sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 41. VE 42. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ENFAL SURESİ 41. VE 42. AYETLER
15.03.2025
4
A+
A-

41- Eğer Allah’a ve hak ile bâtılın ayrıldığı gün, iki ordunun karşı­laştığı o gün, kulumuz Muhammed indirdiğimiz âyetlere iman ediyorsanız bilin ki savaştan ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri, mutlaka Allah’ın, Peygamberin ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır. Allah her şeye kadirdir.

Allah Teala âyet-i kerime’de, müminlerin, aldıkları ganimetleri nasıl taksın edeceklerini beyan ediyor:

Müfessirler, bu âyette zikredilen ganimetle Haşr suresinde zikredilen “Fey” kelimesinin aynı anlamamı yoksa farklı anlamlara mı geldikleri hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- Atâ b. Saib’e göre ganimet, düşmandan zorla alınan mal’dır. “Fey”r ise yine düşmandan zorla alınan arazidir.

b- Süfyan es-Sevriye göre ise “Ganimet” müslumanların kâfirlerle sava­şarak zorla aldıkları şeylerdir. İşte bunlar, beş’e taksim edilir. Dördü cihada katı­lan gazilere taksim edilir. Bir’i ise bu âyette belirtilen kimselere, veriler. “Fey1” ise müslümanların, savaşmaksızm, sulh yoluyla düşmndan aldıkları mallar-dır.Bu beş’e bölünmez hepsi bu âyette zikredilen kimselere verilir.

c: Katadeye göre ise ganimet ve fey, aynı anlama gelmektedir. Bu itibarla bu âyet-i kerime, Haşr suresinde “Fey’ “in hükmünü beyan eden yedinci âyeti neshetmiştir. Böylece sulh yoluyla alınan mallar dahi beşe bölünür. Dördü, sa­vaşan müminlere verilir. Bir’i ise bu âyette beyan edilen kimselere verilir. Hal­buki Haşr suresinde, savaşanlara herhangi bir şey verilmeksizin, elde edilen Fey’in tümünün, Allah’a peygambere yakınlara yeminlere, yoksullara ve yolda kalmışlara verileceği beyan edilmiştir.

Taberi diyor ki: “Ganimet, müslümanların, galip gelerek ve savaşarak al­dıkları mallardır. Fey’ ise müşriklerle savaşmaksızm, sulh yapılarak alınan mal­lardır. Bu itibarla bu âyet-i kerimenin, Haşr suresinde zikredilen fey’ ile ilgili âyeti neshettiğini söylemek isabetli değildir. Zira herbirinin hükmü diğerinden ayrıdır. Birbirleriyle çelişmemektedirler.

Âyet-i kerime’de “Savaştan ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah’ın Peygamberi ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır.” buyuru İm aktadır.

Müfessirler, âyet-i kerjme’nin bu bölümünü çeşitli şekillerde izah etm-mişlerdir.

a- Hasan-ı Basri, Abdullah b. Abbas, İbrahim en-Nehaî, Katade ve Ata’ya göre: “Âyet-i kerime’de Allah Teala’nin ismi hürmeten başta zikredilmiştir. Zira her şey zaten Allah’ındır. Bu sebeple AIlahTeala için özel bir pay ayrılması söz konusu değildir. Allah ile Resulullah’m payı aynı şeydir. Buna göre ganimetin tamamından ayrılacak beşte bir, altıya değil beş’e bölünecektir.

b- Ebul Âli’yeye göre ise ganimetin beşte biri de altıya bölünerek, bir’i Allah için ayrılır, bu da Kâbeye verilir. O diyor ki: “Resulullah’a savaş ganimeti getirildiğinde onu beşe böler, dördünü savaşa katılanlara verir, geriye kalan beş­te birinin ise üzerine elini koyar ve avucunu dolduracak kadar alır onu Kâbeye tahsis ederdi. İşte beşte bir’den Allah’ın hissesine ayrılacak olan bu idi. Geriye kalan kısmı, Resulullah tekrar beşe böler, birini kendisi alır, birini akrabalarına, birini yetimlere, birini yoksullara ve birini de yolda kalmışlara verirdi.

