sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 116. VE 118. AYETLER

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 116. VE 118. AYETLER
04.02.2025
10
A+
A-

Yüce Allah’a Oğul İsnat Etmek Suretiyle Kitap Ehli’nin Ve Müşriklerin İftiraları Ve Allah’ın İnsanlarla Konuşmasını İstemeleri

 

116- “Allah oğul edindi” dedüer. O mü­nezzehtir. Aksine göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur, hepsi O’na bo­yun eğicidir.

117- Göklerin ve yerin yaratıcısı O’dur. Bir şeyin olmasına dair hüküm verirse ona sadece ‘ol’ der, o da oluverir.

118- Bilmeyenler: “Allah bizimle konuş­malı yahut bize bir ayet gelmeli değil mi?” dediler. Onlardan öncekiler de tıpkı onlar gibi böyle söylemişlerdi. Kalpleri birbirine ne kadar da benze-miş!? Biz yakîn sahibi olanlara ayetle­rimizi apaçık göstermişizdir.

 

Nüzul Sebebi

 

  1. ayet-i kerime, “Üzeyr Allah’ın oğludur.” diyen Yahudiler ile, “Mesih Allah’ın oğludur.” diyen Necrân hıristiyanlan ve “Melekler Allah’ın kızlarıdır” diyen Arap müşrikleri hakkında nazil olmuştur.
  2. ayet-i kerimenin nüzul sebebi ise, İbni Cerîr et-Taberî’nin İbni Ab-bas’tan rivayetine göre şöyledir: İbni Abbas dedi ki: Huzeyme, Resulullah (s.a.s.)’a: “Eğer sen söylediğin gibi Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber isen Allah’a bizimle konuşmasını söyle de, onun kelâmını işitelim.” dediler. Bu­nun üzerine: “Bilmeyenler Allah bizimle konuşmalı… dediler.” ayet-i kerimesini inzal etti.

Kurtubî’nin naklettiğine göre de: “Allah bizimle konuşmalı., değil mi?” ya­ni “Ya Muhammed! Senin peygamber olduğunu bize söylemeli değil miydi?” de­mektir. İbni Kesir de der ki: İfadelerin zahirinden anlaşılan budur. [1][103]

 

Açıklaması

 

Yahudiler, “Üzeyr Allah’ın oğludur.”, Hiristiyanlar, “Mesih Allah’ın oğlu­dur.”, Müşrikler: “Melekler Allah’ın kızlarıdır.”, dediler. Bu ifadenin hepsi tara­fından söylenmesiyle bir kısmı tarafından söylenmesi arasında bir fark yoktur. Çünkü aynı ümmetin fertleri işledikleri ve söyledikleri bütün hususlar ile ilgili olarak birbirleriyle dayanışma içerisinde olurlar. Şanı yüce Allah ise onların id­dialarından yüce ve münezzehtir. Allah’ın yardıma ihtiyacı yoktur. Göklerde ve yerde bulunan her şey yalnız O’nundur. Hepsi O’nun egemenliğine boyun eğer, iradesine bağlıdır. Gökleri ve yeri daha önceden herhangi bir örnek söz konusu olmaksızın yoktan var eden O’dur. Onlarda bulunan herşeyin mutlak mâliki O’dur. Bir işi dilediği taktirde herhangi bir engel söz konusu olmaksızın “kün = (ol)!” harflerinin söylenmesinden daha seri bir şekilde derhal var eder. Var et­mek ilâh olmanın, ulûhiyyetin sırlan arasındadır. Yüce Allah burada anlaşıl­mayı kolaylaştıracak bir şekilde bu hususu bizlere: “Sadece ol der, o da oluve­rir.” buyruğu ile anlatmaktadır. Yüce Allah yarattığı kullarından birisini nü­büvvet veya risâlet (elçilik) için seçtiği takdirde -resuller ve melekler gibi- yine onun bu seçtiği yaratılmışlık mertebesinin dışına çıkamaz, bu sınırı aşamaz. Hepsi Allah’ın kulu kalmaya devam ederler: “Göklerle yerde olanların hepsi Rahman (olan Allah)’a ancak kul olarak gelirler.” (Meryem: 19/93). Hem yarat­ma, hem mülk itibarıyla göklerde ve yerde bulunan her şey kendisinin olan, kâinatta bulunan herşey emrine boyun eğen, itaat eden, gökleri ve yeri yoktan var eden, tekvîn ve derhal var etme güç ve imkânına sahip olan bir zat, hiç oğula veya babaya muhtaç olur mu?

