VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 55. VE 60. AYETLER
İsrailoğulları’na Verilen On Nimetten Diğerleri
55- Hani: “Ey Musa! Biz Allah’ı apaçık görmedikçe sana asla iman etmeyiz.” demiştiniz. O anda siz bakıp dururken yıldırım sizi çarpmıştı.
56- Sonra sizi ölümünüzden sonra tekrar diriltmiştik. Belki şükredersiniz diye.
57- Ve bulutla üzerinize gölge yaptık. Size men ve selva indirdik. Size verdiğimiz helal nzıklardan yiyiniz (dedik). Onlar bize zulmetmediler, fakat kendi nefislerine zulmeder dururlardı.
58- Hani, “Şu kasabaya girin ve istediğinizi bol bol yiyin, kapısından secde ederek girin ve ‘hıtta’ deyin ki günahlarınızı affedelim ve biz iyilik yapanların sevabını daha da artıracağız”, demiştik.
59- Derken zulmedenler kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Biz de fasıldık ettikleri için zulmedenlerin üzerlerine gökten bir azab indirdik.
60- Hani Musa kavmi için su istemişti. Biz: “Asan ile taşa vur” dedik. Hemen ondan on iki pınar ftşkırdı. Her bir insan topluluğu su alacağı yeri öğrenmişti. “Allah’ın rızkından yiyiniz, içiniz. Yeryüzünde taşkınlık yapıp fesat çıkarmayınız.” (demiştik).
Açıklaması
Ey Israiloğullan! Buzağıya tapmanızdan dolayı özür beyan etmek üzere Tir’a grtanek için geçmiş atalarınızın arasından Musa (a.s.)’nın seçmiş olduğu kigipin söyledikleri şu sözü hatırlayınız: Bizler, arada herhangi bir en- <tğmaikmxm çıplak gözle ayan beyan Allah’ı görmedikçe -senin onun kelâmı-birlikte- asla Allah’ı da Kitabı’nı da tasdik etmeyeceğiz. Hah onları azabı ile yakalamıştı. Bu ise semâdan bir ateş gön-oinraştu ki bu bildiğimiz yıldırımdır. Bu yıldırım onları yak-Bu halleriyle bir gün ve bir gece kaldılar. Hayatta olan da t olana bakıp duruyordu.
işte İsrailoğulları’nın Hz. Musa’ya karşı durumu buydu. Ona karşı dik ediyorlar, isyan ve inat ediyorlardı. Allah da yeryüzünde onlara vebalarla, hastalıklarla, yerdeki çeşitli hayvan ve haşeratı onlara musallat kılmakla azap ediyordu. Nihayet bu şekilde onların pek çoğu helak olup gitti. Sonra Allah onlara nimette bulunuyordu. İşte Yüce Allah’ın -yukarıda ilk beşi geçen-sn nimetin geri kalanları şunlardır.
6- Sonra onları, gerçekten öldükten sonra, kendileri için takdir edilmiş aian ecellerini tamamlamak üzere tekrar dirilttik. Kalktılar, yaşamaya devam ettiler, biribirlerine bakar oldular. d) Ey Kur’ân’ın nüzulü çağında yaşayan Yahudiler! Bütün bunlar, ölümden sonra diriltmek suretiyle Allah’ın her şeye kadir olduğuna manasınız diyedir. Sizden istenen şükür ise Allah’a, kitaplarına ve Muhammed (s.a.)’e iman etmektir.
Kimi müfessirler de Yüce Allah’ın: “Sonra sizi ölümünüzden sonra tekrar âırütmiştik.” buyruğu hakkında şöyle demişlerdir: Yani bilgisizliğinizden sonra size ilim vermiş, öğretmiştik. Kurtubî der ki: Birincisi ise daha sahihtir. Çünkü
Bir diğer görüşe göre burada diriltilmekten kasıt, neslin çokluğudur. Yani yıldırım ve benzeri sebepler dolayısıyla aralarında ölüm çoğaldıktan sonra, Allah onların nesillerine bereket ihsan etti. Bu, halk daha önce karşı karşıya kaldıkları sıkıntılar ile nankörlük ettikleri için azapla karşı karşıya kalan ataların istifâde ettiği nimetlere hakkı ile şükr edebilsinler diye. (Tefsirü’l-Menar, 1/322).
sözde aslolan hakikattir. Bu bir cezalandırma ölümü idi. Yüce Allah’ın şu buyruğu da bu türdendir: “Binlerce oldukları halde ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara “ölün” dedi sonra da onları diriltiverdi.” (Bakara, 2/243). <«
7- Atalarınızın Mısır’dan çıkıp denizi aşmalarından sonra Şam ile Mısır arasında bulunan Tîh vadisinde şaşkın ve ne yapacaklarını bilmez halde kaldıkları kırk yıl süre boyunca güneşin ışığından beyaz ve ince bulutla sizleri gölgelendirdik.
