VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 87. VE 91. AYETLER
87- Andolsun ki Musa’ya o kitabı biz verdik ve ondan sonra da birbiri ardınca Peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da beyyineler verdik. Onu Ruhu’l-Kudüs ile destekledik. Bir peygamber size her ne zaman nefislerinizin hevasına uymayan bir şey getirdiyse büyüktendiniz, bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürürdünüz.
88- “Kalplerimiz kılıflıdır” dediler. Öyle değil, Allah küfürleri yüzünden onlara lanet etmiştir. Onlar ne kadar az iman ederler!
89- Onlara Allah katından beraberinde bulunanı doğrulayıcı bir kitap geldiğinde -ki önceden kâfirlerin aleyhine fetih istiyorlardı- işte o tanıdıkları kendilerine gelince, onu inkâr ettiler. Artık Allah’ın laneti o kâfirlerin üzerinedir.
Nüzul Sebebi
İbni Abbas der ki: Hayber Yahudileri Gatafanlılarla sık sık savaşırdı. Karşı karşıya geldikleri her seferinde Hayber Yahudileri bozguna uğruyorlardı. Sonunda Yahudiler şu duayı yaptılar: “Allahım, ahir zamanda bize göndereceğini vadettiğin ümmî peygamber Muhammed hakkı için bizi onlara karşı muzaffer kılmanı diliyoruz.” Gatafanlılarla her karşılaştıklarında bu duayı yaptılar ve Gatafanlılan bozguna uğratmaya başladılar. Fakat Muhammed (s.a.) peygamber olarak gönderilince onu inkâr ettiler. Bunun üzerine Yüce Allah: “… önceden senin ile Ey Muhammed, kâfirlerin aleyhine fetih istiyorlardı. Artık Allah’ın laneti o kâfirlerin üzerinedir” buyruğuna kadar nazil oldu. [1][69]
İbni Ebî Hâtim’in İbni Abbas’tan rivayetine göre Yahudiler Resulullah s.a.)’ın peygamber olarak gönderilişinden önce Evs ve Hazreclilere karşı onunla yardım diliyorlardı. Allah onu Araplar arasından gönderince peygamberliğini reddedip kâfir oldular ve onun hakkında daha önceki söylediklerini de inkâr ettiler. Muaz b. Cebel, Bişr b. el-Berâ ve Dâvud b. Seleme onlara: Ey Yahudiler! Allah’tan korkun ve İslâm’a girin. Biz müşrik iken Muhammed ile bize karşı yardım istiyordunuz ve onun peygamber olarak gönderilmesinin yakın olduğunu bildiriyordunuz. Bizlere onun niteliklerini anlatıyordunuz. Nadiroğulla-nndan birisi şöyle dedi: Bu peygamber bizim bildiğimiz bir şeyi bize getirmedi ve bu bizim size söz konusu ettiğimiz kişi değildir. Bunun üzerine Yüce Allah: ”Onlara Allah katından… bir kitap geldiğinde” buyruğunu indirdi.
es-Süddî de der ki: “Araplar Yahudilerin bulundukları yerlerden geçer ve onları rahatsız ederlerdi. Yahudiler de Tevrat’ta Muhammed (s.a.s.)’in niteliklerini, onun Allah tarafından peygamber olarak gönderileceğini ve onunla beraber Araplara karşı savaşacaklarını okuyorlardı. Muhammed (s.a.s.) onlara peygamber olarak gelince kıskançlıklarından “Bu Peygamber ne diye İsrailoğulla-n’ndan gelmedi? dediler.” [2][70]
Açıklaması
Katı kalpli, maddî menfaatlere tapan, kişisel nevalarına ibadet eden Yahudiler arasında ilâhî uyarılar yenilenip durmuş, onlara arka arkaya peygamberler gönderilegelmiştir. İsrailoğulları bütün kavimler arasında kendilerine aralarından en çok peygamber gönderilmiş bir kavimdir. Bununla birlikte uyarıları unutuyor, şeriatleri tahrif ediyor, nevalarına uyuyor ve peygamberlerine kimi zaman yalanlayarak, kimi zaman da öldürürek isyan ediyorlardı.
