sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA YUNUS SURESİ 1. VE 5. AYETLER

TABERİ (RH.A)’NİN BAKIŞ AÇISIYLA YUNUS SURESİ 1. VE 5. AYETLER
27.04.2025
8
A+
A-

YUNUS SURESİ

 

Yunus suresi Mekke’de nazil olmuştur ve yüz dokuz âyettir.

Bu sure-i Celİle de diğer Mekki sureler gibi uluhiyet gerçeği ile kulluk meselesi arasındaki münasebetleri beyan etmekte, insanlara gerçek, rableri olan Allah tealayı tanıtmaktadır.

Sure-i Celile, Mekke’de bulunan putperestlerin, Resulullaha gelen vahiy gerçeği karşısındaki tutumlarını ele almakta, Kur’anın başka bir kaynaktan değil bizzat Allah teala tarafından gönderildiğini beyan etmektedir. Âyet-i kerimede bu hususta şöyle buyurulmaktadır:

“Bu Kur’an Allah’tandır. Allah’tan başkası tarafından uydurularak Allah’a nisbet edilmiş değildir. Fakat o, daha önceki semavi kitapları doğrulayan, onlar­da yazılı olan hakikatlan açıklayan bir kitaptır. Âlemlerin rabbi olan Allah’tan indirildiğinde asla şüphe yoktur.

Müşrikler Resulullah’tan, Kur’anın dışında bir mucize istiyorlar, Kurana inanmıyorlar ve onun doğruluğunu ispat etmek için başka harikan talep edi­yorlardı. Kur’an-i Kerim onlara bu hususta şöyle cevap veriyor:

“Andolsun ki sizden önce nice nesilleri, zulmettikleri zaman helak et­tik.peygamberi erimiz onlara apaçık delilleri getirdileri halde onlar inanmamış­lardı. İşte biz, zalimleri böyle cezalandırırız.”

“Rabbinden ona bir mucize indirilse ne olur?” derler. Onlara de ki “Gaybi bilmek Allaha mahsustur. Doğrusu ben de sizinle birlikte beklemekteyim.”

Allah teala, müşriklerin bu inatçı ve anlamsız davranışları karşısında üzü­len Resulullahi teselli ediyor ve üzülmemesi için buyuruyor ki: “Onların söyle­dikleri sözler seni üzmesin. Kuvvet ve kudret yalnızca Allahındır. O, her şeyi işitendir, bilendir.”

Allah teala sure-i Celilede devamla, müşrikleri, dünyaya olan aldatıcı gü­venden sakındırıyor, uğrayacakları kayıptan dolayı onları korkutuyor ve onla-ra,bu dünya hayatının aslında bir imtihan yeri olduğunu, asıl hayatın âhirette yasanacağım beyan ediyor sonra da mmuhtelif kıyamet manzaralarını gözler önü­ne seriyor, daha sonra da inançlanndaki bu sakatlıktan dolayı başlarına gelecek felaketleri açıklıyor.

Yine sure-i celile, geçmişteki yalanlayıcılann akıbetlerinin ne olduğunu bildiriyor. Bazan o kavimlerin başlarına gelenler doğrudan haber veriliyor ba-zan da Peygamberlerin kissalanyla anlatılıyor.

Sure-i celile, vahyi yalanlayan müşriklere meydan okuyor ve eğer güçleri yetiyorsa Kur’anın surelerine benzer bir sure meydana getirmelerini teklif ede­rek onlan âciz bıkakıyor.

Hz. Musarun kisassma işaret ediliyor ve Firavun ve ordusunun Allalıın Peygamberini yakalayıp öldürmek için arkasından gittiklerini ve denizde boğu­lurken Musa’nın rabbine iman ettiklerini söylediklerini fakat bu imanlarının ka­bul edilmediğini beyan ediyor. Daha sonra, Allah teala’nın, Peygamberlerini ya­lanlayanlara gönderdiği çeşitli azaplar haber veriliyor ve sure-i celile şu yet-i kerime ile sona eriyor:

“Sana ne vahyediliyorsa onu tabi ol. Allah hükmünü verinceye kadar sab­ret, O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.”[1][1]

 

Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla

 

1- Elif, Lâm, Râ, Bunlar, hikmet dolu kitabın âyetleridir.