c- Ali b. Ebi Talha’nın Abdullah b. Abbas’tan naklettiğine göre ise, Allah’ın, Resulullah’m ve Resul lah’m akrabalarının paylan aynı şeydir. Bu hu­susta Ali b. Ebi Talha, Abdullah b. Abbas’dan şunu rivayet etmiştir. “Savaş ganimeti beşe bölünürdü. Dördü savaşanlara verilir, beşte biri ise tekrar dörde bö­lünürdü. Biri Allah’a ve Resulullah’a tahsis edilirdi. Bu pay, Resulullahm akra­balarına verilirdi. Resulullah bu beşte bir’den hiçbir şey almazdı. Kalanın dörtte biri yetimlere, dörtte biri yoksullara ve dörtte biri de yolda kalmışlara verilirdi.

Taberi diyor, ki: “Bu görüşlerden tercihe şayan olanı, birinci görüştür. Ga­nimetin tümü beş’e taksim edilir. Bunun dördü, savaşan mücahitlere verilir. Beşte biri ise tekrar beşe bölünür, bunun da biri Resulullah’a diğeri akrabaları­na, bir diğeri yetimlere dördüncüsü yoksullara beşincisi ise yolda kalan yolcula­ra verilir. Âyette Allah Telala’nın isminin zikredilmesi ise hürmet içindir. Mese-le’ye giriş mahiyetindedir. Bu itibarla ganimetin beşte birinden, Allah için özel bir pay ayrılması söz konusu değildir. Nitekim Katade ve Yahya b. el-Cezzar, bu âyeti bu şekilde izah etmişlerdir.

Âyet-i kerime’de geçen ve ganimetin beşte birinden pay alma hakkı oldu­ğu zikredilen “Yakmlar”dan kimlerin kastedildiği hususunda müfessirler çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- Mücahid, Ali b. el-Hüseyin ve İbn-i Cüreyce göre burada zikredilen “Yakınlar”dan maksat Haşimoğullarından, Resulullah’ın akrabalarıdır. Bu hu­susta Mücahid demiştir ki: “Resulullah ve ehH beyti, sadaka yemiyorlardı. Bu sebeple Allah onlara, ganimetin beşte birinin beşte birini tahsis etti.

b- Abdullah b. Abbas’tan nakledilen diğer bir görüşe göre burada zikredi­len “Akrabalar”dan maksat, bütün Kureyşlilerdir. Bu hususta Said el-Makburi diyor ki: “Necde, Abdullah b. Abbasa, “Yakınîar”ın kimler olduklarını öğren­mek için bir mektup yazdı. Abdullah b. Abbas da ona bir cevap yazarak dedi ki: “Biz diyorduk ki: “Akrabalar biziz. Fakat kavmimiz bunu bize tahsis etmekte direttiler ve dediler ki: “Bütün Kureyşliler akrabadır.”

c- Katadeye göre ise bu âyette zikredilen akrabaların, ganimetten olan pa­yını Resulullah alıp tasarrufta bulunuyordu. Onun vefatından sonra ise bu pay, Ulül-Emir’e verildi.

d- İmanı Şafii’nin de katıldığı diğer bir kısım âlimlerin görüşüne göre ise burada zikredilen “Akrabalar”dan maksat, Haşimoğullan ve Muttaliboğullandır. Bu hususta Cübeyr b. Mut’im demiştir ki: “Resulullah, Hayber ganimetlerinden akrabalara olan payı, Haşimoğullanna ve Muttaliboğullarına verince ben ve Os­man b. Affan ona gittik ve dedik ki: “Ey Allah’ın Resulü, şunlar Haşimoğullan, senin kardeşlerin. Allah seni, onlann arasından, Peygamber seçerek onlara üs­tün kıldığını inkâr edemeyiz. Kardeşlerimiz Muttaliboğulan hakkında ne der­sin? Ganimeti onlara verdin bizi bıraktın. Halbuki bizimle onlar, sana yakınlık bakımından aynı derecedeyiz.” Resulullah buyurdu ki: “Onlar bizden ne cahili-ye döneminde aynldılar ne de İslam döneminde. Haşimoğullan ile Muttaliboğullan aynıdır.” Sonra Resulullah, bir elinin parmaklarını diğer elinin parmakla­rına geçirerek onların bir olduklarını ifade eder şekilde bize gösterdi.

