VEHBE ZUHAYLİ’NİN (RH.A) BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 196. VE 197. AYETLER

Hac Ve Umreye Dair Hükümler
196- Haccı da umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer bundan alıkonursanız o halde kolayınıza gelen kurbandan oraya (kurban yerine) gönderin. Kurban yerine gidinceye kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden, kim hasta olur veya başına sıkıntılı bir şey gelirse ona oruçtan, sadakadan yahut da kurbandan bir fidye vacip olur. Emin olan ve hac zamanına kadar umre yapmak isteyen kişiler, kolayına gelen bir kurbandan kessin. Fakat kurban bulamayanlar ise; hac günlerinde üç, hacdan döndüklerinde yedi gün olmak üzere tam on gün oruç tutsun. Bu durum, Mescid-i Haram’da oturmayanlar içindir. Allah’tan korkun ve Allah’ın gazabının gerçekten çok şiddetli olduğunu bilin.
197- Hac bilinen aylardır. Kim o aylarda haccı farz olan bir emir kabul ederse artık ona hacda kadına yaklaşma, kötü söz söyleme, günah işleme ve kavga etme yoktur. Allahu Teâlâ, nasıl bir hayır işlediğinizi bilir. Bir de azık edinin, şüphesiz ki azığın en hayırlısı takvadır. Ve ey kâmil akıl sahipleri, Ben’den korkun!
Nüzul Sebebi
Allahu Teâlâ’nın: “Haca da umreyi de Allah için tamamlayın.” buyruğunun nüzul sebebi ile ilgili olarak İbni Ebi Hatim, Saffan b. Umeyye’nin şöyle dediğini nakletmektedir: Cübbe giyinmiş, vücuduna za’feran sürünmüş bir adam Resulullah (s.a)’m huzuruna gelerek: “Ey Allah’ın Resulü umrem ile ilgili olarak bana nasıl bir emir vereceksin?” diye sordu. Bunun üzerine Allahu Te-âlâ: “Haca da umreyi de Allahu Teâlâ için tamamlayın.” buyruğunu indirdi. Hz. Peygamber: “Umreye dair soru soran nerede?” deyince adam: “İşte buradayım” dedi. Hz. Peygamber adama: “Üzerindeki elbiseleri çıkar, sonra guslet, daha sonra gücünün yettiği kadar burnuna su çek; ve en sonunda da hac ettiğinde ne yaptıysan umrede onu yap.”
Allahu Teâlâ’nın “Artık içinizden kim hasta olur ve başında sıkıntılı bir şey gelirse” buyruğu ile ilgili olarak Buharî’ nin rivayetine göre KaTb b. Ucre’ye Allahu Teâlâ’nın “Ona oruçtan… bir fidye vacip olur.” buyruğu hakkında soru sorulmuş, o da şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.)’in yanına götürüldüm. Bitler yüzümün üzerine dökülüyordu. Bana: ‘Senin sıkıntının bu noktaya kadar ulaştığını zannetmiyordum. Bir koyun bulamaz mısın? Ben: ‘Hayır”, dedim. ‘O halde üç gün oruç tut veya altı yoksulu her birisine yarım sa’ buğday vermek suretiyle doyur. Başını da tıraş et!’ dedi. İşte bu ayet-i kerime özel olarak benim hakkımda nazil oldu ise de hepiniz için umumidir.” Müslim de Ka”b b. Ucre’den şöyle dediğini rivayet etmektedir:
“Bu ayet-i kerime benim hakkımda nazil oldu. Resulullah (s.a)’ın yanına vardım o: “Yaklaş!” dedi. İki veya üç defa ona yaklaştım. Bana: “Şu haşerelerin sana eziyet vermiyor mu?” dedi. (Hadisin ravilerinden olan) İbni Avn dedi ki: “Zannederim o: ‘Evet’ dedi. Bunun üzerine bana oruç tutmayı yahut sadaka vermeyi veya kolayıma gelen bir kurban kesmeyi emretti.”
