VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 21. VE 25. AYETLER
Sadece Allah’a İbadet Ve Bunu Gerektiren Sebepler
21- Ey insanlar! Sizi de, sizden öncekileri de yaratan rabbinize ibadet edin ki, takva sahibi olasınız.
22- O (Allah) ki yeryüzünü sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirip onunla sizin için rızık olmak üzere meyveler çıkardı. Artık siz de bildiğiniz halde Allah’a şirk koşmayınız.
Açıklaması
Yüce Allah, Mekke’n’ müşriklere de başkalarına da yani bütün insanlara yalnızca kendisine ibadet etmelerini emretmektedir. Nitekim şu buyruğunda da dile getirdiği gibi, daha önceki peygamberleri aracılığıyla da insanlara aynı emri iletmiştir: “Andolsun ki biz her ümmet arasında: ‘Allah’a ibadet edin ve tağuttan uzak durun’ diye bir peygamber göndermişizdir” (Nahl, 16/36). Burada tağutların kapsamına putlar da girmektedir. İbadetin asıl anlamı tezellül içinde boyun eğmektir. Burada ibadetten kasıt yüce Allah’ı birlemek (tevhid), dininin şerl hükümlerine bağlanmak, putlara ibadeti terketmektir. Buna sebep ise şudur: Allahu teala tek başına ibadete hak sahibidir. Çünkü ibadet etmekle emrolunanlan da onlardan öncekileri de yani kulların tümünü yaratan O’dur. Onların işlerini O çekip çevirir. Gerek duydukları hidayet yollarını ve bilgi edinme vasıtalarını bağışlayan O’dur. İbadetin ise kesin bir meyvesi vardır ki, o da takvaya ulaşmak, umduğunu elde etmek, hidayeti bulmak ve kemal derecesine ulaşmaktır. Çünkü Yüce Allah, Cehennem için yarattığı kimseyi takva sahibi olsun diye yaratmış değildir. Allah’ın hakkı ile ibadet eden kullarından hasıl olmasını istediği tek şey takvadır. Arapçadaki “le’alle = belki, olur ki -mealde sadece: ki-” kelimesi, aslında beklenti ve umut ifade eder. Ancak herşeye kadir ve herşeyden üstün olan yüce Allah için durumun bir beklenti seviyesinde kalması imkansızdır. O bakımdan bununla anlatılmak istenen şudur: Sizler takvaya ulaşmayı ümit ederek bu işi veya şunu yapınız ki, akü sahibi olasınız, öğüt alasınız ve takva sahibi olasınız.
Yine yüce Allah’ın ibadet emrini vermesi O’nun yeryüzünü bir döşek, orada rahat bir şekilde yerleşmek, yaşamak, sükun ve huzur içerisinde -küresel olmasına ve dönmesine rağmen- ikamet edebilmek için bir karar yeri kıldığından dolayıdır. Çünkü o yeryüzü -böyle olmakla birlikte- yüce dağlarla sağlamlaştırılmıştır: “Ve dağları (kazık) kılmadık mı” (Nebe’, 78/7). Yine ibadet emrini vermesinin bir diğer sebebi de onun semayı yer üzerinde kubbeyi andıran bir şekilde yüksekçe bir tavan kılmış olmasıdır. Bu sema hayır ve bereketlerle insanın üzerini örtmektedir. Bu semada bulunan pek çok yıldıza ve pek çok gök cismine rağmen yapısını oldukça sağlam ve çekim sünneti (kanunu) ile bunlar arasındaki oran ve dengeyi sapasağlam kılmıştır. O bakımdan bu semanın düzeni bozulmaz, bu semadaki büyük bir gezegen, yıldız dünya üzerine düşmez, bu cisimler birbirleriyle çarpışmaz. Yüce Allah semadan yani bulutlardan oldukça bereketli bir su, kendisiyle ekinlerin ve otların bitip yeşerdiği tatlı bir yağmur indirmiştir. Bu yağmur ölümünden sonra yeryüzünü diriltir, toprağa nefes aldırır, yeşertir, hatta teneffüs ettiğimiz havayı da arındırır.
İnsanın faydası için yaratmak, yoktan var etmek ve tekvin ile ona nimet ve rızıklar bağışlamak, insanların menfaati için gökleri ve yeri yaratmak ile nitelenen Yüce Zat, elbette ki ibadet ve tazim edilmeye, tezellülle önünde eğilmeye layıktır. Hiçbirşey yaratamayan, rızık sunamayan, kendileri için bir menfaat sağlayamadığı gibi kendilerine gelecek bir zararı da savamayan aciz putlar veya insanlardan Allah’a ortaklar koşmak, elbette ki insanoğluna yakışmaz. Şanı yüce Allah eşler, ortaklar, çocuklar edinmekten yücedir, münezzehtir. Çünkü onun bunlara ihtiyacı yoktur. Gerçek kudrete sahip olan rububiyet ve vahdaniyetin delilleri ile varlığı bilinen Yüce Zat, tek başına O itaat edilmeye layıktır.
