VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 40. VE 48. AYETLER
İsrailoğulları’ndan İstenenler
40- Ey İsrailoğullan! Size verdiğim nimetimi hatırlayın ve ahdimi yerine getirin ki ben de sizin ahdinizi yerine getireyim ve yalnız benden korkun.
41- Beraberinizdekileri doğrulayıcı olarak indirdiğime iman ediniz ve onu inkâr edenlerin ilki olmayınız. Ayetlerimi de az bir pahaya satmayınız ve yalnız benden korkunuz.
42- Bilip dururken hakkı batıla karıştırıp hakkı da gizlemeyiniz.
43- Namazı dosdoğru kılınız, zekâtı veriniz ve rükû edenlerle birlikte rükû ediniz.
Açıklaması
Ey salih bir peygamber olan Yakub’un evlâtları! Hakka uymak hususunda atanız gibi olunuz. Allah’ın sizin atalarınıza ihsan etmiş olduğu Firavn’un azabından kurtarmak, bulutlarla gölgelendirmek gibi nimetlerini hatırlayın, O’nun emirlerine uyarak, O’na itaat ederek nimetlerine karşı şükür edin. Sizden alınan söz üzere Allah’a iman etmek, hiç bir fark gözetmeksizin özellikle son peygamber Muhammed’e olmak üzere bütün peygamberlerine iman etmek şeklindeki sözünü yerine getirin ki, ben de Arz-ı Mukaddes’te size iktidar vermek, şanınızı yükseltmek, geçiminizi bollaştırmak, düşmanlarınıza karşı size zafer, ahirette de ebedî mutluluğu vermek şeklindeki dünya ve âhirete dair size vermiş olduğum sözümü yerine getireyim.
Bu sözün kapsamı içerisinde olmak üzere- Kur”ân-ı Kerîm’e de, onun Allah tarafından indirildiğine ve Allah’ın Tevrat’ı, ondan önceki peygamberlere indirilen kitaplarla birlikte destekleyici, doğrulayıcı ve onlara uygun olarak indirdiğine de iman ediniz. Onun önceki kitaplara uygunluğu, Allah’ın tevhidine çağırması, ahlaksızlıkların terkedilmesine davet etmesi, ma’rûfun emredilip münker-den sakmdırılması çağrısında bulunması bakımındandır. Ayrıca Tevrat’ta Resulullah (s.a.)’ın nitelikleri de açıklanmaktadır. O halde ey Kitab Ehli, onu inkâr edenlerin ilki olmayınız. Siz insanlar arasında ona iman etmeye en layık olan kimselersiniz. Çünkü Tevrat’ta onun doğruluğunun delili vardır. Muhammed’in peygamberliğinin doğruluğunu gösteren Allah’ın ayetlerini başkanlık, liderlik, mal, miras, gelenekler ve eski alışkanlıklar gibi basit ve dünyevî bedellere değişmeyiniz. Çünkü bütün bunlar oldukça basit ve değersiz şeylerdir. Kâr sağlayamayan, zarar dolu bir ticarettir. Allah’tan başka hiç bir kimseden korkmayınız. Çünkü bütün hayırlar onun elindedir. Tevrat’ta bulunan hakkı, uydurduğunuz ve kendi ellerinizle yazdığınız batıla karıştırmayınız. Allah’ın ayetlerini gizlemenin zararlarını bildiğiniz halde, peygamberin niteliklerini ve gerçek müjdesini gizlemeyiniz. Çünkü ahirette bilgi sahibi olanın göreceği ceza ile cahilin göreceği ceza bir değildir. Allah’ın üzerinize farz kıldığı namaz ve zekatı yerine getiriniz. Bunları Peygamber Muhammed (s.a.) ile birlikte edâ ediniz.
Yüce Allah’ın burada namazı “rükû” tabiri ile ifade etmesinin sebebi onları namaz diye kıldıkları rükû’suz eski amellerinden uzaklaştırmak içindir. [1][34]
Yahudilerin Kötü Ahlakına Örnekler
44- Siz insanlara iyiliği emreder, kendinizi unutur musunuz? Halbuki Kitabı da okuyup durursunuz. Halâ akıllanmayacak mısınız?
