KIYAMETİN MAHİYETİ VE BÜYÜK ALÂMETLER | Akaid Programı – 47. Bölüm
KIYAMETİN MAHİYETİ ve BÜYÜK ALÂMETLER
Kıyamet; Kalkmak, dikilmek, ayaklanmak, doğrulmak ve dirilmek. İslam inancında, evrenin düzeninin bozulması, her şeyin altüst olarak yok olması ile ölen tüm insanların yeniden dirilerek ayağa kalkması olayını dile getirir. Bu olay Kur’an’da çok çeşitli isimlerle anılır.
Bunların Başlıcaları:
Yevmü’l-Kıyâme (Kalkış, Diriliş Günü), el-Saa (Saat), Yevmü’l-Âhir (Son Gün), el-Âhire (Gelecek Hayat), Yevmü’d-Din (Ceza Günü), Yevmü’l-Hesap (Hesap Günü), Yevmü’l-Fasıl (Karar Günü), Yevmü’l-Cem (Toplanma Günü), Yevmü’l-Hulud (Sonsuzluk, Sonsuzlaşma Günü), Yevmü’l-Ba’s (Diriliş Günü), Yevmü’l-Hasre (Pişmanlık Günü), Yevmü’t-Teğabün (Kusurların Ortaya Çıktığı Gün), el-Karia (Şaşırtan Felâket), en-Naşiye (İnsanı Dehşete Düşüren Felâket), et-Tamme (Herşeyi Kuşatan Felâket), el-Hakka (Büyük Hakikat) ve el-Vakıa (Büyük Olay)’dır. Bu isimler Kıyamet’in oluş biçimi ve sonuçlarına ilişkin çeşitli nitelik ve yönlerini açığa çıkarmakta, tanımlamaktadır.
Kıyâmet, Allah inancından sonra İslâm’ın ikinci temel inancı olan Âhiret hayatının ilk aşamasını oluşturur. Genel bir yok oluş ve yeniden dirilişle birlikte gelişecek Haşr, Hesap, Mizan, Cennet ve Cehennem gibi olaylar hep Kıyâmet gününün gündem içindedir. Bu nedenle Âhiret inancı, Kıyâmet ve onunla birlikte gelecek olaylara inançtan başka birşey değildir. Bu büyük önemi yüzünden Kur’an Kıyâmet olayım sık sık hatırlatır, zaman zaman da bir korkutma, uyarma öğesi olarak kullanır. Kıyamet kesin olarak gerçekleşecek, şüphe götürmeyen bir olaydır. Alametleri belirmiş, yaklaşmıştır. Ancak bir göz kırpması gibi ya da daha yakındır. Kâfirler bu günden devamlı, bir şüphe içinde kalırlar, yalanlarlar. Onun ağırlığına ne gökler, ne de yer dayanabilir, ansızın gelir. Sarsıntısı korkunç bir şeydir. Belalı ve acı bir saat’tır . Yalanlayanlar için çılgın bir ateş hazırlanmıştır.
Kur’an, Kıyâmet olayının kesinliğini, yakınlığını bildirdiği, hatta oluş biçimine ilişkin tasvirler verdiği halde zamanı konusunda bir açıklama yapmaz. Kıyâmet doğrudan doğruya Allah’ın dilemesine bağlı bir olaydır ve O’ndan başka hiç kimsenin bu konuda bir bilgisi yoktur. Kur’an-ı kerim;
“Kıyâmet saatinin bilgisi şüphesiz Allah katındadır”[1]
gibi âyetlerle Kıyâmet’in zamanının hiç kimse tarafından bilinemeyeceğini belirttikten sonra, bu konuda sorulan soruları şöyle cevaplar:
“De ki: ‘Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini kendisinden başkası açıklayamaz” [2]
“Kıyâmet’in ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. Senin neyine gerek onun zamanını bildirmek. Onun nihayeti ancak Rabbine aittir“[3]
Cibril Hadisi olarak ünlü hadiste, Hz. Peygamber (s.a.s) Hz. Cebrâil’in bu konuda ki sorusunu,
“Sorulan sorandan daha bilgili değildir.” [4]
diye cevaplayarak kendisinin de kıyâmet’in zamanına ilişkin bir bilgiye sahip olmadığını açıklamıştır.
Kur’an kıyâmet’in oluş biçimine ilişkin ayrıntılı ve dehşet verici tablolar çizer. Buna göre Kıyâmet “Sur’a üflenince” başlayacak, kulakları sağır edecek bir ses ve korkunç bir sarsıntı nedeniyle emzikli kadınlar kucaklarındaki çocukları unutacak, hamile kadınlar bebeklerini düşürecek, insanlar sarhoş gibi olacaklardır. Gök, erimiş maden gibi, dağlar atılmış yün gibi olacak, kimse dostunu soramayacaktır. Gök yarılacak, yıldızlar dağılıp dökülecek, denizler fışkıracak, kabirler altüst edilecektir. Gözler dehşetten kamaşacak, ay tutulacak, güneş ve ay kararacak, insanlar kaçacak sığınacak bir yer bulamayacaktır. Dehşetten on aylık gebe develer bile salıverilecek, yabani hayvanlar bir araya toplanacak, denizler kaynatılacak, nefisler çiftleşecek, gök sıyrılıp düşecek, Cehennem alevlendirilecek, Cennet yakınlaştırılacaktır.
