VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 79. VE 82. AYETLER
Yahudi Hahamlarının Tahrif Ve İftiraları
79- Elleriyle kitabı yazıp sonra az bir
paha ile satabilmek için: “Bu Allah ka-tındandır.” diyenlere veyl olsun! Elleriyle yazdıklarından dolayı veyl olsun onlara! Kazandıkları yüzünden de veyl olsun onlara!
80- Onlar bir de: “Sayılı günler dışında bize asla ateş dokunmaz” dediler. De ki: “Allah’tan bir ahit mi aldınız? Allah asla ahdinden dönmez. Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şey mi söylüyorsunuz?”
81- Hayır, (ahdiniz yoktur). Kim bir kötülük işler ve günahı onu kuşatırsa işte onlar cehennemliktirler. Orada ebedî kalıcıdırlar.
82- İman edip salih amel işleyenler ise onlar cennetliktirler. Orada ebedî kalıcıdırlar.
Nüzul Sebebi
- ayet-i kerime, İbni Abbâs’m dediği gibi Kitap Ehli hakkında ya da el-Abbas’m dediği gibi “Peygamber (s.a.)’in sıfat ve niteliklerini değiştirenler hakkında inmiştir. Tevrat’ta Peygamber Efendimizin nitelikleri, orta boylu, iri kara gözlü, buğday tenli, güzel yüzlü olarak tanıtılırken, onlar kıskançlıklarından dolayı bunları değiştirmişler, yerine “Biz kitabımızda onun uzun boylu, mavi gözlü, düz saçlı olduğunu görüyoruz.” demişlerdi.
- ayet-i kerimenin iniş sebebi de, İbni Abbas’ın dediğine göre şöyledir: Re-sulullah (s.a.) Medine’ye geldiğinde Yahudiler şöyle diyordu: “Dünyanın ömrü yedi bin senedir. Allah cehennemde insanları ahiret günlerinden bir gün azaplan-dıracaktır. O bakımdan ahiret yedi günden ibarettir. Sonra da azap kesilecektir”. Buna dair Yüce Allah: “Sayılı günler dışında bize ateş dokunmaz… Orada ebedi kalıcıdırlar.” buyruklarını indirdi. Taberî’nin İbni Abbas’tan rivayetine göre de Yahudiler: “Bizler cehenneme ancak yemini bozmanın cezası dolayısıyla gireceğiz. Yani buzağıya ibadet ettiğimiz süre olan kırk gün kadar gireceğiz. Bu süre bitince azabımız da sona erecektir.” Bunun üzerine bu ayet-i kerime inmiştir. [1][63]
Açıklaması
Tevrat’ı değiştirip tahrif edilen ayetleri elleriyle yazan, yanlarında bulunan Tevrat’ta yazılı olan Resulullah (s.a.)’ın niteliklerini değiştiren kimselere helak, şiddetli azap yahut çok büyük bir ceza vardır. Yine bunlara rüşvet aldıkları, türlü masiyetler işledikleri, Yüce Allah’a karşı yalan uydurdukları için büyük bir azap vardır. Onlar bu yalanlan veya iftiraları karşılığında çok önemsiz, aşağılık bir dünyalık değer veya bir başkanlık ya da bir makam elde etmeye çalışıyorlardı. Bu bakımdan veyl onlara, yazıklar olsun onlara! Çünkü Yahudilerin üç tane büyük cinayetleri olmuştur: Resulullah (s.a.)’ın niteliklerini değiştirmek, Allah’a karşı iftirada bulunmak ve rüşvet almak. Bu üç büyük suçtan her birisi için ayrı ayrı helak olmakla tehdit edilmişlerdir.