Ahmed’in rivayetine göre Ka’b şöyle demiş: “İhramlı olduğumuz halde Hu-deybiye’de Resulullah (s. a) ile birlikte idik. Müşrikler bizi kuşatmış (engellemiş) idi. Saçlarım kulaklarımın altına sarkacak kadar uzundu. Haşereler yüzümün üzerine dökülmeye başladı. Resulullah (s.a) yanımdan geçti ve: ‘Başındaki haşereler sana eziyet vermiyor mu?’ diye sordu. Daha sonra ona (Ka’ba’) tıraş olmasını emretti. Dedi ki: “Artık içinizden her kim hasta olur veya başına bir sıkıntı gelirse ona; oruçtan, sadakadan yahut da kurbandan bir fidye vacip olur.” ayeti nazil oldu.”
Allahu Teâlâ’nın: “Bir de azık edinin” buyruğu ile ilgili olarak Buharî ve başkaları İbni Abbas’m şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Yemenliler hacca gelir, azık almazlar ve: ‘Biz mütevekkil kimseleriz.’ derlerdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ: “Bir de azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır.” buyruğunu indirdi.” [1][51]
Açıklaması
Hac, cahiliye dönemi Arapları arasında, Hz. İbrahim ile Hz. İsmail döneminden beri bilinen bir ibadetti. İslâm, bu ibadetteki şirk ve yasaklan ortadan kaldırıp ona bazı hac usûllerini ekledikten sonra bu ibadeti sürdürdü.
Allahu Teâlâ, hicretin altıncı yılında “Ona bir yol bulabilenlerin o evi ziyaret etmesi (haccetmesi) Allah’ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır.” (Al-i İmran, 3/97) buyruğu ile haccı Müslümanlara farz kılmıştı. Müslümanların yaptıkları ilk hac, Ebu Bekir (r.a.)’in komutası altında hicretin 9. yılında gerçekleşmişti. Daha sonra, Resulullah (s.a) hicretin onuncu yılında haccetti. Onun bu haccm-da Hz. Ebu Bekir, hacceden müşriklere: “Artık, bu seneden sonra hiç bir müşrik Beyt-i Haram’ı tavaf etmeyecektir.” diye ilan etti ve”Müşrikler ancak bir pisliktir. Onun için bu yıldan sonra artık onlar Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar.” (Tevbe, 9/28) ayeti de nazil oldu.
İşte, Müslümanlar o tarihten itibaren; büyük bir şevk, özlem ve tazim dolu kalplerle, doğu ve batının değişik bölgelerinden Allah’ın yüce evini ziyaret etmek için her yıl akın etmeye devam ettiler. Onlar haclarını Allahu Teâlâ’ya iman sancağının gölgesi altında yapıyorlar, Allah’ın emirlerini kabul ettiklerini ifade eden telbiyeleriyle yükseltiyorlar, kalplere heybet veren bu yerlere huşu içinde yöneliyorlar. Bunu ise ruhlarını, ilahî emirlere muhalefet ve isyan etmek şüphelerinden arındırmak maksadıyla yapıyorlar. Onlar cemaat olarak oluşturdukları saflarda ve başkalarına karşı gösterdikleri muamelelerde efendi ile köle, yöneten ile yönetilen, zengin ile fakir arasında herhangi bir ayırım gözetmeksizin maddî ve fiilî olarak eşitlik içinde biribirleriyle kaynaşmış oluyorlar. Dünyanın dış görünüşünden ve süsünden soyutlanıyorlar. Dünyanın hiç bir yerinde her yıl yapılan ve büyük kitlelerin katıldığı bu hac kongresi gibi evrensel bir kongre yapılamaz. Orada farklı milletlere mensup değişik renkte ve farklı dilleri konuşan müminler dünyanın dört bir yanından gelip toplanmaktadırlar.
Allahu Teâlâ bu ayet-i kerimelerde haccm birtakım hükümlerini de beyan etmektedir. Bu hükümleri şöyle sıralayabiliriz: [2][52]