sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 180. VE 182. AYETLER

VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 180. VE 182. AYETLER
24.02.2025
11
A+
A-

Farz Olan Vasiyet

 

180-  Sizden birine ölüm gelip çattığı zaman -eğer bir hayır bırakacaksa- an­neye, babaya ve yakın akrabaya maruf bir şekilde vasiyette bulunmak takva sahipleri üzerine bir hak olarak yazıl­dı.

181- Artık kim bunu işittikten sonra onu değiştirirse, onun günahı ancak onu değiştirenlerin üzerinedir. Mu­hakkak ki Allah Semî’dir, Alîm’dir.

182-  Her kim vasiyet edenin hataya meylinden yahut günahkâr olacağın­dan korkar da aralarını bulursa, ona da hiç bir günah yoktur. Şüphesiz ki Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.

 

Açıklaması

 

Bu ayetler, ölümün emare ve alametlerinin ortaya çıkması halinde ölüm­den sonraki birr ve hayır amellerinden bir tanesi olan vasiyyeti bütün insanla­ra genel olarak hatırlatmaktadır. Şanı Yüce Allah ölümün bir çeşidi olarak kı­sası zikrettikten sonra, bu hatırlatmada bulunmaktadır. Hitab herkese yöne­liktir. Çünkü ümmet birbiriyle dayanışma halinde olmalıdır. Onların tümüne fertlerden istenen şeyler belirtilerek hitab edilir. O bakımdan ayetin önceki buyruklarla ilişkisi gayet açıktır. Şöyle ki: Yüce Allah kısas halinde öldürmeyi ve diyeti söz konusu ettikten sonra, vasiyyete dikkat çekmekte ve bunu da Yü­ce Allah’ın kullarının üzerine yazdıkları cümlesinden olduğunu beyan etmekte­dir ki; herkes buna dikkat etsin, ansızın ölüm gelip çatmadan önce vasiyette bulunsun ve böylelikle vasiyetsiz olarak ölmesin.

Ey müminler! Ölüm ile sonuçlanacağından korkulan hastalık ve buna ben­zer ölümün alametleri ortaya çıktığı takdirde, kişinin mirasçılarına çokça mal bırakacağı durumda, anne babaya ve akrabaya bu malın bir kısmını adil bir şe­kilde vasiyette bulunması farz kılınmıştır. Bu adaletle yapılacak olan vasiyet, makul bir ölçüde olmalıdır. Terikenin üçte biri sınırları içerisinde olmalı, zen­ginliği dolayısıyla zengine vasiyette üstünlük tanınmamalı. Zaruret söz konusu olmadıkça vasiyette haksızlığa yönelmemeli. Meselâ, kazanmaktan yana aciz olmak yahut ilimle uğraşmak veya küçüklük bu konuda ayrıcalık için bir sebep olabilir. Ancak adaletsizlik, mirasçılar arasında kin, buğz ve anlaşmazlığa se­bep teşkil eder. Anne ve baba kâfir olsalar dahi, çocuğun onların kalplerini İsla­ma ısmdırabilmek için vasiyyete bulunma imkânı vardır. Çünkü onlara iyilikte bulunmak, genel olarak istenmiş bir husustur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyur­maktadır: “Biz insana anasına, babasına iyilikte bulunmasını tavsiye ettik. Eğer onlar senin bilmediğin bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa onlara itaat etme.” (Ankebût, 29/8); “Eğer onlar senin bilmediğin şeyi bana ortak koş­man için seni zorlarlarsa sen de onlara itaat etme. Bununla beraber onlarla dünyada iyi geçin.” (Lokman, 31/15). Yüce Allah’ın, “Maruf bir şekilde” buyru­ğundan kasıt, az da olmayan haksızlığı da bulunmayan adil bir şekilde demek­tir ki; bu da Şer”an terikenin üçte bir ve daha az miktarı ile sınırlandırılmıştır.

Allah bu şekilde bir vasiyette bulunmayı Allah’tan korkan, O’nun Ki-tab’ına iman eden kimseler üzerine bir hak olarak vacib kılmıştır. Onu işittik­ten sonra şahid veya vasi tarafından yapılan vasiyette kim değişiklik yaparsa, şliphe yok ki böyle bir değişiklik yapmanın günahı ona aittir. Vasiyette bulu­nan bundan sorumlu değildir, Rabbi katında onun için ecir sabit olmuştur.

Değiştirme ya vasiyeti bildikten sonra inkar etmekle veya onda eksiklik yapmakla olur.

Halbuki Yüce Allah değişiklik yapanların da vasiyette bulunanların da söylediklerini işitendir. Onların niyetlerini ve her türlü işi de bilendir. Bu onlar için oldukça ağır bir tehdittir. O bakımdan bunun cezasından sakınmalısınız.

Daha sonra değiştirmenin günahından, arayı düzeltme ve öğüt verme hal­leri istisna edilmiştir. Bu da şöyle olur: Vasiyette bulunan kimse yaptığı vasiye­tinde şeriatın ve adaletin gösterdiği yoldan hata yoluyla ya da kasten çıktığını görürse kendisi ile lehine vasiyette bulunduğu ya da mirasçılar ile lehine vasi­yette bulunduğu kimseler arasındaki ilişkiyi yeniden düzenleme hakkına sa­hiptir. Yani vasiyeti adil ölçülere döndürmek, şer’an vasiyet için tesbit edilen miktar çerçevesinde tutmak hakkına sahiptir. Böyle bir değişiklikten dolayı onun için günah söz konusu değildir. Çünkü bu haklı olarak yapılmıştır ve onun için bundan dolayı bir günah yoktur. Allah ıslah etmek kastıyla değişik­lik yapan kimselere Ğafûr’dur ve Rahîm’dir.

“Hayır” kelimesiyle kastedilene gelince; ilim adamları, hakkında vasiyye-tin farz olduğu malın durumu ile ilgili farklı görüşlere sahiptir. Bunu “çok mal” olduğu söylenmiştir. Nitekim bunu Hz. Aişe validemiz böyle tefsir etmiştir. Bu alimler çoğu ve azı birbirinden ayırdetmenin ölçüsünün ne olduğu hususunda da farklı görüşlere sahiptir. İbni Abbas der ki: “Eğer yediyüz dirhem kadar bı-rakacaksa vasiyet etmez. Sekizyüz dirheme ulaşıyor ise vasiyet eder.” Katade: Bin dirhem, demiştir. Hz. Aişe’den nakledildiğine göre adamın birisi ona: Ben vasiyette bulunmak istiyorum, demiş Hz. Aişe: Malın ne kadar? diye sorunca; o: Üç bin dirhem, demiş: Peki geriye bırakacağın kaç kişidir? diye sorunca, Adam: Dört kişi deyince; Hz. Aişe şöyle buyurdu: Yüce Allah buyurdu ki: “Eğer bir hayır bırakacaksa” senin bu bıraktığın miktar ise, önemsiz bir miktardır. Onu ailene bırak; bu daha faziletlidir.

İbni Abbas ve tabiînden bir grubun da söylediği gibi açıkça görülen şu ki: Bundan kasıt, mutlak olarak az ya da çok olsun maldır. Çünkü hayır (mal) adı malm azı hakkında da kullanılabilir. Mesele aslında örfe bağlı bir durumdur. Vasiyette bulunanın takdiri mirasçıların sayısı, geçim şartları ile pahalılık ve ucuzluk gibi hususlara bağlıdır. [1][31]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.