BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd Âlemlerin yaratıcısı, yöneticisi, mürebbisi, hâkimi, din gününün sahibi, hayatı insana bahşeden ve bahşettiği hayatın hesabını soracak olan Rahman ve Rahim Allah’a, Salat Allah’ın(cc) elçisi, önderimiz, liderimiz, örneğimiz Hz. Muhammed’e, Selam Allah’ın(cc) razı olduğu İslam mücadelesinde yerini almış tüm Mü’min kadın ve erkeklerin üzerine olsun.
Rabbimiz Teâlâ bizi yaratmış ve yeryüzüne göndermiş. Ama niye göndermiş? Bu soruyu hayatımızda bir kere de olsa sormuşuzdur. Ve aslında birçoğumuz bu sorunun cevabını biliyoruz. Yani dille söylüyoruz. Kime sorsak biz niye yaratıldık diye istisnalar hariç kulluk diyecektir. Evet, kulluk için yaratıldık, Allah’u Teâlâ’ya kul olalım diye yaratıldık, Allah’ın (cc) rızasını kazanabilmek için yaratıldık. Peki, bu rıza yolunda ilerlemenin şartları nelerdir? Allah’ın (cc) rızasını kazanmak kolay iş midir? Hepimiz biliyoruz ki nefsen zor olan bu iş aslında vicdanen en kolaydır. İslam’ı yaşam ve hâkimi Müslüman olmak yaşantısının en kolayı ve en güzelidir. Bugün İslam hakkıyla yaşanmadığı için toplumumuzun durumu içler acısı, dünya yaşanılmaz hale gelmiş. Kimse kimseye güvenemiyor, anne, baba çocuğunu, çocuk anne, babasını dışarı atıyor, sokaklara bırakıyor. Kimse kimsenin umurunda değil. Herkes bir bencil olmuş ki hep kendini, kendi menfaatini düşünmekte. Peki bu hale gelmenin sebebi kim kimler? Hemen etrafımıza bakalım, aynaya bakalım. Bu düzenin bu halde olmasının en baş sorumlusu benim, sensin, biziz. Çünkü birini düşünmek için insanda önce vicdan olması gerek, temiz vicdanların sesi iman olacak. İmanın göstergesi ve sonucu da Saadet-i dareyn olacak. Yani iki dünyada da huzur ve mutluluk. Nerden mi bilmiyorum? Saadet asrının o güzide insanlardan. Asrı Saadeti yaşayan Ashabın hayatında bu huzuru ve mutluluğu görüyoruz. Ahiret içinde birçoğunun cennetle müjdelendiğini biliyoruz. İşte onlar iman ettiler sonra da amel ettiler. Öyle ameller işlediler ki bugün evladını bile düşünmeyen anne, babaya, yaşlı, muhtaç ailesini sokağa atan vicdansızlara onlarca örnek vardır. Onlar da tabi ibret olana. Benim Ashabın hayatında olup da bizim hayatımızda olmayan ve aslında toplumumuzun kanayan yarası olan bir ahlaki değer olan fedakârlıkları çok dikkatimi çekmiştir. Bugünlerde slogan olan “Mutlu olmak için fedakâr olmak lazım” cümlesini onlara baktığımda anladım. Haydi, hep beraber bakalım, fedakârlık nedir, fedakar kimdir? Ben fedakâr mıyım? Sen fedakâr mısın? Asıl fedai kim? Asıl fedakârlık ne?
Fedakârlık; Arapça feda ve Farsça “kâr” kelimelerinin, birleşmesinden oluşan bir kavramdır. Eş anlamlısı; özveri. Türk dil kurumunun büyük Türkçe sözlüğünde özveri, bir amaç uğruna veya gerçekleştirilmesi istenen herhangi bir şey için kendi çıkarlarından vazgeçme anlamında kullanılmaktadır. Tanımda da görüldüğü gibi bir eylemin fedakârlık olması için eylemi yapanın kendi çıkarlarından vazgeçmesi gerekiyor.
Zekeriya Kandehlevi, Fezaili Amal adlı kitabında;
“Fedakârlık; kendi ihtiyacı olduğu halde malını kullanmada din kardeşini kendine tercih etmektir” demiştir. Tabi daha iyi anlamak için örneklere ihtiyacımız var değil mi? Ama günümüz de bunun örneğini bulmak çok zor, gelin yıldız olan ashaba bakıp bizler de onların ışıklarından faydalanalım ve ibret alalım.