Yahudilerin iddialarından birisi de, pek az ve sayılı günler dışında cehennem ateşinin kendilerine dokunmayacağı şeklindedir. Onlara göre bu pek az günler, buzağıya taptıkları süre olan kırk günlük bir zamandır. Yahudilerin çoğunluğu cehennem ateşinin kendilerine sadece yedi gün süre üe dokunacağı görüşündedir. Çünkü onlar dünyanın ömrünün yedi bin yıl olacağına inanmaktadırlar. Cehennemde azap gören ve kurtulamayacak olan kimseler dahi her bin sene karşılığında bir gün olmak üzere toplam yedi gün kalacaktır. Yüce Allah onların bu iddialarını şöylece reddetmektedir: “Bu konuda Rabbiniz size söz mü vermiş1? Eğer öyle bir şey varsa kesinlikle Allah sözünden caymaz. Yoksa siz Allah’a karşı bilginiz olmadık bir şeyi mi uyduruyorsunuz?”. Yani böyle bir söz ancak Allah tarafından gelen bir söze dayanılarak söylenilebilir ya da ona karşı yapılan bir iftira ve uydurma yolu ile söylenebilir. Bu konuda Yüce Allah’tan bir söz verilmediğine göre -ki bu vahiy ve sâdık haber üe olur- o halde siz yalancısınız. Kendinizin Allah’ın oğulları ve sevgilileri olduğunuzu ileri sürerken iftirada bulunuyorsunuz. Sünnet-i seniyede onların az sayıdaki gün akabinde ateşten kurtulacakları iddiaları da ayrıca dile getirilmektedir.
İmam Ahmed, Buhari ve Nesâî, Leys b. Sa’d’dan, Hafız îbni Merdûveyh ve Buharî, Ebu Hureyre (r.a)’den şöyle dediğini rivayet etmektedirler: “Hayber fethedildiği sırada Resulullah (s.a.)’a zehir katılmış bir koyun hediye edilir. Resulullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Burada bulunan Yahudileri toplayıp bana getiriniz.” Toplanıp getirilen Yahudilere Resulullah (s.a.): “Babanız kimdir?” diye sorar; onlar, filân, derler. Hz. Peygamber: “Yalan söylediniz; aksine, babanız filândır” der. Onlar: “Doğru söyledin, haklısın” derler. Sonra onlara: “Veyl! Bir-şey hakkında size soru sorarsam bana doğruyu söyleyecek misiniz?” Onlar: “Evet, ya Ebe’l-Kâsım dediler, zaten yalan söyleyecek olsak, babamız hakkındaki yalanımızı bildiğin gibi, onu da bilirsin.” Resulullah (s.a.) onlara: “Peki cehennem ehli kimlerdir?” diye sorar, onlar: Biz orada kısa bir süre bulunacağız, sonra da sizler bizim yerimizi alacaksınız, derler. Resulullah (s.a.): “Hor ve hakir olarak (orada kalacaksınız) Allah’a yemin ederim, hiç bir zaman orada sizin yerinize biz geçmeyeceğiz.” dedi. Daha sonra Resulullah (s.a.) onlara şöyle dedi: “Bir şey hakkında size soru sorsam bana doğru cevap verecek misiniz?” Onlar: “Evet ya Ebe’l-Kâsım” dediler. “Siz (pişirdiğiniz bu) koyuna zehir kattınız mı?” Onlar: “Evet” dediler. Resulullah (s.a.): “Peki sizi böyle davranmaya iten ne oldu?” diye sorunca, şu cevabı verdiler: “Eğer bir yalancı isen senden kurtulup rahat edelim dedik ve eğer peygambersen sana zararı zaten olmayacaktı.”
Ey Yahudiler! Durum sizin zannettiğiniz, arzuladığınız veya canınızın çektiği gibi değildir. Aksine, evet sizler cehennemde ebediyyen kalacaksınız. Buna sebep ise küfür gibi sizi çepeçevre kuşatan masiyetler işlemeniz, haksız yere peygamberleri öldürmeniz, Allah’ın emirlerine karşı çıkmanız, alabildiğine iftiralarda bulunarak nevalarınızın peşine takılıp gitmenizdir.