8- Sonra balı andıran ve suya karıştırıp içtikleri men gibi, tadı lezzetli bıldırcını andıran bir kuş olan selva gibi türlü yiyecek ve içeceklerle size nimetler ihsan ettik. Men üzerlerine tan yerinin ağardığı andan güneşin doğduğu vakte kadar sisi andırır bir şekilde inerdi. Bıldırcın da onlara gelir, herkes ertesi gününe kadar kendisine yetecek kadarını alırdı.
Ve biz size şöyle dedik: Bu güzel ve hoş nzıktan yiyiniz, Allah’a şükrediniz. Fakat böyle yapmadılar. O uçsuz bucaksız nimetleri inkâr ettiler. Fakat kendilerinden başkasına da zarar vermediler. Çünkü şükretmedikleri için Allah bu nimetleri onlara göndermeyi kesmiş, aykırı hareketleri dolayısıyla onları cezalandırmıştı. Bunun sonucunda isyan etmelerinin vebali tekrar kendilerine dönmüştü.
9- Yine, “Tîh’ten çıkışınızdan sonra size: Şu kasabaya girin.” şeklinde emrimi vermekle üzerinizdeki nimetimi hatırlayınız. (Cumhûr’un görüşüne göre sözü geçen kasaba Beytü’l-Makdis’tir. Bir görüşe göre de Beytü’l-Makdis’e yakın Erîha denilen yerdir). Size orada yerleşin, oradan hiç bir sıkıntı olmaksızın bol bol afiyetle yiyip için. Şu kadar var ki kasabanın kapısından Allah’a secde ederek, boyun eğerek, yalnızca O’na yönelerek giriniz. Böylelikle Tih’ten kurtuluşunuza Allah’a şükrediniz ve “Rabbimiz günahlarımızı üzerimizden kaldır, günahlarımızı bağışla” deyiniz. Biz de ihsan eden kimselere lütfumuzdan sevap ve bol ecir verip artıracağız. İhsan eden kimse ise tevhidin esasını sahih bir şekilde kuran, kendisini güzel bir şekilde yönlendiren, farzları edaya yöne-lip Müslümanlara herhangi bir zarar vermeyen kimsedir.
Ancak zalimler emre aykırı hareket ettiler, ona uymadılar. Onların bu uymayışları “değiştirmek” ile ifade edilmektedir. Bu ise emre uymayan kimsenin, o emri inkâr edip asıl emrolunduğu şeyden başkası ile emrolunmuş olduğunu iddia eden kimse gibi olduğuna bir işarettir. Kendilerine verilen emri yerine getirecek yerde gerisin geri sürünerek, Allah’a boyun eğmeksizin ve zilletlerini arzetmeksizin girdiler. O bakımdan onların cezalan semâdan oldukça ağır bir azabın (er-ricz) indirilmesi oldu. Müfessirlerin bir çoğunun görüşüne göre bu azap Tâûn idi. Bu da onların fâsıklık etmeleri, Allah’a itaatin sınırları dışına çıkmaları sebebiyle olmuştu. Denildiğine göre onlardan yetmiş bin kişi bu tâûn ile helak olmuştur.
10- Ey İsraüoğulları! Tîh’te aşırı sıcaktan dolayı atalarınızın susayıp Musa (a.s.)’dan su ihtiyaçlarının karşılanmasını istedikleri vakit size ihsan etmiş oldu-
ğum bir diğer nimetimi de hatırlayınız. Allah ona asâsıyla herhangi bir taşa vurmasını emretti. O da taşa vurdu, taştan tazyikli bir şekilde sular fişkırdı. O taştan on iki pınar kaynadı. Onların her bir topluluğu için su ihtiyaçlarını karşılamak üzere bir pınar çıktı. Bu aralarında anlaşmazlık ve düşmanlık çıkmaması içindi. İşte bu on iki sıbt Hz. Yakub’un on iki oğlunun soyundan gelenlerdir.
Hz. Musa’nın asası ile suyun fışkırması, Hz. Musa için apaçık bir mucizeydi. Böyle bir şey peygamberden başkası için gerçekleşmez. “Taş” ile kastedilen taş türüdür. Yani kendisine taş denilebilecek herhangi bir şeye vur, demektir. Hasan-ı Basrî der ki: Allah ona muayyen ve belli bir taşa vurmasını emretmedi. Bu ise delil olarak daha açık olup, ilâhî kudreti daha net bir şekilde ortaya koyar. [1][43]