Bunlar, Allahın, sağlamca yapıp kullarına açıkladığı, muhkem Kur’anın . âyetleridir.

Elif, Lâm, Râ ve benzeri Mukattaa harfleri hakkında Bakara Suresinin başında verilen izahata bakınız. Orada Elif, Lâm, Mim harfleri hakkında izahat verilmiştir. Burada ise Elif, Lâm, Râ harfleri vardır. Bu sebeple oradaki izahata ilaveten bu harfler hakkında da şunlar söylenmiştir.

Abdullah b. Abbas ve Dehhaktan, bu harflerin mânâlarının: “Ben AUa-hım, görürüm.” anlamına geldiği rivayet edilmiştir.

Yine Abdullah b. Abbas, Salim b. Abdullah ve Âmir’den nakledilen diğer bir görüşe göre bu harfler, Allahın, er-Rahman sıfatının kısaltılmış şeklidir.

Katade’den nakledilen diğer bir görüşe ise bu harfler, Kur’an-ı Kerimin isimlerindendir. Ayet-i kerimede geçen “Kitap”tan maksadın, İncil veya Kur’an-dan önce inen kitaplar olduğu, Mücahit ve Katade tarafından söylenmişse de Taberi bundan maksadın Kur’an olduğunu söylemiştir. Çünkü Önceki kitaplar zikredilmemiştir. [2][2]

 

2- İçlerinden bir adama: “İnsanları uyar, iman edenleri, rablcrinin katında yüce derecelerle müjdele.” diye vahyetmemizde, insanlar İçin şaşı­lacak bir şey mi var ki kâfirler: “Şüphesiz ki bu adam apaçık bir sihirbaz­dır.” dediler?

İnsanlar bizim içlerinden biri olan Muhammedi seçip te ona, kendilerini uyarması, AİIahın azabıyla korkutması, Allaha ve Peygamberine iman edenleri, yapmış oldukları salih ameller karşılığında, kendileri için Allah katında güzel mükâfaatlar bulunduğunu müjdelemesini vahyetmemizde şaşılacak bir şey mi görüyorlar? Bu insanlar daha önce de onun gibi bir Ademoğluna vahiy gönder­diğimizi sanki bilmiyorlar mı?

Peygamber bu insanları müjdeleyip uyarınca AİIahın birliğini inkâr eden­ler “Şüphesiz ki o apaçık bir sihirbazdır, iddia ettiği şeyler asılsızdır.” dediler.

Âyet-i kerime’de geçen ve “Onlar için rablerinin katında yüce dereceler vardır.” şeklinde tercüme edilen cümlesi, mües­sirler tarafından farklı şekillerde izah edilmiştir.

a- Dehhak, Miicahid, Abdullah b. Abbas, Rebi’ b. Enes ve İbn-i Zeyd, bu cümleyi şu şekilde izah etmişlerdir. “Yapmış oldukları salih ameller karşılığında onlar için rableri katında güzel bir rnükafaat vardır.”

b- Ali b. Ebi Talha’nın, Abdullah b. Abbas’tan rivayet ettiğine göre bu cümlenin manası şöyledir: “Onların cennetlik oldukları, rableri katında levh-i mahfuzda mevcuttur.”

c- Katade, Hasan-ı Basri ve Zeyd b. Esleme göre bu cümlenin manası ş’öyledir: “Onlara, rableri katında, Muhammed (s.a.v.) şefaatçi olacaktır.

Taberi bu görüşlerden birinci görüşün tercihe şayan olduğunu, bu ifade­nin manasının, “Onların, rableri katında salih amelleri vardır. Bu amelleri saye­sinde mükafaatîara erişeceklerdir.” şeklinde olduğunu söylemiştir.

Abdullah b. Abbas diyor ki: “Allah teala Muhammed (s.a.v.)’i Peygam­ber olarak gönderince, Araplar onun Peygamberliğini inkâr ederek şöyle dedi­ler: “Alah,Muhammed gibi bir insanı Peygamber göndermekten münezzehtir.” Onların bu sözü üzerine Alla teala işte bu âyet-i kerimeyi gönderdi. [3][3]

 

3- Şüphesiz ki rabbinîz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, daha son­ra kudretiyle arş’ı kuşatan Allah’tır. Bütün işleri nizama koyan O’dur. Hiçbir kimse onun izni olmadıkça şefaatçi olamaz. İşte bu, rabbiniz olan Allah’tır. Yalnız ona ibadet edin. Hiç düşünmez misiniz?

