EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 61. VE 69. AYETLER ARASI
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
61- Size geldiklerinde: “İnandık” derler. Oysa onlar küfürle girmişlerdir ve yine onunla çıkmışlardır. Allah, gizli tutmakta olduklarını daha iyi bilir.
62- Onlardan çoğunun günahta, düşmanlıkta ve haram yiyicilikte çabalarına hız kattıklarını görürsün. Yapmakta oldukları ne kötüdür.
63- Bilgin-yöneticileri (Rabbaniyyun) ve yüksek bilginleri (Ahbar) , onları, günah söylemelerinden ve haram yiyiciliklerinden sakındırmalı değil miydi? Yapmakta oldukları (bu tür sanat çabaları) ne kötüdür.
64- Yahudiler: “Allah’ın eli sıkıdır”(92) dediler. Onların elleri bağlandı(93) ve söylediklerinden dolayı lanetlendiler.(94) Hayır; O’nun iki eli açıktır, nasıl dilerse infak eder. Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve küfürlerini artıracaktır.(95) Biz de onların arasına kıyamet gününe kadar sürecek düşmanlık ve kin salıverdik. Onlar ne zaman savaş amacıyla bir ateş alevlendirdilerse Allah onu söndürmüştür. Yer yüzünde bozgunculuğa çaba harcarlar. Allah ise bozguncuları sevmez.
65- Eğer, Kitap Ehli iman edip sakınsalardı, elbette onların kötülüklerini örter ve onları ‘nimetlerle donatılmış’ cennetlere sokardık.
AÇIKLAMA
92. Arapça bir deyime göre, ‘elleri zincirlenmiş’ kimse, son derece cimri bir kişidir. Bununla Yahudilerin demek istediği, Allah’ın cömert olmayı bıraktığıydı. Yahudiler yüzyıllarca en bayağı durumlara düştükten ve tüm ulusal kurtuluş ümitlerini yitirdikten sonra, kaybolmuş şanları için yas tutmaya ve kendileri karşı cimrilik gösteriyor diye Allah’ı suçlamaya başladılar. İçlerindeki beyinsizler, “Allah öylesine sıkılaştı ki, hazinelerin kapılarını bize karşı kapattı. Bizim için belâlâr ve felâketlerden başka yanında hiçbir şeyi kalmadı.” demeye kadar gittiler.
Bu tavır yalnızca Yahudilere has değildir. Başka toplumlardaki beyinsiz kişiler de Allah’a dönmek yerine, başlarına bir felâket geldiğinde böylesi günah sözleri söylerler.
93. Yani bizzat kendileri öylesine cimrileştiler ki, cimrilik ve dar düşüncelilikleri birer atasözü haline geldi.
94. Eğer cahilce sözleriyle Allah’ı cömertliğe itmek istiyorlarsa, amaçlarında kötü bir başarısızlığa uğradılar. Günah ve akılsızca sözlerinin sonucunda Allah’ın lânetine uğrayıp, nimet ve rahmetinden yoksun kaldılar.
95. Yahudiler üzerinde istenilen etkiyi yapmak yerine, Allah’ın sözü sağır kulaklara çarptı. Bu yüzden, bundan hiçbir ders almadılar ve inatla Hakk’a karşı çıkmaya başladılar. Yanlışlarını ve kötülüklerini düzeltip, yollarını doğrultacaklarına kimse duymasın diye bu sözü bastırmak için büyük çabalar harcadılar. Böylece kendi iyilikleri ve insanlığın iyiliği için Allah’ın Hz. Muhammed’e (s.a) indirilmiş olan sözü üzerlerinde hiçbir etki yapmadı, aksine çoklarının isyanı ve küfrünü artırdı.
66- Ve eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve kendilerine Rabblerinden indirileni (Kur’an’ı) ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (sayısız nimeti) yiyeceklerdi.(96) İçlerinde aşırı olmayan (mutedil) bir ümmet vardır. Onlardan çoğunun yapmakta oldukları ise ne kötüdür!.
67- Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer (bu görevini) yapmayacak olursan, O’nun elçiliğini tebliğ etmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz, Allah, kâfir olan bir topluluğu hidayete eriştirmez.
68- De ki:”Ey kitap Ehli, Tevrat’ı, İncil’i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça(97) hiç bir şey üzerinde değilsiniz.” Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve küfürlerini arttıracaktır.(98) Sen de kâfirler topluluğuna karşı üzüntüye kapılma.
69- Gerçek şu ki, iman edenlerle Yahudiler, Sabiîler ve Hıristiyanlardan Allah’a, ahiret gününe inanan ve salih amellerde bulunanlar; onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olacak değildirler.(99)
AÇIKLAMA
96. Bu kesin anlamlı cümle Musa Peygamber’in (a.s) Levililer 26 ve Tesniye 28’de yer alan konuşmasına işaret etmektedir. Bu konuşmasında İsrailoğulları’nı uzun uzun uyarmıştı: “Eğer O’nun bütün hükümlerini dikkatle yerine getirir…seniz, o zaman Rabbiniz sizi yeryüzünün tüm uluslarının üzerine çıkaracak ve tüm nimetleri üstünüze inecektir.” Fakat, “Eğer Allah’ın sözünü dinlemez, hükümlerine ve koyduğu kurallara kayıtsız kalırsanız… o zaman da her türlü lanetler, felaketler ve kıtlıklar inecektir üzerinize… Ebedi olan, sizi düşmanlarınızın karşısında bozguna uğratacaktır.”
97. “Tevrat ve İncil’i ikame etmek”, öğretilenleri içtenlikle izlemek ve bunlarda ortaya konan hayatı yaşamaktır.
Bu noktada, Kitab-ı Mukaddes’in iki tür yazıyı içerdiği hatırda tutulmalıdır. İçerisindeki bazı bölümler Yahudi ve Hıristiyan bilginlerce eklenmiştir. Kur’an’ın bunların gözetilmesini istemediği açıktır. Fakat, Kitab-ı Mukaddes’te Allah’ın emirleri veya Hz. Musa, Hz. İsa ve diğer peygamberlerin (Allah’ın selâmı hepsinin üzerine olsun) sözleri olarak geçen bölümler de vardır. Kur’an kendisiyle bu bölümdeki öğretiler arasında herhangi bir farklılık olmadığından, bunların gözetilmesini ister. Her ne kadar Kitab-ı Mukaddes’in bu bölümleri de sağlam kalamamış; çevirmenler, yorumcular vs. tarafından yerli-yersiz oraya buraya çekilmişse de, yine bunlar Kur’an’ın ortaya koyduğu aynı temel iman ilkelerini ortaya koyar ve insanı Kur’an’ın öngördüğü aynı hayat biçimine sevkeder. Bu nedenle açıktır ki, eğer Yahudiler ve Hıristiyanlar Allah’a imân etmiş ve Kitab-ı Mukaddes’teki peygamberlerine gönderilmiş bu öğretileri izlemiş olsalardı. hiç kuşkusuz Hz. Muhammed’in (s.a) gönderildiği zaman, doğrudan bir ümmet halinde bulunur ve önceki kitaplarda yer alan mesajın aynısını içeren Kur’an’ı hemen kabul ederlerdi. Yine, Hz. Peygamber’i (s.a) izlemede de hiçbir güçlükle karşılaşmamalıydılar. Çünkü ortada dinlerini değiştirme diye bir şey söz konusu değildi; önceden gittikleri yolda devam edeceklerdi, o kadar.
98. Allah’ın Rasûlüne indirdiği, onların isyanını ve küfrünü artıracaktır. Çünkü onu serinkanlılıkla ve selim bir kafayla karşılamak yerine, inatla karşı çıkmaktadırlar.
99. Bkz. Bakara: 62, an:80.