İbnul Munzir’in Zeyd bin Erkam’dan naklettiğine göre;
Ensar; “Ey Allah’ın Rasulu! Medine’ye hicret eden (Muhacir) kardeşlerimizle Medine arazisini aramızda ikiye taksim et” dediler.
Rasulullah(sav); “Hayır! Lakin ihtiyaçlarını karşılayın, meyveleri taksim edin, arazi sizin arazinizdir.” Diye buyurdu.
Ensar; “Memnuniyetle” dediler.
Bakın bir tarafta Allah’ın (cc) rızasını kazanmak uğruna ailesini, malını, yurdunu, nefsini geride bırakan Muhacirler. Diğer tarafta da bunların o fedakârlıklarını görüp de onlara yardımcı olmak için ellerindekini ikiye bölen cömertler. Onlar öyle güzel şeyler yaptılar ki bizi yaratan Allah’tan (cc) onay ve övgü alanlar.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın (cc) adıyla;
“Daha önceden Medine’yi yurt edinip imanı kalplerine yerleştirenler, hicret edip kendilerine gelen Mü’minleri severler. Onlara verilen, ganimet mallarından dolayı içlerinde hiçbir çekememezlik duymazlar. İhtiyaç içinde olsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Nefsinin cimriliğinden korunmuş kimseler, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.”(Haşır Suresi 9. Ayet)
Bu ayet nazil oldu. Neden? Çünkü Allah(cc) için yapılan zerre iyiliği bile Allah Teâlâ karşılıksız bırakmıyor. Bu iyilik kendinden başkasına ise daha büyük mükâfat veriyor. Öyle bir iyilik yaptılar ki Allah(cc) onları ayetle tasdikledi. İlgincime giden bir nokta daha var ki ayette yapılan iyilik için yapanın gönlünde hiçbir çekememezlik olmamasıdır. Bugün ise maalesef bizler bir iyilik yapıp bin konuşuyoruz, hatta zaman geçiyor pişman oluyoruz o iyiliği yaptığımız için, dövünüyoruz, yeriniyoruz. Neden?
Karşımızdaki kişi bizim yaptığımız iyiliğin kıymetini bilmedi, bak benim sayemde buralara geldi ama hiç bize böyle olacağını ona bu iyiliği yapmasaydım beni bile geçti, bilseydim böyle olacağını ona bu iyiliği yapmazdım… gibi cümlelerle yaptığımız iyilikleri de Allah(cc) katında boşa çıkarıyoruz.
Sahabe de insandı onlar Peygamber de değildi. Bizden yaratılış olarak bir farkları yoktu. Ama fıtratta var değil mi? iyiliğin karşılığını beklemek sende olsun sende beklerdin diyorsunuz. Evet, maalesef belki de ben de olsam bende beklerdim ama zaten size kendimi örnek vermeyeceğim ki, size o güzide insanlardan iyiliğin karşısındaki tavırlarını söyleyeceğim.
Bakın bizler verdik diye üzülürken onlar aldık diye üzülüyorlardı.
Enens bin Malik (r.a.)’dan dinleyelim;
“Rasulullah(sav) Medine’ye gelince diğer muhacirler onun yanına gelip şöyle dediler. “Ey Allah’ın Rasulu, biz gelip yanlarına yerleştiğimiz bu kavimden çok olan malından daha çok harcayan ve az olan malından daha güzel yardım eden bir kavim görmedik. Bunlar bizim masraflarımızı yüklendiler. Öyle ki bizler, onların bütün sevapları tek başlarına alacaklarından korkar olduk”
Rasulullah (sav) buyurdu ki;
Onlar için Allah’a (cc) dua ettiğiniz ve onları övdüğünüz müddetçe bundan (size sevap kalmayacağından) korkmayın. ”(Tirmizi)
Ensar yaptığı fedakârlıktan dolayı karşıdan bir menfaat beklememekte, Muhacir ise mahcupluk yaşayıp onların sevaplarına ortak olmak istemekteler. Ne güzel bir medeniyet, ne güzel bir ahlak, ne güzel bir yaşam, arkadaşlık, kardeşlik örneği. Bizler de bugün bu anlayışta olsak bu kadar kavga, sıkıntı, hastalık olur mu hiç?
Bugün ise veren de rahatsız alan da. Kimse mutlu değil kimse huzurlu değil. Nedir bu çirkinliğin kaynağı bir soralım aklımıza, nasıl düzelir bu sistem, bu rezalet soralım vicdanlarımıza!
Daha bitmedi fedakârlık örnekleri inşaAllah bir dahaki yazımızda paylaşmak duasıyla.
Velhamdulillahi Rabbil Alemin.