sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 10. VE 13. AYETLER ARASI

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 10. VE 13. AYETLER ARASI
02.10.2019
581
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

 

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

10- Kafirlere gelince onların ne malları ve ne de evlatları Allah’ın karşısında hiç bir işlerine yaramaz. Onlar Cehennem ateşinin yakacağıdırlar.

11- Tıpkı Firavunoğulları gibi, daha öncekilerin durumu gibi. Onlar ayetlerimizi yalanladılar. Allah da günahları yüzünden onların yakalarına yapıştı. Hiç kuşkusuz Allah’ın azabı ağırdır.

12- Kafirlere de ki: “Yenilecek ve Cehenneme sürüleceksiniz’ : Orası ne fena bir barınaktır.

13- (Bedir savaşında) karşılaşan iki grubun durumunda sizin için ibret dersi vardır. Taraflardan biri Allah yolunda savaşıyordu, öbürü ise kafirdi ve karşı tarafı gözleri ile kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı. Hiç kuşkusuz Allah dilediğini yardımı ile destek1er. Bu olayda basiret sahipleri hesabına ibret dersi vardır.

Bu ayetler İsrailoğullarına hitap sadedinde gelmiştir. Kendilerinden önceki ve sonraki inkârcıların vardığı kötü âkıbetle tehdit edilmektedirler. Ayrıca ibret verici hassas bir üslûbla Firavun hanedanının uğradığı kötü son kendilerine hatırlatılmaktadır. Yüce Allah Firavun ailesini yok etmiş ve İsrailoğullarını kurtarmıştı. Fakat bu durum sapıklığa düşüp inkâra kalkıştıkları zamanda onlar için özel bir imtiyaz değildi. Bozuldukları zaman onları küfürle damgalamaktan ve Allah’ın kendilerini zulümlerinden kurtardığı Firavun ailesi gibi onları da hem dünyada hem de ahirette inkârcıların cezasına uğramaktan kurtarmıyordu!

Aynı şekilde -inkârcı olan- Kureyş’in Bedir’de uğradığı hezimet hatırlatılıyor: “Allah’ın yasası değişmez. Hiç kimse Kureyş’in başına gelenlerin onların da başma gelmesine engel olamazdı. Çünkü onları hezimete uğratan neden küfürdü. Hiç kimse bu konuda Allah’a rağmen bir güce sahip değildir. Sağlam bir imandan başka bir aracısı da yoktu, kimsenin!..”

“Kâfirlere gelince onların ne malları ve ne de evlâtları Allah karşısında hiçbir işlerine yaramaz. Onlar Cehennem ateşinin yakacağıdırlar.”

Mallar ve çocuklar; savunma ve korunma vasıtaları olarak kabul edilir. Yalnız, geleceğinden şüphe edilmeyen ahiret gününde ikisi de hiçbir işe yaramayacaktır. Çünkü Allah’ın verdiği sözde dönüş olmaz. Ve onları o günde; “Ateşin yakıtıdırlar”.. “İnsanın” tüm özelliklerini, ve üstünlüklerini söküp alan ve onları odun, kütük ve benzeri varlıklar şeklinde tasvir eden şu ifade ile “Ateşin yakıtı”.

Hayır, hayır! Mallar, çocuklar ile şan-şöhret ve otorite dünyada bile fazla bir işe yaramaz:

“Tıpkı Firavunoğulları ile daha öncekilerin durumu gibi. Onlar ayetlerimizi yalanladılar. Allah da günahları yüzünden onların yakalarına yapıştı. Hiç kuşkusuz Allah’ın azabı ağırdır.”

Bu, tarihte sık sık tekrarlanan ve Allah’ın bu kitabında detaylı olarak dile getirdiği olaylardan bir misaldir. Ayetlerini yalanlayanlara karşı Allah’ın murad ettiği şekilde takdirini gerçekleştirdiğinin ifadesidir bu olay… Allah bu yasayı dilediği şekilde yürürlüğe koymaktadır. Öyle ise, Allah’ın ayetlerini yalanlayan için ne bir güvence ne de bir kefaletten söz edilebilir.

Şu halde, Hz. Muhammed’in davetini (salât ve selâm üzerine olsun) ve O’na Hakk ile inmekte olan Kitab’ın ayetlerini inkâr edip yalanlayanlar, hem dünyada hem de ahirette bu acı sona uğratılacaklardır.

Bu nedenle aşağıdaki ayetler peygamberimize (salât ve selâm üzerine olsun) her iki dünyada da kendilerini kuşatacak olan bu acı sondan onları sakındırmasını istemektedir. Ayrıca yalanlama ve bunun sonucu olarak katı biçimde cezalandırılmanın Firavun ve ondan önceki örneklerini unutmuşlardır diye yakında meydana gelen Bedir gününü onlara örnek göstermesini telkin etmektedir:

“Kâfirlere de ki: `Yenilecek ve Cehenneme sürüleceksiniz’ Orası ne fena barınaktır!

`(Bedir savaşında) karşılaşan iki grubun durumunda sizin için ibret dersi vardır. Taraflardan biri Allah yolunda savaşıyordu, öbürü ise kâfirdi ve karşı tarafı gözleri ile kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı. Hiç kuşkusuz Allah dilediğini yardımı ile destekler. Bu olayda basiret sahipleri hesabına ibret dersi vardır.”

Yüce Allah’ın “…Karşı tarafı gözleri ile kendilerinin iki katı olarak görüyorlardı…” ayeti iki şekilde yorumlanabilir.