Kıyâmet’in genel yok oluşu belirten bu ilk safhasını Sur’a ikinci kez üflenmesiyle ikinci safha izleyecek, tüm insanlar yeniden dirilerek ayağa kalkacaklardır. Bu diriliş ve kalkışı (Bas’) toplanma (Haşr)izleyecektir. Kur’an Kıyâmet’in bu ikinci safhasını da canlı tasvirlerle anlatır:
“O gün insanlar gözleri dönüp kararmış bir halde, öteye beriye yayılmış çekirgeler gibi kabirlerinden çıkacak ve davet edene koşacaklardır. Bu arada kâfirler “bu ne çetin gün” diyerek korkularını dile getireceklerdir.”[5]
Muttaki kullar ise Allah’ın huzuruna elçiler olarak toplanacaklardı. O gün herkes kardeşinden, anasından babasından, eşinden ve oğlundan kaçacaktır. Çünkü her insan ancak kendi derdi ile uğraşacaktır. Mü’minlerin yüzleri parıl parıl parlayacak, gülecek ve sevinç içinde olacaklardır. Kâfir ve fâcirlerin yüzleri ise sanki toprak bürümüşçesine kapkara kesilecektir. Tüm insanlar tabi oldukları önderlerle birlikte çağrılacak, peygamberler ümmetlerine şahitlik etmek üzere toplanacak, gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük ineceklerdir.
Yeniden diriliş, kalkış ve toplanışın ardından insânlara amel defterleri dağıtılacak, mizan kurularak sevap ve günahları tartılacak, hak edenler Cennet’e, müstahak olanlar geçici ya da süresiz olarak Cehennem’e gönderilecek; böylece sonsuz âhiret hayatı mükafat ya da azabla başlayacaktır.
Ölüm ile başlayan ve büyük kıyâmet’e kadar süren dönem Kabir Hayatı ya da Berzah olarak adlandırılır. Kabir Hayatı içinde Münker ve Nekir adlı meleklerin sorgusu ve ölünün mü’min ya da kâfir oluşuna göre mükafat ya da azab vardır. Kabir Hayatı’na ilişkin bir hadisinde;
Hz. Peygamber (s.a.s) “Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da Cehennem çukurlarından bir çukur olarak nitelemiştir.”[6]
Bir başka hadiste de Münker ve Nekir’in sorgusundan sonra ölünün nimetlendirildiği ya da azaba uğratıldığı anlatılır. Buna göre ;
“Mü’minin mezarı yetmiş arşın genişletilir, aydınlatılır ve ona “Zifafa giren ve sadece en çok sevdiği kişi tarafından uyandırılan şahıs gibi Mahşer gününe kadar uyumana devam et” denilir. Münafık kişinin mezarına da “Bu adamı alabildiğine sıkıştır” emri verilir. Yer, cendere gibi adamı, kemikleri hurdahaş oluncaya kadar sıkıştırır ve ölü yeniden dirilene kadar böyle işkence görür.”[7]
Kıyametin Büyük Alâmetleri;
Kıyametin ne zaman kopacağını Allah’tan başka, peygamberler de dahil hiç kimse bilmez, Bilgisi Allah’a ait olmakla birlikte, Kıyametin kopmasına yakın zamanlarda bir takım alâmetler meydana gelir. İnanmayanlar için ihtar mahiyetindedir. Allah(cc) şöyle buyurur:
a) Kıyametin en büyük alâmeti Hz. Muhammed’in(sav) peygamber olarak gönderilmesidir. Ondan sonra artık başka peygamber gönderilmeyecektir. O, peygamberlerin sonuncusudur (el-Ahzâb, 33/40). İşte bu, dünya hayatının sonunun yaklaştığına en büyük alâmettir. Hz. Peygamber de:
“Ben gönderildiğimde Kıyamet şu iki parmağımın birbirine yaklaştığı gibi yaklaşmıştır. “[8] buyurmuştur.
b) İsa(as), Kıyamet’e yakın zamanda tekrar dünyaya gelecek ve yaşadığı sürece Hz. Muhammed’in(sav) getirdiği şerîat üzere yaşayacaktır. Hz. İsa’nın tekrar dünyaya dönüşü, Kıyamet alâmetlerindendir.