45- Bir de sabır ile ve namaz ile yardım isteyiniz. Şüphesiz o hâşi’lerden başkasına elbette büyük gelir.
46- Onlar ki gerçekten Rablerine kavuşacaklarını ye sonunda yalnız O’na dönücü olduklarını bilirler.
47- Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi âlemlere gerçekten üstün kıldığımı hatırlayın.
48- Bir de öyle bir günden korkun ki, kimse kimseye hiç bir fayda vermez. Ondan herhangi bir şefaat da kabul olunmaz. Ondan bir fidye de alınmaz ve onlara yardım da edilmez.
Nüzul Sebebi
el-Vâhidî ve es-Salebî’nin İbni Abbâs’dan rivayetlerine göre o şöyle demiştir: Bu ayet (44. ayet) Medine’deki Yahudiler hakkında inmiştir. Onlardan bir kişi müslümanlar arasında evlilik dolayısıyla akrabalık bağı bulunan hısımlarına, yakınlarına, süt akrabalığı bulunan müslümanlara şöyle dermiş: Tuttuğun bu din üzerinde sebat göster. Bu dinin emirlerini yerine getir. Bu adam -yani Muhammed (s.a.)’ın işi haktır, gerçektir. Böylelikle bu işi insanlara emrediyor, kendisi ise bu işi yapmıyordu. [2][35]
es-Süddî de der ki: İsrailoğullan Allah’a itaat etmeyi, ondan korkup tak-vâlı olmayı, iyilik yapmayı emrediyor, kendileri ise bunlara uymuyorlardı. Yüce Allah da bundan dolayı onları kınadı. [3][36]
Açıklaması
Az önce nüzul sebebinde de görüldüğü gibi, bu ayet-i kerimeler Kitap Ehli hakkında özellikle de hahamlar ve rahipler hakkında nazil olmuştur. Bunlar insanlara hayrı emreder, İslâm üzere sebat göstermelerini söyler, kendileri ter-kederlerdi. Bu gerçekten şaşılacak, garip karşılanacak bir husustur. Bir işin yapılmasını emreden kimse, o hususta uyulacak örnek kişi olmalıdır. Bizzat o kişinin başkasına verdiği emri işlemek hususunda dikkatli ve çabuk davranması gerekir. Aksi takdirde çevresindeki insanları aydınlatırken kendisi yanıp duran bir kandilden başka bir şeye benzemezler. İşte bu ifadeler ile ağır bir şekilde azarlanmakta ve yaptıkları işlerin kötülüğü dile getirilerek onlara sitem edilmektedir. Ey Kitap Ehli! Hayrın bütün çeşitlerini ihtiva eden bir iyiliği insanlara emredip durduğunuz halde, kendinizi unutmanız size yakışır mı? Niçin başkasına verdiğiniz emirleri siz uygulamıyorsunuz? Üstelik siz Kitabı da okuyup duruyor, Allah’ın emirlerine karşı kusurlu hareket edenler hakkında o Kitap’ta bulunan tehditleri biliyorsunuz. Kendinize yaptığınızı akledip düşünmüyor musunuz? Niye uykunuzdan uyanıp körlüğünüze bir son vermiyor musunuz?
