Bismillahirrahmanirrahim
Hamd Alemlerin rabbi Rahman ve Rahim Din Gününün Sahibi olan Allah(C.C)‘a mahsustur. Salat ve selam Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed sav’e aline ashabına ve onları takip edenlerin üzerine olsun.
Madem ki davetçilerin maruz kaldığı her engelle ilgili tedavi metodlarını araştırıyoruz; öyleyse pek çok davetçiyi davet ve cihattan, İslami faaliyetlerden alıkoyan, onları rahat bir hayata ve dünyanın fani nimetleri içerisinde kaybolmaya sürükleyen hastalık kaynaklı etkenlerin de tedavi yollarını araştırmak bir zarurettir.
Şimdi inşallah bu hastalıkların tedavisine geçelim.
Birincisi: Her şeyden önce İslami toplulukların Allahın metodundan ne kadar uzaklaştıkları ne derecede tefrika ve ayrılığa düşerek paramparça oldukları hakikatinin kalplerde hissedilmesi.
Pek çok İslam ülkesinde dinsiz ilke ve inkılapların geçerli olduğunu tağuti kafir nizamların hakim olduğunu buna rağmen İslam ümmetinin kadınıyla erkeği ile büyük gaflet ve dalalet içerisinde olduklarının şuuruna varmak. Eğer bu bilinç kişinin vicdanının derinliklerine kök salmış tüm benliğini bu hakikat kuşatmışsa o Davetçiyi hiçbir şey, şartlar ne olursa olsun asla yolundan alıkoyamaz.
Artık o vicdanının derinliklerinden gelen sese kulak vermiş şu ya da bu sebeple davasından asla vazgeçmeyecektir. Bu söylediklerimizin gerçekleşip hakikat olabilmesi için davetçilerin İslami faaliyetlerinde önder ve örnek olarak Davetlerin Efendisi Hz. Muhammed (s.a.v)’i örnek alması, daha sonrada ümmete örnek olmuş peygamberler, âlimler ve kendilerini Allah’a adamış davetçilerin yolunu takip etmelidirler. İşte gerçek hareket ve cihat önderi davette hareket noktası alınacak kimseler onlardır. Onları ne bir nimet, ne bir külfet, ne rahatlık, ne sıkıntı, ne hastalık, zenginlik, ne de fakirlik asla tebliğ mes’uliyetlerini unutturabilmiştir.
Eğer bir Davetçi bu söylediğimiz kişilerin yolundan yürür, onlardan etkilenir, onların nuruyla hareket edip yaptıklarını örnek alırsa onlar gibi hissetmeye onların duyduklarını duymaya başlar.
İşte o zaman artık ne hastalık, ne zayıflık, ne bir bela, ne de bir engel davet sorumluluğundan kaçmak için bir mazeret teşkil etmez o davetçinin yanında.
İkincisi: Hasta olmadığı halde hastalığını, bir işi yapmaya gücü yettiği halde bir davetçinin zayıflığını ileri sürmesi İslam’a göre yalancılıktır. Mümin ise asla yalan söylemez. Mümin kişi korkak veya cimri olabilir ama yalancı asla. Çünkü doğrulukla yalancılık aynı kalpte bir arada bulunmaz. Nitekim Allah Resulü şöyle buyuruyor: “Bir kimsenin kalbinde iman ve küfür bir arada bulunmaz, yalanla doğruluk birlikte bulunmaz, hıyanet ve emanet (eminlik) bir arada asla bulunmaz.” (İmam Ahmed bin Hanbel)
İslam nazarında hıyanet sayılan şeylerden bir tanesi de doğru söylediğine inanan kimseye yalan söz söylemektir. Yine Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem: “Senin doğru söylediğine inanan bir kardeşine yalan söylüyor olman büyük bir hıyanettir.” (İ. Ahmed b. Hanbel)
Ey Davetçi kardeşim bütün bu hakikatleri öğrendikten sonra davet yolunda tembelliğe, bıkkınlığa düşmeden mazeret göstermeksizin yoluna devam et. Hasta olmadığın halde hasta gibi görünmekten sakın. Zira bu durum sana leke getirir. İmanınla da bağdaşmaz.
Üçüncü: Şeytan ne zaman ki bir insana musallat olursa onu pek çok sorumluluk ve görevinden alıkoyar. Hatta bu öyle bir dereceye varır ki vesveseleriyle şerri güzel, batılı da güzel gösterir.
Ne zaman ki sen şeytana fırsat verip, onun vesveselerine kanarsın işte o zaman hiç şüphen olmasın ki o seni Allah’a davet sorumluluğundan alıkoyacaktır. İslam’ın, davanın ve Allah’ın hakkını gözetmeme noktasındaki eksikliğine mazur göstermek için senin önüne yalan, asılsız özür ve hastalıklar sıralayarak sana asıl vazifeni unutturacaktır.
Öyleyse ey Davetçi kardeşim sana düşen vazife şeytanı baş düşman belirleyerek onun sana vesvese ve hilelerle yaklaşmasına fırsat vermemendir. Nitekim Fatır Suresi 6. Ayeti Kerime de;
اِنَّ الشَّيْطَانَ لَكُمْ عَدُوٌّ فَاتَّخِذُوهُ عَدُوًّاۜ اِنَّمَا يَدْعُوا حِزْبَهُ لِيَكُونُوا مِنْاَصْحَابِ السَّع۪يرِۜ
Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmağa çağırır.
Hiç şüphesiz şeytanın iman Edip Rablerine tevekkül etmiş kimseler üzerine bir yaptırımı yoktur.