Taberi diyor ki: “Akrabaları hakkında zikredilen bu son görüş tercihe şa­yandır. Zira bu hususta Resulullah’tan rivayet edilen hadis sahihtir.

Taberi, sözlerine devamla diyor ki: “İlim ehli, Resulullah’ın vefatından sonra, ganimetin beşte birinden, Resulullah’a ve akrabalarına verilen iki payın ne yapılacağı hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.

a- Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri ve İbrahim en-Nehaiye göre ganime­tin beşte birinden Resulullah’a ve akrabalarına Resullah sağ iken verilmiş olan iki pay, Resulullahm vefatından sonra, İslama ve müslümanlara yardıma harca­nır. Bu hususta Dehhak, Abdullahb. Abbas’tn şunian söylediğini rivayet etmiş­tir. “Ganimetin beşte birinde zikredilen, Allah’ın payı ile Resulullahm payı, tek bir pay kabul edilmiş bu pay ile akrabaların payı, orduyu teçhiz etmek için, at, silah gibi şeylerin alınmasına harcanmıştır. Yetimlerin, yoksulların ve yolda kalanların paylan ise kendileri dışında kimseye verilmemiştir.” Bu hususta Hasan-ı Basri demiştirki; “Resulullah’ın vefatından sonra,  savaş ganimetinden, Resul-lah’a ve akrabalarına verilen payın ne yapılacağı hususunda sahabe arasında ih­tilaf çıkmış, bazıları: “Resulullah’m hissesi Halife’ye verilsin.” demiş bazıları ise; “Bu hisse Resulullah’in akrabalarına verilsin” demiş, diğer bazıları da: “Re­sulullah’ın hissesi Halifeye, akarabalanna verilen hisse de Halife’nin akrabaları­na verilsin.” demiş ve neticede Resulullah iîe akrabalarının hissesisinin, Allah yolunda savaşanlar için savaş araç ve gereçleri almaya harcanmasına karar ve­rilmiştir. Hz. Ebubekir ve Ömer’in Hilafetleri döneminde uygulama böyle yapıl­mıştır.

Ali b. Ebi Talha da bu hususta Abdullah b. Abbas’ın, şunları söylediğini rivayet etmiştir. “Ganimet beş’e bölünürdü.” Beşte dördü savaşan Mücahidler’e verilirdi. Beşte biri ise tekrar dörde bölünürdü. Allah’ın ve Resulü’nün paylan, Resulullah’ın akrabalarına veriliyordu. Resulullah, ganimetin beşte birinden hiç­bir şey almamıştı. Resulullah vefat ettikten sonra ise Ebubekir, akrabaların pay­larını müslümanlara verdi. Onunla Allah yolunda cihad edenlere binek temin ediyordu. Çünkü Resulullah:

“Biz Peygamberler topluluğu miras bırakan olmayız. Bizim bıraktığımız sadakadır.” buyurmuştur[1][61]

b- Hz. Ali ve Katadeden rivayet edilen diğer bir görüşe göre Resulul­lah’ın ve akrabalarının, ganimetin beşte birindeki paylan, müslümanlann ulül-Emrine verilir.

c- Iraklı âlimlerden bir topluluk ise ganimetin beşte birinin, yetimler, yoksullar ve yolda kalan yolculara taksim edileceğini, Resulullah’ın payının da bunlara verileceğini söylemişlerdir.

d- Abdullah b. Muhammed b. Ali ve Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Zeynelabi-din’e göre ise, ganimetin beşte birinin tümü, Resulullah’ın akrabalarına verilir. Âyette zikredilen, yetimler, yoksullar ve yolda kalan yolculardan maksat, Resu­lullah’ın akrabalanndan bu durumda olanlardır.

