ALLAH KATINDA HAK DİN
Hamd, sena ve övgülerin en güzeli, ezelde ve ebedde var olan, lutfuyla kainatı ve bizleri yaratıp var eden, sayısız nimetlerle yaşatan ve rahmetiyle doğru yolu gösteren Allah (cc.)’a mahsustur.
Salat ve selam da, alemlerin Rabbi tarafından sevilen, insanların ise tanıyıp, idrak edebilme nisbetînce sevebildikleri, efendimiz, önderimiz, rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) ya, a’line, ashabına ve O’nun yolunu izlemeye çalışan ümmetinin üzerine olsun.
İslam’la beraber başka bir dinin de doğru olacağına kanaat getirmek kişiyi dinden çıkarır. Ve bu din ondan reddedilir.
Aliimran 19: Allah indinde hak (geçerli, kabule şayan) din ancak İslam’dır…
Yani İslâm dışında din yoktur, demektir.
“Şüphesiz Allah nezdindeki din İslâm’dır.” Dinden kasıt millet ve şeriattır. Yani Allah tarafından razı ve hoşnut olunan din İslâm’dır. Bu din, tevhid esası üzerinde kurulu rasullere gönderilmiş bulunan şeriattır.
Yüce Allah ilk insandan kıyamet gününe kadar kulları için beğenip seçmiş olduğu dini söz konusu etmektedir. Bu ise yalnızca İslâm dinidir. Bu, Yüce Allah tarafından insanlardan İslâm dışında başka bir dinin kabul olmadığını haber vermektedir. İslâm ise, Muhammed (s.a.) ile nübüvvet kapısı kapanıncaya kadar her zaman Allah’ın peygamberleriyle gönderdiklerine tabi olmak; yani peygamberlerin ve rasullerin getirmiş olduğu din ve şeriatlara uymaktır. Peygamberlerin risaletleri ferdi hükümlerde bir takım farklılıklar gösterse bile, asıllarda ve dinin özünde aralarında ayrılık olmamıştır. Bu ise tevhid, barış ve her hususta adalettir. Muhammed (s.a.)’in belli bir din ile gönderilmesinden sonra Yüce Allah’ın huzuruna o dinin şeriatından başka bir şeriata uyarak çıkan kimsenin bu dini ondan asla kabul olunmayacaktır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa ondan asla kabul olunmaz ve o, ahirette zarara uğrayanlardan olacaktır.” (Âl-i İmran 185).
İslâm; barış, esenlik, Allah’a itaat edip boyun eğmek demektir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “İyilik yaparak İbrahim’in hanif dinine uyup kendisini Allah’a teslim eden kimseden dini daha güzel kim olabilir?” (Nisa 125).
Daha sonraları insanlar din uğrunda birbiriyle savaşan gruplara, mezheplere ayrıldılar. Peygamberliğine ve dinin anlaşmazlığa yer vermeyen bir ve tek olduğuna dair kesin bilgi geldikten sonra onlar ayrılığa düştüler. Bu ayrılığa düşmelerinin tek sebebi ise birbirlerine karşı haksızlık yapmaları ve kin duymalarıdır. Bu ise aralarında ayrılığın baş göstermesine sebep olmuştur. Muhammed (s.a.) hakkında görüş ayrılıkları ise ona karşı duydukları kıskançlık ve kendi aralarındaki çekememezlik, dünyaya ve dünyadakilere karşı tutkularıdır.
Kısacası onların hak dinin aslı ile Muhammed (a.s.)’in peygamberliği hakkındaki ayrılıkları, birbirlerine karşı çekememezlikleri, birbirlerini kıskanmaları, birbirlerine buğzetmeleri ve sırt çevirmeleri şeklinde olmuştur. Böylelikle hak olsa dahi biri diğerinin bütün söz ve fiillerine muhalefet etti. (Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir)
Al-i İmran 20- Eğer seninle tartışırlarsa de ki: “Ben ve bana uyanlar kendimi Allah’a teslim etmişimdir.” Kendilerine kitap verilenlerle ümmîlere de de ki: “Siz de İslâm’a girdiniz mi?” Eğer İslâm’a girerlerse hidayet bulmuş olurlar. Şayet yüz çevirirlerse artık sana düşen ancak tebliğdir. Allah kullan çok iyi görendir. Daha sonra Yüce Allah, kulu ve rasulü Muhammed (s.a.)’e yoluna, dinine, şeriatına girmeye, Allah’ın kendisi ile gönderdiklerini kabul etmeye çağırmakta, Kitap Ehlini ve Arap müşriklerini davet etmesini ve onların İslâm’a girmeleri için uğraşmasını emretmektedir. Eğer İslâm’a girerlerse dosdoğru yola iletilmiş, sapıklığı terk etmiş olurlar. Şayet senin kendilerinden yapmalarını istediğin itiraftan yüz çevirirlerse bunun sana bir zararı da olmaz. Çünkü sana düşen tebliğden başkası değildir. Allah ise kullarından haberdardır, onların durumunu da çok iyi bilir. Kimin hidayeti, kimin de sapıklığı hak ettiğini çok iyi bilir. O buna göre onları hesaba çekecek, buna göre amellerinin karşılığını verecektir.
Ayet-i kerime (Al-i İmran 19) ise Allah nezdinde beğenilip razı olunan dinin yalnızca İslâm olduğunu ilân etmektedir. İslâm ise, Allah’a iman, emirlerine itaat etmektir ve bütün peygamberler tarafından ittifakla bildirilen nizamın adıdır. Dinde bir takım farklılıklar ve ayrılıklar ise aralarındaki kıskançlık ve zulüm sebebiyle o peygamberlere tabi olan ve uyanlar tarafından çıkartılmıştır. Buna göre ayet-i kerimeden maksat, dindeki anlaşmazlık ve ayrılıkları bir kenara atmak, dinde çeşitli grup ve mezheplere ayrılmaktan, dağılmaktan uzak durmaktır. Çünkü Kitap Ehli’nin Muhammed (s.a.)’in nübüvveti ile ilgili olarak ayrılıkları, gerçekleri bilmelerine rağmen olmuştu. Onlar kıskançlıkları ve dünyaya talip oldukları için bu ayrılıklar aralarında baş göstermişti. Kitapları Hz. Peygamberin niteliğini açıklamış, Allah’ın tek bir ilâh olduğunu beyan etmiş, bütün insanların O’nun kulu olduğunu bildirmiştir. O bakımdan doğru iman sahibi kimselerin ayrılıkları, anlaşmazlıkları bir kenara atmaları, Allahü Tealâ’nın vahdaniyetine itikat edip Muhammed’in risaletini tasdik etmek suretiyle tekrar birliğe ve dine tabi olanlar arasında ittifaka geri dönmeleri gerekirdi.
Bu ve benzeri ayet-i kerimeler, Hz. Peygamberin bütün insanlara peygamber olarak gönderildiğinin, onun risaletinin genelliğinin en açık delilleri arasındadır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de ve sünnette birden çok ayet-i kerime ve hadis-i şerif de bu gerçeği göstermektedir. Bunlardan bir tanesi Yüce Allah’ın şu buyruğudur: “De ki: Ey insanlar! Ben Allah’ın size, hepinize gönderdiği rasulüyüm.” (A’raf, 158). Yine şu ayet-i kerime bu kabilden buyruklar arasında yer alır: “Bütün âlemlere uyarıcı olmak üzere kulu (Muhammed) üzerine Fur-kan’ı indirenin (Allah’ın) şanı ne yücedir.” (Furkan, 25/1).
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.