sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENAM SURESİ 121. VE 125. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENAM SURESİ 121. VE 125. AYETLER
09.01.2025
13
A+
A-

121- Kesilirken üzerine Allahm adı zikredilmeyen hayvanları yeme­yin. Bunu yapmak, Allahm yolundan çıkmaktır. Şüphesiz ki Şeytanlar, si­zinle mücadele etmeleri için dostlarına fısıldarlar. Eğer onlara uyarsanız muhakkak ki Allaha ortak koşanlardan olursunuz.

Ey iman edenler, kendiliğinden ölmesi sebebiyle veya sizin yahut ehli ki­tabın kesmesi sebebiyle, kesilirken üzerine Allahm ismi anılmayan veya müş­rikler onları putları için kestiklerinden üzerlerine Allahm ismi anılmayan hay­vanlardan yemeyin. Üzerine Allahm ismi anılmayarak kesilen hayvanlardan ye­mek, Allaha itaatten ayrılmaktır, {‘aşıklıktır. Şüphesiz ki bir kısım şeytanlar, kendi dostlarına vesveseliler verirler ki, o dostları sizinle, Allahm ismi anılma­yarak kesilen hayvanların yenebileceği hususunda tanışsınlar. “Kendi kestiğini­zi yiyorsunuz da Allahm öldürdüğünü niçin yemiyorsunuz?” şeklinde konuşsun­lar. Eğer sizler, şeytanlara ve dostlarına itaat edecek olursanız şüphesiz ki sizler, müşrikler olursunuz.

Müfessirlcr, kesilirken üzerlerinde Allahm ismi anılmayan hayvanların yenmelerini yasaklayan bu âyetle neyin kastedildiği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.

  1. a) Ata’ya göre bu âyet-i kerime Arapların putları için kestikleri hayvanla­rın yenilmelerinin yasak olduğunu bildirmektedir.
  2. b) Abdullah b. Abbas’a göre ise bu âyet, kesilmeden ölen hayvanların yenmelerinin yasak okluğunu bildirmektedir.
  3. c) Muhammet! b. Şîrîn ve Abdullah b. Yezid el-Hitmî’ye göre bu âyet-i kerime kasıtlı olsun kasıtsız olsun, kesilirken üzerine Allanın ismi anılmayan bütün hayvanların yenilemeyeceklerini bildi mı iştir.

Taberi diyor ki: “Bu hususta doğru olan görüş şudur: “Allah teala bu âyet-i kerime ile, putlar için kesilen hayvanları kendiliğinden ölen hayvanları ve kestiği yenmeyen bir kimse tarafından kesilen hayvanları kastetmiş ve bunların yenilmeyeceklerini beyan etmiştir.

Müslüman bir kimsenin, unutarak, besmele çekmeksizin kesmiş olduğu hayvanın etinin yenilemeyeceğini söyleyenlerin görüşüne gelince, bu görüş şaz bir görüş olduğundan ve güvenilir kimselerin bu şekilde kesilen hayvanların he­lal olduklarına dair olan ittifaklarına ters düştüğünden, itibar edilmeyen bir gö­rüştür.

Âyet-i kerimede, üzerine Aİlahm ismi anılmadan kesilen hayvanın veya leşin yenilmesinin fasıkiık olduğu zikredilmektedir.

Abdullah b. Abbasa göre buradaki faşıklıktan maksat, günahkar olmaktır. Diğer bir kısım âlimlere göre ise dinden çıkıp kafir olmaktır.

Âyet-i kerimede: “Şüphesiz ki şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için, dostlarına fısıldarlar… Duyurulmaktadır.

Müfessirler burada zikredilen şeytanlardan ve şeytanların vesvese verdiği dostlarından kimlerin kastedildiği hususunda farklı görüşlerikretmişlerdir:

  1. a) lkrimeye göre, burada zikredilen şeytanlardan maksat, insanlardır. Bunlar da Farslar ve onların dininde olan ateşperestlerdir. Şeytanların dostların­dan maksat ise Kureyş müşrikleridir. Farslar Kureş müşriklerine mektup yaza­rak Resulullahla şöyle tartışmalarını istemişlerdir. “Siz Ali ahin emrine uyduğu­nuzu zannediyorsunuz. Bununla birlikte Aİlahm altın bıçakla kesip öldürdüğünü yemiyor, kendi kestiğinizi yiyorsunuz. “İşte burada şeytanlık yapanlar Farslar-dır. Onların dostları ise kendileriyle antlaşmalı olan Kureyş müşrikleridir. Onla­ra söylenen yaldızlı sözler ise, “Aİlahm kestiğini yemiyor, kendi kestiğinizi yi­yorsunuz.” şeklindeki sözleridir.
  2. b) İkrime, Abdullah b. Abbas, Had remi, Dehhak, Mücahit!, Katade ve Süddiden nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyette zikredilen şeytanlardan maksat,İblisin soyundan gelen gerçek şeytanlardır. Şeytanların dostlarından maksat ise onların vesveselerine uyan Kureyş müşrikleridir.

Bu hususta İkrime diyor ki: “Müşriklerden bazı-insanlar Resulullaha gel­diler ve ona dediler ki: “Söyler misin bize, ölen bir koyunu kim öldürmüştür? Resulü İlah da dedi ki: “Allah öltlümıüştür. “Müşrikler de dediler ki: “Sen, kendi öldürdüğü ve arkadaşlarının öldürdüğünü helal, Aİlahm Öldürdüğünü ise haram sayıyorsun ha?” İşte bunun üzerine bu âyet nazil oldu. Abdullah b. Abbas diyor ki:

“Bir kısım insanlar Resulullaha geldiler ve dediler ki: “Ey Aliahın Resu­lü, biz kendi öldürdüğümüzü yiyor, Aliahın öldürdüğünü ise yemiyoruz.” İşte bunun üzerine Allah teala bundan öncekini ve bu âyeti indirdi[1][160]

Abdullah b. Abbas’tan nakledilen diğer bir görüşe göre, burada zikredilen şeytanlardan maksat, gerçek şeytanlar, onların dostlarından maksat ise Yalnıdi-lerdir. Yahudiler, Resulullaha gelerek “Kendi öldürdüğümüzü yiyor, Aİlahm öl­dürdüğünü ise yemiyoruz, bu nasıl oluyor?” demişler, bunun üzerine de bu âyet nazil olmuştur.

Taberi diyor ki: “Doğru olan görüş burada şunu söylemektir: “Allah teala* burada, leşin yenileceği hususunda müminlerle tartışmaları için, bazı şeytanla­rın, kendi dostlarına vesvese verdiklerini bildirmiştir. Bu şeytanlar, bir kısım az­gın insanlar olabilir, ki bunlar, insanlardan dost edindiklerine leşin yenileceği hususunda tartışmalar için onlara vesvese verirler. Bu şeytanlar, gerçek şeytan­lar da olabilirler ki bunlar da, insanlardan olan dostlarına bu gibi vesveseleri ve­rirler. Her iki cinsten olan şeytanların birbirleriyle yardımlaşmış olmaları da muhtemeldir. Nitekim bu hususta başka bir âyette şöyle buyurulmaktadır: “Sana yaptığımız gibi her peygamber için de insan ve cin şeytanlarından düşmanlar yaratmıştık[2][161]

Taberi diyor ki: “Bu âyet-i kerimenin mensuh olup olmadığı hususunda iki görüş zikredilmiştir:

Hasan-ı Basri ve İkrimeye göre bu âyet-i kerime mensuhtur Ehl-i Kitabın

kestiğinin yenileceğini belirten âyet bunu neshetmiştir.

Âlimlerin çoğunluğuna göre ise bu âyet-i kerime mensuh değildir, muh­kemdir. Ehl-i kitabın kestiklerinin yenilmesi, başka bir âyette zikredilmiş, o âyet ise bunu neshetmemiştir.

Taberi sözlerine devamla diyor ki, “Doğru okın görüş, bu âyetin mensuh olmadığını söyleyen görüştür. Zira, ehl-i kitabın kestiğinin yenileceğini beyan eden âyetle bu âyet arasında herhangi bir çelişki söz konusu değildir. Çünkü Al­lah teala bu âyetle bizlere, leş’in ve pullar için kesilenlerin yenilemeyeceklerini bildirmiştir. Ehl-i kitap ise, kendilerine kitap verilen kimselerdir. Onlar bu ki­tapların hükümleriyle amel ederler. Müslümanlar hayvanları kendi dinlerine gö­re kestikleri gibi onlar da kendi dinlerine göre keserler. Kestikleri hayvanların üzerine besmele çekip çekmemeleri önemli değildir. Ancak, hayvanı kesen kim­se, kestiği hayvanın üzerine besmele çekmeyi. Allanın sıfatlarının bulunmadığı kanaatıyla veya AMahtan başka bir şeye taptığından dolayı terkedecek olursa. İş­te böyle bir kimsenin kestiğini yemek haramdır. Böyle bir kimse besmele çekse bile kestiği yenmez. [3][162]