Bu hitap her ne kadar Kitap Ehli’nden Yahudilere yönelik ise de, her dönemde diğer milletlere de bir hitaptır. Çünkü nazar-ı itibara alınması gereken, iniş sebebinin özel olması değil, lafzın genel olmasıdır. Böyle bir hastalığın tedavi yolu gerçek anlamıyla iman etmeniz, size kötülüğü emreden nefsinize karşı Allah’ın rızasına uygun işleri yapmak hususunda gerçek sabır ile ve namaz ile yardım dilemenizdir. Gerçek sabır Yüce Allah’ın yasak kılman arzulara karşı direnip de kendisini onlardan alıkoyan kimseler için hazırladığı, vadettiği güzel mükâfatlan hatırlamakla olur. Namaz ile yardım dilemek ise, nefsi doğruluk yolundan ayrılmamak hususunda eğitmek içindir. Her kim mükellefiyetlerini yüklenmek, yerine getirmek hususunda nefsini masiyetlerden alıkoymakta direnir (sabreder) ve namazında Rabbine münacaatta bulunur, günde beş defa Allah ile namazla ilişkilerini kurar ve sağlamlaştırırsa, başkalarına öğüt verme liyâkatini da kazanır. Doğruyu gösteren aklı ile doğru yoldan sapmanın tehlikelerini idrâk eder ve böylelikle kendisi için de kurtuluşu teminat altına alır. Çünkü ma’rûfü emretmek, açık bir iştir ve bu, bilenin görevidir. Bundan daha önemli bir görev ise, öğüt veren kimsenin o işi bizzat kendisinin yapmasıdır. Başkalarına vermiş olduğu emirlerden herhangi bir şekilde geri kalmamasıdır. Kur”ân-ı Kerîm’in bize naklettiğine göre Şuayb (a.s.) şöyle demiştir: “Size yasakladığıma (ters düşerek) kendim size muhalefet etmek istemiyorum.” (Hûd, 11/88).
Namaz emrine sımsıkı sarılmak, nefisleri Allah’a itaatle boyun eğen, onun şiddetli cezasından korkan, kalpleri iman ile mamur hale gelip Allah’ın- huzuruna çıkıp onun önünde hesap vereceklerini tasdik eden huşu’ sahipleri dışındakilere ağır gelir. Bu şekildeki huşu sahipleri ruhlarını dinlendirmek, kalplerine huzur kazandırmak, gönüllerini rahat ettirmek, huzursuzluklarını gidermek için namaza koşarlar, işte peygamber efendimizin: “Gözümün nuru namazdır.” [4][37] bayrağn ile düe gemdıği durum budur.
Daha sahih alam görüşe göre, Yahudiler ile başkalarına emrolunmuş bulu-
, Mâm şeriatının öngördüğü şekliyle namaz olduğu-
Bo Binliği ae, onların da şeriatın feri hükümlerine muhatap
mükellef olmalarıdır. Çünkü onlara emrolunan ı kerimede de görüldüğü gibi, rükû’uda kapsayan bir narı namazlarda açıkladığımız gibi rükû yoktur.
‘onlar ki… zannederler” buyruğunda kullanılan “zan”
ı kavuşacağını zanneden (inanan) kimseye namazın ağır gelme-; etmektedir. Allah’tan korkan takva sahipleri için bu nasıl ağır Ira da, Kitab’ı okumakla birlikte kendilerine emrolunanları ı azarlanmalarına sebep teşkil eden bir diğer husustur.
Yapılması istenilen şeyler ile ilgili verilen emir ve teşvikler alanında ilâhî hatırlatılması güzel ve yerindedir. Bundan dolayı Yüce Allah, Kitap Ehifne atalarına da kendilerine de lütfettiği nimetleri tekrar tekrar hatırlat onları kendilerinin dışında kalan ve çağdaşları olan diğer âlemlere üstün aralarından peygamberler göndermiş olduğunu söylemiştir. Bu hitap
yalnızca toplumun bütününe yönelik değildir. Aynı zamanda ayrı ayrı her ferde de yönelik bir hitaptır. Çünkü her kişi kendinden sorumludur. O bakımdan herkes ayrı ayrı takvanın dışında hiç bir şeyin kurtarıcı olmayacağı, kendisine yaptığı ameller dışında hiçbir şeyin fayda vermiyeceği dehşetlerle dolu olan bir gön olan kıyamet gününden korkmalıdır. O günde orada şefaatçilerin, aracıların şefaati kabul olunmayacaktır. Bedel veya fidye ödemenin faydası olmayacak ve kusurlu hareket edenlerin azaba uğramaları önlenemeyecektir. [5][38]