İşte bu ayetler onlara Hz. Musa’ya Tevrat’ın verildiğini ve onun ardından peygamberlerin de gönderilmiş olduğunu hatırlatmaktadır. Nitekim bir başka yerde de: “Sonra resullerimizi birbiri ardınca gönderdik.” (Mü’minûn, 23/41) diye buyurulmaktadır. Hz. Musa’dan sonra gönderilen peygamberler: Yuşâ, Dâvûd, Süleyman, İlyas, el-Yesâ, Yûnus, Zekeriyyâ, Yahya ve İsâ (a.s.)dırlar. Hepsi de Hz. Musa’nın şeriatı ile hüküm veriyordu. Nitekim Yüce Allah buna işaretle şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz biz Tevrat’ı indirdik. Onda bir hidayet ve bir nur vardır. Teslim olmuş olan peygamberler onunla Yahudiler arasında hüküm verirlerdi…” (Mâide, 5/44). Bununla birlikte Hz. İsa bazı hususlarda Tevrat’tan farklı hükümler getirmişti. Bundan dolayı Yüce Allah ona beyyinatı vermişti ki, bunlar ölüleri diriltmesi, çamurdan kuş şeklinde bir şey yaratıp ona üflemesi sonucu Allah’ın izniyle canlı kuş oluvermesi, türlü hastalıkları iyi etmesi, gaybdan haber vermesi, Ruhul-kudüs ile yani Cebrail (a.s.) ile desteklenmesi gibi muziceleridir. Bütün bunlar Hz. İsa’nın kendilerine getirdiği şeylerde doğruluğunun deliliydi. İsrailoğullarının onu yalanlaması, kıskanması, ona karşı bazı hükümlerde Tevrat’tan farklı hükümler getirdi diye inatçılık etmeleri ileri dereceye ulaşmıştı. Nitekim Yüce Allah Hz. İsa’nın durumunu şu buyruğu ile haber vermektedir: “O size haram olan şeyleri sizin için helâl kılmak üzere ve Rabbinizden bir ayet ile geldi.” (Al-i İmrân, 3/50), Sonuç şuydu: Kendilerine nefislerinin hoşlanmadığı -ki her zaman için nefisleri hayra yönelmemiştir- bir peygamber geldiği her seferinde, onu inkâr ettiler, zorbalık ederek, haddi aşarak ona karşı büyüklük tasladılar. İsa ve Muhammed (ikisine de selâm olsun) gibi kimi peygamberleri yalanladılar. Zekeriyyâ ve Yahya (ikisine de selâm olsun) gibi kimilerini de öldürdüler. Artık bunların Muhammed (s.a.)’in davetine iman etmeyişlerinde garipsenecek bir taraf yoktur. Çünkü inatçılık onların tabiatları gereğidir. Hitap bütün Yahudileredir. Çünkü onlar geçmişte bu tür işleri yaptılar ve onların soyundan gelen çocukları da buna razı oldular.
Onların çirkin işlerinden bir tanesi de Resulullah (s.a.)’a: “Bizim kalplerimiz üzerinde perde vardır, senin ne konuştuğunu anlayamıyoruz” demeleridir. Yüce Allah onlara şu şekilde cevap vermektedir: “Hayır, durum dediğiniz gibi değildir. Sizin kapleriniz fıtrat itibariyle hakka ulaştıran düşünce ve akıl yürütmeyi yapacak istidatta yaratılmıştır. Fakat Allah, peygamberleri inkâr etmeniz, Tevrat’ın, emir ve hükümlerine karşı gelerek asi olmanızdan dolayı sizleri rahmetinden uzaklaştırmıştır.”
Allah bu şekilde rahmetinden uzaklaştırmak veya kovmakla onlara zul-metmemiştir. Bilhassa onlar kendi öz nefislerine zulmediyorlardı. Onlar kitabın bir kısmına iman ettiler, diğer bir kısmı ile ameli terkettiler ya da hiç iman etmediler.
Peygamberin niteliklerini ve geleceği zamanı biliyorlardı. Onun gelişi ile müşriklere karşı zafer talebinde bulunuyor ve: “Allah’ım! Tevrat’ta niteliklerini gördüğümüz ahir zamanda gönderilecek peygamber ile bize zafer ver.” diyorlardı.
Allah katından bir kitap yani Muhammed (s.a.)’e indirilen Kur’an-ı Kerim, onlara beraberlerinde bulunan Tevrat’ı doğrulayıcı ve onlarca bilinen peygamberlerin niteliklerini pekiştirici olarak gelince, Araplara olan kıskançlıklarından dolayı, hem o peygamberi hem daha önce söylediklerini inkâr ettiler. Onun davetini kabul etmeyi ve çağrısına olumlu cevap vermeyi büyüklüklerine -peygamberleri küçümseyerek- yediremediler. Halbuki bu, İslâm davetini inkârdır. [3][71]
Allah’ın İndirdiklerini İnkar Etmeleri Ve Peygamberleri Öldürmeleri
90- Onların, Allah’ın kullarından dilediği kimseye lütfundan indirmesini kıskanıp Allah’ın indirdiğini inkâr ederek nefislerini satmaları ne kötüdür. Böylece gazap üstüne gazaba uğradılar. O kâfirler için hor kılıcı bir azap vardır.