Taberi diyor ki: “Tercihe şayan olan görüş şudur. Resulullah’ın, ganime­tin beşte birindeki payı, beşte bir’in içinde bırakılır ve bu beşte bir de eşit pay­larla dörde aynlır ve bu beşte bir pay akrabalara, diğer bir pay yetimlere, üçün­cü pay yoksullara, dördüncü pay da yolda kalan yolculara verilir. Zira, Allah Teala’nm, kendilerine ganimetten pay verileceğini beyan ettiği kimselerden pay-lannı alıp başkalanna vermeye kimsenin hakkı yoktur.

Taberi, sözlerine devamla diyor ki: “Âyette geçen “Yetim”lerden maksat müslümanlann ihtiyaç içinde bu lunanl andır. “Yolda kalarTdan maksat da, yol­culuk yaparken yoksul düşüp yoluna devam edemeyen’dir.

Âyet-i kerimede geçen ve “Hak ile bâtılın ayrıldığı gün” diye tercüme edilen ifadesinden maksat, Bedir savaşının yapıldığı

gün’dür. Allah bugünde, hak üzere olan müminleri, bâtıla saplanmış olan kâfirlere galip getirerek hakkı bâtıldan ayınnış bu nedenle o güne bu isim veril­miştir. Nitekim Abdullah b. Abbas, Mücahid, Urve b. Zübeyr, Miksem ve Hz. Hasan bu ifadeyi bu şekilde izah etmişlerdir. [2][62]

 

42- Hatırlayın o zamanı ki, siz vadinin en yakın tarafında, onlar ise en uzak tarafında, kervanın süvarileri de sizin daha aşağınızda idiler. Eğer düşmanla daha önce sözleşmiş olsaydınız, tayin edilen vakitte ihtilafa dü­şerdeniz. Fakat Allah, olması gereken bir emri yerine getirmek için sizi aniden buluşturdu ki helak olan da açıkça delili gördükten sonra helak ol­sun.Yaşayan da açıkça delili gördükten sonra yaşasın. Şüphesiz ki Allah, çok iyi işiten ve çok iyi bilendir.

Ey müminler, hatırlayın o zamanı ki siz, Bedirde vadinin Medine’ye en yakın olan tarafından idiniz. Düşmanlarınız ise vadinin Mekke’ye uzak olan ta-rafmdaydılar.Şamdan gelen Ebu Süfyan ve arkadaşlarının bulunduğu kafile ise sizden aşağıda ve deniz tarafında bulunuyordu. Eğer sizler, düşmanlarınızla an­laşarak, orada buluşmaya karar verecek olsaydınız, vereceğiniz kararda ihtilaf eder ondan cayardınız. Zira hem yeriniz müsait değildi hem de onlar, sayıca çokluktu. Sizler az idiniz. Fakat Allah Teala kudretiyle, İslâm’ı ve Müslümanla­rı aziz kılmak, inkârı ve taraftarlarını da alçaitmak için, sizleri haberiniz olma­dan bir araya getirdi. Allah bunu böyle yaptı ki, helak olacak olan da, açıkça de­lili gördükten sonra helak olsun. Yaşayacak olan da açıkça delili gördükten son­ra yaşasın. Şüphesiz ki Allah, sözlerinizi çok iyi işiten, halinizi çok iyi bilendir.

Âyet-i Kerime, müminlerin, Bedir vadisinin su bulunmayan, çorak ve savaşa elverişli olmayan bir yerinde bulunduklarını, buna mukabil müşriklerin, vadinin, su bulunan müsait bir yerinde bulunduklarını işaret ediyor. Ve bunu şöyle ifade ediyor: “Eğer burada düşmanla buluşmak için sözleşmiş olsaydınız ve size yine burası düşseydi mutlaka anlaşmazlığa düşer, burayı istemezdiniz.”

Aslında Allah, size yardımını göstermek için durumu böyle takdir etmiş­tir. İstiyordu ki mağlup olan, açıkça mağlup olduğunu ve her türlü tedbire rağ­men yenildiğini, galip gelen de az bir kuvvetle büyük bir kuvveti yenmiş oldu­ğunu açıkça görsün. [3][63]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.