EBU’L A’LÂ MEVDUDİ BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 233 VE 238. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
233- Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler.(257) Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinen (örf) e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da, çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı üzerindeki (sorumluluk ve görev) de bunun gibidir.(258) Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz, örfe uygun vereceğinizi ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah’tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yapmakta olduklarınızı görendir.
234- İçinizden ölenlerin (geride) bıraktığı eşler, kendi kendilerine dört ay on (gün) beklerler.(259) Bu bekleme süresi dolduğundan, artık onların kendi haklarında maruf (meşru) bir şekilde yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur. Allah, işlediklerinizden haberi olandır.
235- (İddeti bekleyen) Kadınları nikâhlamak istediğinizi (onlara) sezdirmenizde ya da böyle bir isteği gönlünüzde saklamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Gerçekte Allah, sizin onları (kalbinizden geçirip) anacağınızı bilmiştir. Sakın bilinen (meşru) sözler dışında onlarla gizlice vaadleşmeyin; bekleme süresi tamamlanıncaya kadar nikâh bağını bağlamaya kesin karar vermeyin. Ve bilin ki, elbette Allah kalbinizden geçeni bilmektedir. Artık ondan kaçının. Ve bilin ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak davranandır.
AÇIKLAMA
257. Karı ile koca arasında hangi tür ayrılma (boşanma, hulû veya mahkemenin boşaması) olursa olsun, çocuk henüz emzikli ise bu kural geçerlidir.
258. Eğer baba ölürse, anneye veya bebeği emziren süt anneye bakım parası verme sorumluluğu, aynen baba gibi sorumlu olan velinindir.
259. Belirlenen iddet, kocaları ile cinsel ilişkide bulunmamış olan dullar için de geçerlidir. Hamile dul ise bundan müstesnadır. Onun iddeti (bekleme süresi) çocuğu doğuncaya kadardır.
“Dört ay on gün beklerler” sözü ile bu süre içinde evlenmemeleri ve kendilerini süsleyip ortaya koymamaları gerektiği anlatılmak istenir. İddet süresince kadınların takı takmamaları, renkli ve gösterişli elbiseler giymemeleri ve süslenip ortaya çıkmamaları gerektiği hakkında hadisler de vardır. Fakat dul eşin bu iddeti, ölen kocasının evinde mi yoksa başka bir yerde mi geçireceği konusunda farklı görüşler vardır. Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. İbn Ömer, dört mezhebin imamları ve daha birçok fakih, iddetin ölen kocanın evinde geçirilmesi gerektiği görüşündedirler. Hz. Aişe, Hz. İbn Abbas, Hz. Ali ve birçok fakih de (Allah hepsinden razı olsun) iddeti istediği yerde doldurmakta serbest olduğu görüşündedirler.
236- Kendilerine el sürmediğiniz, mehirlerini de tesbit etmediğiniz kadınları boşamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Onları yararlandırın,(260) zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında, maruf (meşru ve örfe uygun) bir şekilde yararlandırmalı. (Bu,) İyilik edenler üzerinde bir haktır.
237- Eğer onlara mehir tesbit eder de, el sürmeden boşarsanız, bu durumda -kendileri ya da nikâh bağı elinde olanın bağışlaması hariç- tesbit ettiğiniz (mehr) in yarısı onlarındır. sizin (tümünü veya fazlasını) bağışlamanız takvaya daha yakındır. Aranızdaki üstünlüğü (derece farkını) da unutmayın.(261) Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.
238- Namazları(262) ve orta namazını(263) (üstlerine düşerek, titizlik göstererek) koruyun ve Allah’a gönülden boyun eğiciler olarak (namaza) durun.
AÇIKLAMA
260. Evlilik bağı böyle şartlar altında bile koparıldığında yine de kadına belirli bir zarar verilmiş olur. Bu nedenle kişinin imkânları dahilinde belirli bir fidye ödenmelidir.
261. İnsan ilişkilerinin iyi ve uyumlu olabilmesi için karşılıklı saygı, sevgi ve fedakârlık şarttır. Eğer herkes kendi kanunî hakları üzerinde katı biçimde ayak diretirse, o zaman sosyal hayatta hiçbir zaman mutlu olunamaz.
262. Sosyal refahı ve daha medenî bir hayat kurmayı sağlamak amacıyla gerekli kanun ve düzenlemeler ortaya konulduktan sonra Allah, son nokta olarak namazın önemini vurgulamaktadır. Çünkü namaz tek başına bile, Allah korkusu, fazilet ve hikmet duyguları doğurup İlâhî Kanun’a itaatkâr bir tavır ortaya çıkarabilir ve insanı doğru yolda tutabilir. Kimse namazsız Allah’ın kanunlarına tamamen bağlı kalamaz; çünkü insan, Yahudiler gibi şu veya bu tür isyana kaymaya mütemayildir.
263. Müfessirler “Salât-ı vusta”nın anlamı hakkında farklı görüşlere sahiptirler; fakat çoğunluğa göre bu beş vakit namazdan biridir ve yine çoğunluk bunun ikindi namazı (salat-ı asr) olduğu görüşünde birleşir. Bununla birlikte salât-ı vusta’nın ne olduğu konusunda bu yorumları destekler nitelikte açık ve kesin bir hadis yoktur. Bunun ikindi namazı olduğunu savunanlar görüşlerini şu hadise dayandırırlar: “Ahzab” savaşı sırasında Hz. Peygamber (s.a) düşman saldırısını engelleme çalışmalarıyla o denli meşguldü ki, güneş batıncaya dek ikindi namazını kılmaya fırsat bulamadı. Daha sonra da “Bizi salât-ı vusta’dan alıkoydukları için Allah onların kabirlerini ateşle doldursun.” dedi. Bundan yola çıkarak, bazı âlimler salât-ı vusta’nın ikindi namazı olduğunu söylemişlerdir. Fakat bence burada Hz. Peygamber’in (s.a) anlatmak istediği şey, müslümanların ikindi namazlarını zamanında ve huzurlu bir şekilde kılamamalarına neden olan korku ve huzursuzluktan tamamen onların sorumlu olduğudur. Hz. Peygamber’in (s.a) geçtiğine üzüldüğü namaz, ikindi namazı olduğu için tefsirciler ikindi namazının kendisinin salât-ı vusta olduğu izlenimine kapılmışlardır.
Arapça “vusta” kelimesi hem orta, hem de yüce anlamlarına gelir. O halde sâlat-ı vusta, hem orta namazı, hem de zamanında ve Allah’a tam bağlılıkla eda edilen, yani namazın tüm üstün ve yüce niteliklerine sahip olan bir namazı kasteder. “Allah’a gönülden boyun eğerek (namaza) durun” ifadesi de salat-ı vusta’nın Allah için kılınan ve en yüce özelliklere sahip bir namaz olduğu ve beş farz namazdan biri olmadığı şeklindeki tefsiri destekler niteliktedir.