Bu ayet-i kerimeyi Yüce Allah’ın, Arap müşriklerine dair şu buyruğu da teyit etmektedir: “Onlara bir ayet geldiğinde, Allah’ın peygamberlerine verile­nin bir benzeri bize de verilmedikçe asla iman etmeyeceğiz, derler. Allah pey­gamberliğini nereye vereceğini çok iyi bilendir.” (En’am: 6/124). Yüce Allah’ın şu buyrukları da böyledir: “Dediler ki: Bize yerden bir pınar fışkırtmadıkça asla sana iman etmeyiz. De ki: Rabbimi tenzih ederim, ben resul olan bir insandan başka bir şey miyim ki?” (İsrâ: 17/90-93); “Bizimle karşılaşacaklarını umma-yanlar dediler ki: Niçin bize melekler indirilmedi veya niçin Rabbimizi görme­dik?” (Furkân: 25/21); “Hayır, onlardan herbirisi kendisine yayılmış sahifeler verilmesini ister.” (Müddessir: 74/52). Buna benzer Arap müşriklerinin küfürle­rini, aşın günahkârlıklarını, inatlarını, gerek duymadıklanı şeyleri istedikleri­ni gösteren daha pek çok ayet-i kerime vardır. Onlar ihtiyaçları olduğundan do­layı değil, küfür ve inatlarından dolayı böyle davranıyorlardı. Tıpkı onlardan önceki Kitap Ehli (Yahudi ve Hıristiyanlar) bir takım kimselerin ve başkaları­nın talepleri gibi taleplerde bulundular. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmakta­dır: “Kitap Ehli senden üzerlerine gökten bir kitap indirmeni isterler. Gerçekten onlar, Musa’dan daha büyüğünü istemişlerdi de: Allah’ı bize açıkça göster, de­mişlerdi” (Nisa: 4/23); “Hani: Ey Musa, demiştiniz, biz Allah’ı apaçık görme­dikçe sana asla iman etmeyiz.” (Bakara: 2/55). Bilmeyen müşrikler kitapları­nın bulunmadığından ve ulûhiyete nelerin yakıştığını kendilerine açıklayan bir peygambere uymadıklarından dolayı, senin gerçekten Allah’ın resulü olduğuna dair, “Allah bizimle konuşmalı veya bize haber vermek üzere sana gönderdiği gibi bize de bir melek göndermeli ya da peygamberlik iddiasında doğru olduğu­nu ortaya koyan bir delil getirmeli değil misin?” derler. Bu isteklerde bulun­maktan kasıtları ise serkeşlik etmekten, apaçık ayetleri ve Kur’ân-ı Kerim’i in­kâr etmekten başkası değildi.

İşi yokuşa sürmek kastıyla yapılan bu taleplerin benzeri -bu ayet-i keri­meyi destekleyici diğer ayet-i kerimelerde de açıklandığı üzere- geçmişteki üm­metler tarafından da yapılmış ve bunlara benzer sözler söylenmişti.

Kitap Ehli de daha önceden müşriklerin söylediklerinin benzerini söyle­mişlerdi. Onların kalpleri ve ruhları birbirini andırmaktadır. Arap müşrikleri­nin kalpleri, körlük, katılık, inat ve küfür açısından kendilerinden öncekilerin kalplerine benzemektedir. Adeta bu batıl ve dalâleti kendi aralarında birbirle­rine tavsiye etmiş gibidirler. Nitekim Yüce Allah buna işaretle şöyle buyur­maktadır: “Acaba bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler? Hayır, onlar tuğyan etmiş kimselerdir.” (Zâriyât: 51/53).

Şanı yüce Allah ise peygamberlerin doğruluğunu ortaya koyan ayetleri en güzel ve eksiksiz bir şekilde açıklamış, bunun delillerini de aynı şekilde gayet açık ve anlaşılır bir şekilde ortaya koymuştur. İlim ve yakın sahibi olma istida­dı bulunan kimseler içiriş insafları, temiz ruhları, inat ve hakkı bile bile inkârdan uzaklıkları dolayısıyla, delil ve belgesiyle hakkı arayıp bulmak isteyenler için şüphe etmeyi gerektirecek bir taraf bırakmamıştır. İşte ashab-ı kiramın durumu bu idi. Onlar Resulullah (s.a.)’a hakka olan sevgileri dolayısıyla, Pey­gamberliğini ve buyruklarını delil ve belgeleri gördükleri vakit kabul ettikleri gibi, delilini bilmedikleri hususu soruyorlardı. Onlar gerçekten kanaat getiri-rek, akıllarını kullanarak peygamberlere uyan insaflı, yakîn sahibi, peygam­berlerin Yüce Allah’tan alıp getirdiklerini kavrayan kimselere de örnektirler.

Allah’ın kalplerine, kulaklarına mühür vurup da yüzlerine perde koyduğu kimselere gelince; onlar hakkında da Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Şüphe­siz üzerlerine Rabbinin kelimesi hak olmuş bulunanlar, iman etmezler. Eğer on­lara (istedikleri) bütün mucizeler (ayet ve belgeler) gelse de acıklı azabı görecek­leri ana kadar (iman etmezler).” (Yunus: 10/96-97). [2][104]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.