 

122- Ölü iken (hidayetle) diriltip kendisine insanlar arasında yürüye­cek bir nur verdiğimiz bir kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan çıkmayan kimse gibi midir? İşte kâfirlere, yaptıkları böyle süslü gösterildi.

İnkâr içinde bulunduğundan, ölü gibi olduğu halde, kendisine iman nasip ederek dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında onunla yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimse, kâfirlikte devam ettiği için, inkârın karanlıkları içerisinde ka­lım, ondan çıkıp hidayete eremeyen kimse gibi midin? Elbette ki bunlar eşit de­ğildirler. Kafirlere, yapmış oldukları ameller süslü gösterilmiştir.

Bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi hakkında çeşitli rivayetler vardır. Ab­dullah b. Abbas diyor ki: “Bu âyet, Hz. Hamza ile Ebu Cehili anlatmaktadır. Zi­ra birgiin Ebu Cehil, Resulullahın üzerine Deve işkembesi atmış bu durum Hz. Hamzaya bildirilmiş, henüz Müslüman olmayan Hamza avdan döndüğü bir sıra­da imiş ve elinde ok ve yayı bulunuyormuş. Hamza Ebu Cehile gidip onu elin­deki yayla dövmeye başlamış. Ebu Cehil ise ona yalvararak demiştir ki: “Ey Ebu Ya’Iâ, Muhammedin, bizi geri zekalı olarak görmesini, ilahlarımıza sövme­sini, atalarımıza karşı çıkmasını görmüyor musun? Hamza da şu cevabı vermiş­ti: “Sizden daha beyinsiz kim var’? Allahi bırakıp tanrı diye taşlara tapıyorsunuz.

Ben şehadet ederim ki Allah tan başka ilah yoktur. Onun hiçbir ortağı yoktur. Muhammed de onun kulu ve Peygamberidir.”

Mukatil, bu âyetin Resulullah ile Ebu Cehil hakkında indiğini, İkrivne de âyetin, Ammar b. Yâsir ile Ebu Cehil hakkında indiğini, Dehhak ise, Hz. Ömer ile Ebu Cehil hakkında indiğini söylemişlerdir.

Aslında âvetin hükmü «zencidir. Her Mümin ve kâfiri kapsamaktadır. [4][163]

 

123- Böylece biz, her ülkenin ileri gelenlerini oranın .suçluları yaptık ki orada tuzaklar kursunlar. Halbuki onlar sadece kendi aleyhlerine tuzak kurarlar. Fakat bunun farkında değildirler.

Biz, kafirlere, yaptıkların! süslü gösterdiğimiz gibi, her şehrin ileri gelen­lerini de oranın, Allaha ortak koşan ve isyan eden suçluları kıldık. Böylece in­sanları aldatsınlar, bâtıl sözleriyle ve tutarsız davranışlarıyla onları kandırmış olsunlar. Halbuki onlar, ancak kendilerini aldatmış olurlar. Çünkü Allah onlan kontrol altında bulundurmaktadır. Onlar ise bunu hissetmezler. Allahın, kendi­leri için nasıl bir yakıcı azap hazırladığını nereden hissedecekler?

Nisaburî, “Garâibül Kuran” adlı tefsirinde, Zeccacm. memleketin ileri gelenlerinin suçlular olması durumunu şöyle izah ettiğini anlatıyor: “İleri gelen­ler suçludur. Çünkü ihanet etmeye, tuzak kurmaya, asılsız şeyleri insanlar ara­sında yaymaya, diğer insanlardan daha fazla güç yetirebilirler. Bir de kişinin malının çokluğu veya mevkiinin yüksekliği, onun azmasına ve bunları muhafa­za için her çareye başvurmasına, hatta, aldatma, ihanet etme, yalan söyleme, aleyhte konuşma, laf taşıma, yalan yere yemin etme gibi bir kısım ahlaksızlıkla­rı işlemesine sebep olur. Dolayısıyle ülkesinin azgınlarından olur.

