sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 259 VE 263. AYETLER ARASI

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ BAKIŞ AÇISIYLA BAKARA SURESİ 259 VE 263. AYETLER ARASI
22.08.2019
618
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

 

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

259- Ya da altı üstüne gelmiş, ıpıssız duran bir şehre uğrayan gibisi (göremedin mi?) (293) Demişti ki: “Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?”(294) Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Demişti ki: “Ne kadar kaldın?” O: “Bir gün veya bir günden az kaldım” demişti. (Allah ona:) “Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret-belgesi kılmamız içindir.(295) Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?” demişti. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra demişti ki: “(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir.”
260- Hani İbrahim: “Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster” demişti. (Allah ona:) “İnanmıyor musun?” deyince “Hayır (inandım) , ancak kalbimin tatmin olması için.” demişti.(296) Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.”(297)

AÇIKLAMA

293. “Adamın kim olduğu ve şehrin hangi şehir” olduğu konusunda tahminler yürütmek gereksizdir. Çünkü bunu yapmak sadece anlamsız değil, aynı zamanda imkânsızdır. Bunlar ne Kur’an’da, ne de sahih hadislerde yer almıştır ve biz de başka güvenilir kaynaklara sahip değiliz. Bunun yanısıra, bunu öğrenmemiz bu olayın burada anlatmak istediği şeyi daha iyi anlamamız konusunda bilgimize bir şey de katmayacaktır. Bu olayın zikrediliş amacı şudur: “Allah kendisine iman edenleri karanlıklardan nura çıkarır.” Bu da olayın geçtiği yerin adı (Kudüs veya başka bir yer) veya olayın kahramanının adı -Ezra, Hezekiel veya Nehemya- belirtilmeden ifade edilip açıkça ortaya konmuştur. Fakat daha önceki sözlerden O’nun bir peygamber olduğu ortaya çıkmaktadır.
294. Bu soru, peygamberin tekrar dirilişe inanmadığı veya bu konuda şüphe duyduğu anlamına gelmez. Bu sadece O’nun da diğer peygamberler gibi, gerçekliği kendi gözleriyle görmek istediği anlamına gelir.
295. Yüzyıldan beri ölü olan bir kimsenin dirilmesi olayı, o çağda yaşayanlar için apaçık bir ayettir.
296. Yani, “Tecrübeyle elde edilen kesin bir kanaata sahip olmak istiyorum.”
297. Bazıları yukardaki iki doğaüstü olay için çok garip yorumlar yapmışlardır. Fakat bu tür ayrıntılı ve uzak tefsirleri yapmak gereksizdir. Çünkü birinci olaydaki şahsın da belirttiği gibi Allah dilediği her şeyi yapmaya kâdirdir. Bunun yanısıra, Allah’ın peygamberleriyle olan ilişkisi çok olağanüstü bir yapıdadır. Sıradan bir mümin görevlerini yapmak için gerçekliği (reality) kendi gözleriyle görmeye ihtiyaç duymayabilir. Fakat bir peygamber, insanları çağıracağı gerçeklikleri kendi gözleriyle görmelidir ki görevini yapabilsin. Peygamberler tam bir gönül rahatlığı ile, kendilerinden emin bir şekilde: “Sizin sadece tahmin yürütebildiğiniz gerçeklikleri, biz gözlerimizle gördük. Siz cahilsiniz, fakat biz biliyoruz; siz körsünüz, biz görüyoruz” diyebilmelidirler. Onlara meleklerin insan şeklinde gelip görünmesinin nedeni de budur. Onlara göklerin ve yerin işleyiş sistemi, Cennet, Cehennem ve öldükten sonra dirilme, apaçık gösterilmiştir. Her ne kadar peygamberler, peygamber olarak tayin edilmeden önce de bunların tümüne inanıyorlarsa da peygamberliğin özelliği ve özel bir göreve tayin edilmeleri nedeniyle bu gerçeklikleri gözleriyle müşahade etmeleri gerekiyordu. (Ayrıntılı bilgi için bkz. Hud an: 17, 18, 19, 34.)