Müşriklerin Allah katında aracı olmaları umuduyla putları ilah edinmeleri, Kitap Ehli’nin hahamlarını ve rahiplerini Allah’tan başka yasa koymak, münkerleri helâl kılıp hoş ve temiz olan bazı şeyleri haram kılmak hususunda rabler edinmeleri Allah’a karşı yapılan bir iftira, bir yalan, bir gerçekdışılıktır. Herkes yaratanın, rızık verenin Allah olduğunu kabul etmektedir. Bütün kafirler ve münafıklar aslında uydurma ilahlarının hukuk ve düzenlerinin batıl olduğunu bilmektedirler. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Sen onlara: ‘Göklerle yeri kim yarattı? Güneşi ve Ayı kim müsahhar (insanın emrine âmâ-de) kıldı?’ diye sorsan, onlar elbette: ‘Allah’ diyeceklerdir. O halde nasıl döndürülürler?” (Ankebût), 29/61).
Yüce Allah, kendi katında aracılar edinmeyi tenkit etmekte ve Allah’ın teşrf buyurmadığı şeylerle ona yakınlık sağlamaya çalışmanın batıl olduğunu belirtmek üzere de şöyle buyurmaktadır: “Ondan başka veli edinenler: ‘Biz bunlara ancak bizleri Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz’ (derler)…” (Zümer, 39/3). [1][14]
Kur’ân’ın En Kısa Sûresinin Benzerini Meydana Getirmek Üzere İnkarcılara Meydan Okuyuş
23- Eğer kulumuza indirdiğimizden Şüphe içinde iseniz, haydi siz de onun benzeri bir sûre getirin. AUah’tan başka şahitlerinizi de çağırın, eğer doğru söyleyenler iseniz. Bunu yapmazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- artık tutuşturucusu insanlarla taşlar olan ve kafirler için hazırlanmış bulunan o ateşten sakının.
Açıklaması
Ey inkarcı Araplar ve diğer inkarcılar! Allah’ın, kulu ve rasûlü ümmî Peygamber Abdullah oğlu Muhammed’e indirmiş olduğu Kur’an-ı Kerim’in doğruluğundan yana şüphe içinde bulunuyor ve onun insan sözü olduğunu iddia ediyorsanız sizin gibi bir insan olan o zatm buna güç yetirebildiği gibi siz de onun benzerini getiriniz. Eğer sizler bu Kur’an-ı Kerim’in uydurma ve insan kelâmı olduğunu söylerken, onunla boy ölçüşebileceğiniz iddiasında doğru söylüyor iseniz; -ki onlar: “Eğer biz dileseydik bunun benzerini elbette söylerdik” (Enfâl, 8/31) diyorlardı- dilediğiniz başkan, eşraf, uydurma tanrılarınızı da Kur’an-ı Kerim’in benzerini ortaya koymak için yardıma çağırınız. Ancak Allah’tan başka hiçbir kimse onun benzerini meydana getiremez. Sizler bu işten yani alışılmadık beyanı, üstün belagati, parlak üslubu, her türlü kusurdan uzak fikrî yapısı, her zaman ve mekana elverişli göz kamaştırıcı yasama ve hükümleri ve gayba dair haber vermesi hususlarında Kur’an’a benzer bir sûre getirmekten acze düştüğünüz, ve buna şimdi güç yetiremiyeceğiniz gibi gelecekte de aciz kalacaksınız.
Fiilen bu konuda aciz olduğunuz açıkça ortaya çıktığına göre hakka yani Kur’an-ı Kerim’e imana, Peygamber (s.a)m risâletini tasdike dönünüz. Çünkü yakıtı kâfir insanlar ile taşların, putların olacağı cehennemden, biricik kurtuluş bununla mümkündür. Demir ve buna benzer diğer sert maddeleri eritmek için en üstün dereceli ateş fırınları dahi, bu cehennem ateşinin benzeri olamaz. Allah işte bu cehennemi, İslâmın risâletini inkâr edip kabul etmeyen kâfirler için küfür ve inkarlarına uygun bir ceza olmak üzere hazırlamıştır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Gerçekten siz ve Allah’tan başka taptıklarınız, Cehennemin odunusunuz. Siz oraya varacaksınız” (Enbiyâ, 21/98).
Özetle: Kur’an-ı Kerim’in en kısa bir suresinin bile şimdi ve gelecekte bir benzerini ortaya koymaktan aciz kalışınız ortaya çıktığına göre artık şu inadınızı bırakın. Bırakın da kafirler için hazırlanan cehennem ateşine odun olmamak için KurWın Allah kelamı olduğunu itiraf edin. [2][15]
İman Edip Salih Amel İşleyenlerin Mükâfatı
25-îman edip de salih amel işleyenlere müjdele: Gerçekten onlar için altından ırmaklar akan cennetler vardır, kendilerine orada rızık olarak o meyvelerden verildiği her seferinde: Hu bizimler ve o birbirinin benzeri olarak kendilerine getirilir. Orada onlar için temiz kılınmış zevceler vardır. Onlar orada ebedi kalıcıdırlar.