91- Onlara: “Allah’ın indirdiğine iman edin” denildiği zaman: “Biz bize indirilene iman ederiz.” derler. Ve arkasından geleni de inkâr ederler. Halbuki o nezdlerindekini doğrulayıcı bir gerçektir: De ki: “Madem ki mümin idiniz, o halde Allah’ın daha önceki peygamberlerini niçin öldürüyordunuz?”
Açıklaması
Peygamber (s.a.)’in çağdaşı olan Yahudiler onun Tevrat’ta müjdelenen pey-şamber olduğunu bilirler: “Kendilerine kitap verdiklerimiz onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.” (Bakara, 2/246). Fakat kıskançlıklarından dolayı iman etmiyorlardı. Yüce Allah onları bu tutumları dolayısıyla ağır bir şekilde yererek cezalandırmaktadır. Çünkü onlar küfrü imana tercih ederek bu yolda kendilerini feda etmişler, adeta satıcı bir kimsenin sattığı bir şeyi elinden çıkartması gibi, nefislerini de öylece kaybetmişlerdir. Onların küfür ve inkârlarının sebebi, kıskançlığın bir sebebi olan tam bir inatla liderliğin ve servetin ellerinden kaybolması korkusu ve Yüce Allah’ın kendi lütfuyla kullarından dilediği kimseye vahyi indirmesinden hoşlanmayışlarıdır. O bakımdan onların cezaları sn şekilde tecelli etmiştir: Hz. Musa (a.s.) ve ondan sonra gelen peygamberleri inkâr ettikten sonra, Muhammed (s.a.)’i de inkâr ettiklerinden dolayı, Al-îahtan gelen yeni bir gazapa uğratılmışlardır. Bu küfür ve inkârları sebebiyle stimya ve ahirette hor ve hakir kılıcı bir azaba da müstehak olmuşlardır. Dünya hayatında onlar için bir rezillik ve kötü bir hal, ahirette ise cehennem ateşinde ebediyyen kalmaları söz konusu olacaktır.
Peygamber (s.a.) ile ashabı, Medine’deki Yahudilere: “Allah’ın indirdiği Sn/an-ı Kerim’e iman ediniz.” dediklerinde o Yahudiler: “Biz Tevrat’ta bize in-îırilene iman ederiz, onun dışında kalanı -ki o da Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gelen ve hak ve doğru olduğundan şüphe bulunmayan Kur’an-ı Kerim’dir- ise -nkâr ederiz.” diye cevap veriyorlardı. Yüce Allah ise onlara şöyle cevap ver-»ektedir: “Kur*an Allah katından gelmiş, beraberinizde bulunan Tevrat’ı doğrulayıcı hakkın kendisidir. Her iki kitap da Allah tarafından gönderilmiştir. Sizler nasıl olur da Kitab’m kimisini inkâr ediyor kimisine iman ediyorsunuz? Aksine sizler öldürmeyi haram kılan hükmü ihtiva eden Tevrat’a iman eden kimseler değilsiniz. Çünkü sizler haksız yere peygamberleri öldürmüş bulunuyorsunuz. Eğer sizler gerçekten Tevrat’a iman eden kimseler idiyseniz, niye o peygamberleri öldürdünüz?”
Yüce Allah burada öldürme işini Resulullah (s.a.)’in çağdaşı olanlara nispet etmektedir. Çünkü onlar önceki geçmiş atalarının yaptıkları öldürme ve benzeri diğer işleri onaylıyorlardı. Bunu bir muhalefet veya bir isyan saymıyorlardı. Küfrü işleyen ile onu uygun gören arasında hiç bir fark yoktur. Ayrıca unlar isyan ve itaatsizlikte birbirleriyle dayanışma halindedirler ve biribirleri-ju desteklerler. Atalarının yaptığı cürümleri her fırsatta kendileri de tekrarlı- Eğer böyle bir rıza ve kabul bulunmayacak olsa elbetteki çocuklar hakkında günah söz konusu olmaz. Çünkü her bir nefis kendi durumundan sorumludur ve hiç bir kimse başka bir kimsenin günahını yüklenecek değildir. [4][72]