261- Mallarını(298) Allah yolunda infak edenlerin örneği(299) yedi başak bitiren, her bir başakta yüz ‘tane’ bulunan bir tek ‘tane’nin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat arttırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir.(300)
262- Mallarını Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rabbleri katındadır, onlar için korku yoktur, onlar mahzun olmayacaklardır.(301)
263- Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır.(302)

AÇIKLAMA

298. 243. ayetle başlayan hitapta müminler, inandıkları büyük ve soylu amaç uğruna canlarını ve mallarını feda etmeye teşvik edilmişlerdi. Uğruna bu fedâkarlıkları yaptıkları Allah’a olan imanlarını güçlendirdikten sonra, buradan itibaren müminlere bu tür fedakârlıkları yapabilmeleri için gerekli olan tutumun gelişmesi için emir ve talimatlar verilmektedir.
Muhakkak ki ekonomik görüşleri tamamen değişmedikçe insanlar ahlâkî bir sebeple mâlî fedakârlıklarda bulunamazlar. Servet biriktirmek için yaşayan ve ölen, her şeyi kâr ve zarara göre değerlendiren materyalistlerden, yüce bir amaç uğruna bir şeyler harcamaları beklenemez. Hatta onlar soylu bir gaye uğruna harcama yapıyor görünseler bile, gerçekte bunun kendilerine, kabilelerine veya uluslarına neler kazandıracağını hesaplamakla meşguldürler. Bu tip bir kafa yapısıyla Allah yolunda bir adım bile ilerlemek imkânsızdır. Allah kelâmını yüceltmek için kişi, dünyevî bir kazanç veya kayıp sözkonusu olmaksızın tüm hayatını, servetini ve enerjisini harcamalıdır. Bu yol, geniş bir görüş açısı, büyük bir cesaret, geniş bir kalp ve herşeyin ötesinde Allah rızasını kazanmak için samimi bir istek gerektirir. Bundan başka materyalistik ahlâkı kaldırıp, yerine manevî değerleri koymak için, sosyal sistemde de köklü değişiklikler yapmak gerekir. Bu nedenle buradan itibaren 281. ayete kadar bu tür ahlâkî davranış kalıplarını geliştirmek için gerekli talimatlar yer almaktadır.
299. İlâhî ilkelere uygun şekilde ve Allah rızası için harcanan her şey, kişinin kendi ihtiyaçları veya akrabalarının ihtiyaçları için, kamu yararına veya İslâm’ı tebliğ için, ya da cihad için harcanmış olan her şey, Allah yolunda harcanmış demektir.
300. Allah’ın sınırsız kaynakları olduğu ve O her şeyi bildiği için, kişi Allah yolunda harcarken ne kadar samimi ve istekli olursa, Allah’tan göreceği mükâfat da o denli büyük olacaktır. Kişi, bir tohumdan yedi sekiz yüz dane üreten Allah’ın, yapılan iyilikleri de yedi yüz misli ile mükâfatlandırmaya kâdir olduğuna kesinlikle inanmalıdır.
Bu gerçeği gözler önüne serdikten sonra, bu bağlamda Allah’ın kaynaklarının sınırsız olduğunu ve O’nun ameleri hakettikleri ölçüde mükâfatlandırabileceğini göstermek ve O’nun her şeyi bildiğini, neyin hangi niyetle harcandığından habersiz olmadığını göstermek amacıyla, Allah’ın iki sıfatı özellikle zikredilmiştir. Bu nedenle kişinin hakettiği mükâfatı kaybetmesi sözkonusu değildir.
301. Onlar için ne haketikleri mükâfatı kaybetme korkusu vardır, ne de onların harcadıkları şeyler için üzülecekleri bir zaman gelecektir.
302. Bu, iki şeyi ifade eder. Birincisi, Allah kimseye muhtaç olmadığı için hiç kimsenin harcamasına da (infak) ihtiyaç duymaz. İkincisi, O, cömert ve geniş yürekli insanları sever, cimri ve nekes insanları sevmez. Çünkü O Cömert’tir, Bağışlayan’dır ve Eliaçık olandır. O halde hayat için gerekli olan şeyleri insanlara sınır tanımadan veren ve onları hatalarına rağmen tekrar tekrar bağışlayan Allah, nasıl olur da, yaptıkları bağışı sürekli hatırlatarak karşılarındaki insanın gururunu inciten ve sadece bir zerre vermiş olsa bile bunu başa kakıcı ifadeler kullanan kimseleri sever?
Hz. Peygamber’in (s.a) bir hadisi de, kıyamet gününde Allah’ın birisine verdiği hediyeyi sürekli başa kakan (ve bu konuda îmâlı konuşmalar yapan) kimselerle değil konuşmak, onlara bir kez bile bakmayacağını bildirmektedir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.