayır ona boyun eğme. Rabbine secde et ve yaklaş.”
İşte surenin bölümleri böylece birbiri ile ahenk içinde oluyor ve her bölümün bıraktığı etkiler birbirini tamamlıyor.