Bu hususta Allah teala, îsra suresinin onaltmcı âyetinde şöyle buyuruyor: “Biz, bir ülkeyi yok etmeyi dilediğimizde oranın zevk düşkünlerine hakka uy­malarını emrederiz. Fakat onlar, dinlemeyip yoldan çıkarlar. Artık o ülke yok olmayı hak eder biz de o ülkeyi tamamen helak ederiz.” [5][164]

 

124- Onlara bir âyet geldiği zaman: “Allahın Peygamberlerine veri­lenin aynısı bize de verilmedikçe iman etmeyiz” derler. Allah, Peygamber­liğini nereye vereceğini daha iyi bilir. Suçlu olanlara, yaptıkları hiylclcrin-den dolayı, Allah katından bir zillet ve şiddetli bir azap erişecektir.

O müşriklere, Allah tarafından, Muhammedin Peygamberliğinin doğru olduğunu gösteren bir delil geldiği zaman onlar: “Allahın Peygamberlerine veri­len mucizeler bize de verilmedikçe onun Peygamberliğine asla iman etmeyiz” derler. Kimin Peygamberliğe layık olduğunu Allah daha iyi bilir ve Peygamber­liğini ona verir. Peygambere iman etmeyen suçlulara ise, İslama ve Müslüman­lara karşı tuzak kurmaları sebebiyle Allah katında bir zillet ve şiddetli bir azap vardır. [6][165]

 

125- Allah, kimi hidayete erdirmek isterse onun gönlünü İslama açar. Kimi de saptırmak isterse sanki göğe yükseliyormuş gibi gönlünü dar ve sıkıntılı kılar. İşte böylece Allah, iman etmeyenlerin üzerine azap yağdı­rır.

Allah, kimi doğru yola kavuşturmayı dilerse, gönlünü İslama açar, kalbi­ni onunla nurlandınr. Ve ufkunu onunla genişletir. Kimi de saptırmayı dilerse gönlünü dar ve sıkıntılı kılar. Oraya iman nuru girmez, öğütler ulaşamaz. Böyle bir insan, çektiği sıkıntı bakımından sanki göğe yukarı tırmanan birisidir. İşte böylece Allah teala, iman etmeyenlerin üzerine azap yağdırır. Şeytanı onlara musallat kılar, ve murdarlıklara ve belalara uğratır.

Âyet-i Kerimede, hidayete eriştirilen kimsenin göğsünün ve gönlünün İslama açılacağı zikredilmektedir. Sahabe-i Kiram bu âyetin mânâsını, Peygamber Efendimizden sorarak: “Ey Allahın Resulü, hidayete eren kişinin göğsü na­sıl açılır?” demişler, Resulullah da onlara şu cevabı vermiştir. “İslam bir nur olarak onların gönlüne konur, onların gönlü de bu nur ile açılır, huzura kavuşur. Sahabiler: “Böyle olanı belirtecek bir alâmet var mıdır Ey Allahın Resulü?” di­ye sormuşlar. Resulullah da: “Ebedî yurda yönelmek, aldatan yurttan kaçınmak ve ölüm gelmeden önce ona hazırlanmaktır” buyurmuştur.”

Âyet-i Kerimede, Allahın Allahın saptırdığı kişinin, hırçın, ufku dar biri olacağı, âdeta göğe tırmanır bir halde olacağı beyan edilmektedir.

Âyet-i kerimenin sonunda “Rics” kelimesi geçmektedir. Abdullah b. Ab-bas bunun mânâsının “Şeytan” olduğunu söylemekte, Mücahit “Kendisinde her­hangi bir hayır bulunmayan şey” olduğunu bildirmekte, Abdurrahman b. Zeyd ise bundan maksadın, azap olduğunu söylemektedir. Taberi ise bu son görüşü tercih etmiştir.

Taberiye göre buradaki “Rics” kelimesinden maksat, “Necis” demektir. Çünkü Resulullah (s.a.v.) şu hadis-i şerifinde “Rics”i, Necis manasında kullan­mıştır. Resulullah buyurmuştur ki; “Sizden biriniz tuvalete girdiğinde şunu söy­lemekten üşenmesin: “Ey Allahım, murdar olan, necis olan, pis olan ve pislik­ten, o kovulmuş şeytanın şerrinden sana sığınırım.” [7][166]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.