1- “Görüyorlardı” ifadesindeki zamir kâfirleri, “Karşı taraf” ifadesi de müslümanları kastetmiş olabilir. Buna göre anlamı şöyle olur; “Kâfirler o kadar kalabalık olmalarına rağmen, bir avuç müslümanı “kendilerinin iki katı” olarak görüyorlardı… Bu da Allah’ın bir planıydı, Allah, müşriklere müslümanları çok, kendilerini az göstermişti. Böylece kalpleri sarsılmış, ayakları kaymıştı.

2- Ya da bunun tam tersi olmuştu… Buna göre anlamı şöyle olur: Müslümanlar -müşrikler kendilerinin üç katı olduğu halde- müşrikleri kendilerinin “iki katı” olarak görmelerine rağmen direnmiş ve onlara karşı üstün gelmişlerdi.

Burada önemli olan, zaferin Allah’ın desteğine ve takdirine havale edilmesidir… Bunda kâfirleri bir tehdit ve kendi haliyle başbaşa bırakma söz konusu olduğu gibi, inananlara bir destek, onların düşmanlarını küçümseme ve onlardan korkmamalarını sağlama da yer almaktadır… Durum -surenin girişinde belirttiğimiz gibi- hem bunu hem de onu gerektiriyordu… Kur’an burada da orada da işliyordu…

Kur’an, büyük hakikati ve bu hakikate benzer içeriğiyle bugün de işlemektedir… İnkâr edenlerin, yalanlayanların ve Allah’ın yolundan sapanların hezimete uğramasıyla ilgili Allah’ın sözü her zaman diliminde geçerlidir. -Sayıları az da olsa-mümin topluluğun zafere ulaşması ile ilgili va’dide her an geçerlidir. Zaferin Allah’ın dilediği kimseye bahşedilmesi, Allah’ın desteğine bağlı kalışı, hükmünün yürürlükten kaldırılması mümkün olmayan geçerli bir hakikat ve askıya alınması imkânı olmayan geçerli bir yasadır.

İnanmış topluluğun görevi bu hakikati gönül huzuru ile kabullenmek, bu verilen söze güven beslemek, elinden gelen bütün imkânlarını kullanarak ona en güzel şekilde hazırlanmak, Allah izin verinceye kadar sabretmek, acele etmemektir. Allah, kendisinin ilim sıfatında gizli olan ve kullarının bilemeyeceği hikmetini bir müddet geciktirebilir. Bu durumda mümin kula düşen görev acele etmemek ve umudunu yitirmemektir.

“…Bu olayda basiret sahipleri hesabına ibret dersi vardır.”

İbretin tesbit edilmesi ve gönüllerin onu kavrayabilmesi için görebilen bir göz, düşünebilen bir zekâ gerekmektedir. Yoksa ibret, gece-gündüz her zaman göz önünde olsa ne fayda!

İNSAN FITRATI

İslâm cemaatinin eğitilmesi gizli olan fıtrî duygularla ilgilidir. Bu gizli olan ve doğuştan gelen duygulara sürekli bir uyanıklık ile hakim olunmadığı, insanın arzu ve istekleri daha yüce ufuklara yönelmediği ve bu duygular Allah katından gelen daha sağlam ve daha iyi ilkelerle temasa geçmediğinde sapmanın ilk adımı atılmış olur.

Dünya ihtiraslarında, nefislerin arzu ve istekleri ile doğuştan gelen eğilimlerin etkisinde boğulmak insanın gönlünü basiretten ve ibret almaktan alıkoyar. İnsanları somut günübirlik zevklerin dalgaları arasında boğar. Onların daha yüksek ve daha yüce hedeflere yönelmelerine engel olur. Böylece duyguları katılaşan insan yakın, günübirlik zevklerin ötesine uzanma yeteneğinden yoksun kalır, onlara yükselemez. Oysa Allah, insanoğlunu yeryüzündeki mahlukat arasından seçip ona halifelik görevini vermiştir.

-Bununla beraber- söz konusu fıtrî duygular ve istekler doğuştan gelen tabiî arzular olup hayatın korunması ve sürdürülmesinde gereklidirler. Yalnız onları kontrol altına almayı, belli bir düzene sokmayı, aşırı tahriklerini ve sivriliklerini frenlemeyi öğütler ki, insan onlara sahip olsun ve onları gerektiği gibi kullansın, onlar insana egemen olup istediği tarafa yöneltmesin, insanda yüce hedeflere yönelme ve daha üstün şeylere talib olma sözünü takviye etsin. Bu nedenle cemaatin eğitilmesi için bu yönlendirmeyi üstlenen Kur’an’ın bu ayetleri bir taraftan bu istek ve duygulara değinirken öbür taraftan ahiretin maddi ve manevi zevklerinin sayısız lezzetine dikkat çekmektedir. Bu dünya hayatında kendilerini onùn sevimli zevklerinde boğulmaktan koruyan ve kendi yüce insanî niteliklerini muhafaza edenler ancak öbür dünyanın nimetlerinden yararlanabileceklerdir.

Kur’an’ın anlatım gücü yeryüzünün insan nefsine hoş gelen başlıca şehvetlerini bir tek ayette toplamaktadır. Kadınlar, çocuklar, üstüste biriktirilmiş mallar, atlar, verimli topraklar ve hayvanlar (deve, sığır, koyun…) Bunlar bizzat kendileri ya da sahiplerine sağladıkları diğer zevkler açısından yeryüzündeki isteklerin özünü oluşturmaktadır… Bundan sonra gelen ayette ise, diğer alemdeki başka zevkler ortaya konmaktadır: Altından ırmaklar akan Cennetler, el değmemiş eşler ve tüm bunların ötesinde Allah’ın rızası… Gelecek iki ayetin de arz ettiği şekilde bunların hepsi, gözlerini dünya zevklerinin ötesine diken ve gönlünü Allah’a bağlayanlar içindir:

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.