Bundan önceki açıklamalarımızda “belâ” nın daha önce olumsuz bir ifadeye cevap olarak kullanıldığını ve bunun o olumsuz cümleyi iptal ve reddetmek anlamını taşıdığını görmüştük. Kazanç sağlamak, menfaat elde etmektir. Burada günah hakkında “kazanma” tabirinin kullanılması onlarla alay türünden-dir. Günah (seyyie) ise cehennemi gerektiren kötü ve çirkin iştir. Burada kastedilen ise Allah’a şirk koşmaktır.
Cehennemde ebedî kalışın sebebi ise, Yüce Allah’ın şeriatinde bütün insanlar için geçerli genel bir kanunun muhtevâası dolayısıyladır; o da şudur: Kim kalbi ile, dili ve azaları ile bütün yönlerini kuşatan bir günah işlemiş olup da herhangi bir iyiliği bulunmuyor ise, o kişi cehennemliklerdendir. Allah’a, peygamberlerine ve ahiret gününe iman edip salih amel işleyen, üzerindeki görevleri yerine getirip haramı terk eden kimse ise cennetliklerdendir. İbni Ab-bas der ki: Kim sizin inkâr ettiğinize iman eder, Allah’ın dininden terk ettiğinizi işlerse, onun için cennet vardır ve onlar orada ebediyyen kalacaklardır. Burada, hayra verilen sevap ile kötülüğe verilen karşılığın bu işlerin sahipleri için ebedi olacağını, sonunun gelmeyeceğini, kesintiye uğramayacağını onlara haber vermektedir.
Müminlere yapılan vaad ile kâfirlere yapılan tehditlerden sözü geçen her iki tür karşılık da Yüce Allah’ın şu buyruğuna benzemektedir: “Ne sizin boş arzularınızla ne de Kitap Ehli’nin kuruntularıyla olur. Kim bir kötülük yaparsa onun karşılığında ceza görür ve o kendisine Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı bulur. Erkek veya kadın her kim mümin olarak salih amellerden işlerse işte onlar cennete girerler ve hurma çekirdeğinin çukuru kadar bile haksızlığa uğramazlar.” (Nisa, 4/123-124).
Fakat isyan edenlerden kim samimi bir şekilde tevbe eder, günahtan vazgeçer, günahına pişmanlık duyar, gelecekte de benzeri bir iş işlememeye kesin karar verirse, bu sefer onun durumunda değişiklik olur. Cehennemliklerden olmaktan çıkar, cennet ehli arasına girer.
Tirmizî, Ebu Hureyre (r.a.)’den Resulullah (s.a.)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Kul bir günah işledi mi, onun kalbine siyah bir nokta konulur. Tevbe eder, vazgeçer ve Allah’tan mağfiret dilerse kalbi cilalanır tekrar geri dönerse o siyah nokta artar ve nihayet onun kalbinin tümünü kuşatır.” İşte Yüne Allah’ın Kur”an-ı Kerîm’de: “Hayır, aksine onların kazandıkları kalblerini kaplamıştır.” (Mutaffifîn, 83/14) buyruğunda sözünü ettiği “er-rân (günahın kalbi örtmesi)” işte budur.
İmam Ahmed de Abdullah b. Mes’ûd’dan Resulullah (s.a.)’ın şöyle buyur-iuğunu nakletmektedir: “Küçük görülen günahlardan çokça sakınınız. Çünkü bu küçük günahlar kişinin aleyhine onu helak edinceye kadar bir araya gelir ve toplanırlar.” Resulullah (s.a.) bu gibi kimseleri düzlük bir arazide konaklayan inr topluluğa benzetir. Bunların yemek yapma vakitleri gelince her birisi gider (ateş yakmak üzere) birer çubuk getirir. Nihayet bir yığın toplarlar ve ateş yakar ve o ateşe koyduklarını pişirirler. [2][64]