Açıklaması
Ey Muhammedi Sen ve sana mirasçı olan mümin ve takva sahibi ilim adamları, iman edip, salih amel ve güzel işler işleyenlere ağaçlan bulunan ve köşk ve meskenlerinin altından cennet ırmaklarının aktığı cennetlerin (bahçelerin) müjdelerini ver! Oralarda canların çektiği, gözlerin zevkle baktığı şeyler vardır. -Buharî ve Müslim’de rivayet edildiği şekliyle-; “orada hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği hiç bir insanın hatırından geçirmediği şeyler vardır.” Yüce Allah’ın şu buyruğu da bu gerçeği dile getirmektedir: “İşlediklerine bir mükâfat olmak üzere gözleri aydınlatan neler gizlendiğini hiçbir nefis bilmez” (Secde, 32/17).
O cennetlerde kesintisiz nzıklar, canın çektiği çeşitli meyveler vardır. Günün başlangıcında veya sonunda onlara herhangi bir meyve sunulduğu her seferde hayretle şöyle diyeceklerdir: Bu meyve dünyada iken bize nzık olarak verileni andırmaktadır. Ancak o meyveyi yedikleri vakit alışageldikleri tadın dışında bir tad alırlar ve yalnızca şekli, görünüşü ve türü itibariyle dünya meyvesine benzediğini, ama aslında tad ve lezzet ve hacim itibariyle ondan farklı olduğunu farkederler. Bu açıdan bu meyveler hiçbir zaman görmedikleri çeşit ve türdendir. Madde ve tadı itibariyle farklı olmakla birlikte, dünyadaki meyvelere benzemesi ile ilgili olarak İbni Abbas şöyle demiştir: “Cennette dünyadan isimler dışında hiçbir şey yoktur”. Taberi de der ki [3][16]; “Konu ile ilgili en uygun tevil (açıklama şekli) renk ve görünüşleri itibariyle birbirine benzeyen fakat tatları farklı meyveler getirilecektir, diyenlerin açıklamasıdır. O alimler bununla şunu anlatmak istiyorlar: Cennetin meyveleri ile dünyadaki meyveler görünüş ve renk itibariyle birbirine benzemekle beraber, tad ve lezzet bakımından farklıdırlar.
Şanı yüce Allah’ın bize haber verdiği şekliyle iman ettiğimiz gaybî hususlardan birisi de cennette müminler için huru’l-în’den zevceler olduğudur. Bunlar çadırları içinde, örtüler ve perdeler arkasındadırlar. Onlardan önce ne bir insan ne de bir cin dokunmuştur onlara. Ay hali, lohusalık gibi maddi ve manevi pisliklerden, tiksinti veren kirliliklerden, küçük büyük abdestlerden, balgam çıkarmak ve tükürmekten, nefis ve hevânın şerlerinden uzaktırlar. Müslim’in rivayetine göre Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: “Cennetlikler orada yerler, içerler; fakat tükürmezler, küçük büyük abdest bozmazlar, sümkürmezler” As-hâb-ı kiram: “Peki yemek ne olacak?” diye sorunca; Hz. Peygamber şu cevabı verir: Misk kokusu gibi geyirmek ve ter (ile hazmedecekler) ve sizler nasıl kendiliğinizden nefes alıyor iseniz onlara da o şekilde teşbih ve tahmîd etmek (elhamdülillah demek) ilham olunacaktır”.
Ancak dünyadaki mümin kadınların kıyamet gününde huru’l-în’den daha faziletli olacakları bildirilmiştir. Bu konu Allah’ın şu buyruğunda söz edilmektedir: “Biz onları yeniden yarattık; onları bakireler kıldık ve eşlerine düşkünler ve hep bir yaşta (kıldık)” (Vakıa, 56/35-38).
Tirmizî’nin de rivayetine göre Ümmü Seleme şöyle demiştir:… Ey Allanın Rasûlü! dedim. “Dünyanın kadınları mı üstündür? Hurul-în mi üstündür?” Hz. Peygamber: “Hayır! dünya kadınları Hurul-înden üstündürler. Tıpkı elbisenin astarından üstün olduğu gibi”. Ben: “Bu neden dolayı olacaktır, ey Allanın Rasûlü?” diye sorunca: “(Dünya kadınlarının) kıldıkları namazlarla tuttukları oruçlar ve aziz ve celil olan Allah’a yaptıkları ibadet ile böyle olacaktır”.[4][17] Yine Sahîh’te sabit olduğuna göre, cennette her bir erkeğin iki tane hanımı olacaktır. İlim adamları derler ki: Bunlardan bir tanesi dünya kadınlarından, diğeri de cennet kadınlarından olacaktır.
Cennet, dünyadan ebedîlik vasfıyla aynin*. Yani orada devamlılık, kalıcılık ve sonu gelmez uzun bir dönem kalınacaktır. Bunun değiştirilmesi arzusu olmayacaktır. Cennet ayrıca eksiksiz, tam bir mutluluktur ve müminlerin emelidir. [5][18]