Şüphesiz ki sizin rabbiniz, gökleri ve yeri, hiçbir ortağı ve yadımcısı ol­maksızın, tek başına, altı günde yaratan sonra da arş’ı kuşatan AUahtır. Bütün iş­leri o sevk ve idare eder. Onun sevk ve idaresine hiç kimse karışamaz. Kıyamet gününde onun huzurunda, o izin vermedikçe hiçbir kimse başkasına şefaatçi olamaz. İşte rabbiniz olan Allah budur. Sadece ona kulluk edin. İşitmeyen, gör­meyen ve idraki olmayan varlıkları değil, sadece onu rab edinin. Hiç bunları dü­şünüp ibret almaz mısınız[4][4]

 

4- Hepinizin dönüşü Allahdır. Bu, AİIahın, hak olan vaadidir. Allah, varlıkları yoktan yaratmıştır. İman edip salih amel işleyenleri, adaletle mükâfaatlndırmak için, bütün yaratılanları, yok olduktan sonra tekrar dı-riltcccktir. Kâfirlere ise, inkârlarının cezası olarak, cehennemde kaynar içecekler ve can yakıcı bir azap vardır.

Kıyamet gününde hepinizin dönüşü rabbinizedir. Allah, bunu size bir gerçek olarak vaadetmiştir. Rabbiniz, bütün varlıkları henüz hiçbiri ortada yok­ken varetmiştir. Sonra onlan öldürüp yok edecek ve tekrar diriltecektir ki, em­rettiği amelleri, İşleyen müminleri adaletli birşekilde mükâfaatlandirsın ve onla­ra âhirette, yaptıklarının karşılığını versin. AUahın varlığını ve birliğim inkar edenlere gelince onlar için cehennemde kaynar içecekler ve yine bu inkarları se­bebiyle can yakıcı bir azap vardır.

Allah teala, bu âyet-i Kerimede, yarattıkları, öldükten sonra tekrar diril-temesinin hikmetini beyan etmekte ve bu hikmetin, herkese, yaptığının karşılı­ğını vermek olduğun açıklamaktadır.

Âyet-i kerîmede, cehennemliklerin, kaynar sular içecekleri beyan edil­mektedir. Bu hususta başka bir âyet-i kerimede de şöyle Duyurulmuştur: “Şüp­hesiz biz, zalimlere, çevrelerini surlarıyla kuşatan korkunç, bir ateş hazırlamışız-dır.Susuzluktan dolayı yardım istediklerinde onlara erimiş maden^ibi bîr su ve­rilir ki yüzleri haşlar, O, ne kötü bir içecektir. O, cehennem ne kötü bir yerdir. [5][5]

Ebu Ümame el-Bâhilî, Resulullahin,

“Her zorba inatçıya irinli sudan içirilecektir. O, suyu yutkunur fakat bir türlü yutamaz. [6][6] âyetinin izahında şöyle buyurduğunu riayet etmiştir. “Su o ki­şinin ağzına yaklaştırılır. O bunu sevmez. Ancak su ona yaklaştınldığında yüzü­nü kavurur ve başının derisi sıyrılıp düşer. Onu içtiğinde ise su onun barsaklan-nı parçalar. Onlar onun arkasından dökülür. Bu hususta Allah teala: “Cehen­nemde ebedi kalanlara kaynar sular içirilecek o da onların barsaklanni param­parça yapacaktır. [7][7]buyurmaktadır[8][8]

 

5- Güneşi ışıklı ayı nurlu kılan, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için ay’a menziller takdir eden Allah’tır. O, bunları, şüphesiz yerli yerince yaratmıştır. Allah, bilen bir topluluk için, âyetleri geniş olarak açıklar.

Güneşe aydınlatma, ay’a nurlandırma gücünü veren, yılların sayısını ve günlerin hesabım bilmeniz için ay’a, eksiltip çoğaltmayacağı mesafeler takdir eden, o rabbinizdir. Rabbiniz, ay ile güneşi hoşun değil, yerli yerince yaratmış­tır O, âyet ve delilleri, Allanın varlık ve birliğini düşünen bir topluluk için açıklar. [9][9]

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.