“O (İsa’nın gelmesi), Kıyametin kopacağını gösterir bir ilimdir…“[9] c) Kıyamete yakın zamanda, şu anda gördüklerimize benzemeyen şekilde, Kur’an’ın “dâbbe” diye ifade ettiği bir hayvan ortaya çıkacaktır:
“O söz (Kıyamet ve azap günü), başlarına geldiği zaman (kıyamet alâmetlerinin vukûu başladığı zaman) onlara yerden bir dâbbe (canlı) çıkarırız; onlara insanların, ayetlerimize içtenlikle inanmadıklarını söyler.”[10]
d) Ye’cüc ve Me’cüc seddinin açılması ve yeryüzünde fesâdın yayılması da Kur’an’da zikredilen Kıyamet alâmetlerindendir:
“Nihâyet Ye’cüc ve Me’cüc (sedleri) açıldığı zaman onlar her tepeden (dünyaya) saldırırlar. Artık gerçek va’d (Kıyamet) yaklaşmıştır. İnkâr edenlerin gözleri birden donup kalır… “ [11]
e-) Gökten insanları bürüyen bir dumanın inmesi
“Öyleyse sen, göğün açıkça bir duman getireceği günü gözle; (Bu duman) insanları sarıp kuşatıverir. İşte bu, acı bir azabtır. “Rabbimiz, azabı üstümüzden açıp gider; çünkü biz (artık) iman edicileriz.”[12]
- f) Deccalin Ortaya Çıkması
Ebû Hüreyre’den rivayet olunan bir hadiste Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
“Üç alâmet vardır ki, bunlar çıktığı zaman, daha önce iman etmiş yahut ta imanında hayır kazanmış olmadıkça hiçbir kimseye imanı fayda vermez: Güneşin batıdan doğması, Deccâl’ın görülmesi ve Dâbbetü’l-Arz’ın zuhuru. “[13]
- g) Doğudan, Batıdan Ve Arap Yarımadasından Bir Yerin Batması
“…doğudan, batıdan ve Arap yarımadasından bir yerin batması…”[14]
- h) Yemen ‘De Bir Ateşin Çıkması
“..Yemen ‘de bir ateşin çıkmasıdır”[15]
- Mehdi (a.s.)’ın Zuhuru
“Abdulah’tan (Radıyellahu anhu) rivayet edil diki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Ehli beytimden bir adam gelmedikçe kıyamet kopmaz. İsmi, ismime uyar.” [16]
Abdulah’tan (Radıyellahu anhu) rivayet edil diki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Günler bitmez veya zaman tükenmez, taki Araplara ehli beytimden olan bir adam hakim olmadıkça. İsmi, benim ismime uyar.” [17]
Ebu Said el Hudri (Radıyellahu anhu) Resulullah’ın (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Ehli beytimden olan alnı açık, haya sahibi bir adam (dünyaya) hakim olmadıkça kıyamet kopmaz. Daha evvel zulümle dolduğu gibi yeryüzünü adaletle doldurur. Yedi sene daim olur.”[18]
- Güneşin Batıdan Doğması
Huzeyfe şöyle buyurmuştur:
“Biz aramızda müzakerelerde bulunduğumuz bir esnada Hz. Peygamber (s.a.s.) yanımıza geldi ve: “Neyi müzakere ediyorsunuz?” dedi. ‘Kıyamet’i dediler. Şöyle cevap verdi: “On türlü alâmeti görmediğiniz sürece Kıyamet kopmaz. Bunlar, Duman, Deccâl, Dâbbetü’l Arz, Güneşin batıdan doğması, Meryem oğlu İsa’nın inmesi, Ye’cüc ve Me’cüc ile doğudan, batıdan ve Arap yarımadasından bir yerin batması, son olarak da Yemen ‘de bir ateşin çıkmasıdır. “[19]
Kıyamet’in büyük alâmetlerinden öyleleri vardır ki, onlar görüldükten sonra artık tövbeler kabul olunmayacaktır.
“(İnanmak için) illâ meleklerin gelmesini yahut Rabb’ının gelmesini ya da Rabb’ının bazı ayetlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Ama Rabb’ının bazı (Kıyamet) işaretleri geldiği gün, daha önce inanmamış, ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye, artık inanması, bir fayda sağlamaz. De ki: “Bekleyin, biz de beklemekteyiz.“[20]
[1] Lokman Suresi,34
[2] el-A’raf Suresi,187
[3] en-Nâziât Suresi,42-44
[4] Buhârî, İmân, 37
[5] el-Kamer Suresi,7-8
[6] Tirmizî, Kıyâmet, 26
[7] Tirmizi, Cenaiz; 70
[8] Buhârî, Vl, 206; Müslim, Terc. Davudoğlu, VlIl, 208
[9] ez-Zuhruf Suresi,61
[10] en-Neml Suresi,82
[11] el-Enbiya Suresi,96-97
[12] Duhan; 10-12
[13] Buhârî, II, 132; Müslim Terc., I, 95-96
[14] Müslim, Terc. VIII, 179; Buhârî, Cihad, 94
[15] Müslim, Terc. VIII, 179; Buhârî, Cihad, 94
[16] Ahmed bin Hanbel
[17] Ahmed bin Hanbel
[18] Ahmed bin Hanbel
[19] Müslim, Terc. VIII, 179; Buhârî, Cihad, 94
[20] el-En’âm Suresi, 158