sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 180. VE 184. AYETLER ARASI

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA AL-İ İMRAN SURESİ 180. VE 184. AYETLER ARASI
27.11.2019
674
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

 

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

180- Allah’ın lütuf olarak bağışladığı şeylerde cimrice davrananlar sakın bu tutumlarının kendileri hesabına hayırlı olduğunu sanmasınlar. Tersine bu, onlar hesabına kötüdür. Cimrilikle yanlarında tuttukları mal kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yeryüzünün mirası Allah’a aittir. Hiç kuşkusuz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

181- “Allah fakir, biz ise zenginiz” diyenlerin sözünü Allah işitti. Gerek bu sözlerini ve gerekse sebepsiz yere peygamberleri öldürmelerini hesaplarına yazacak ve onlara “Kavurucu azabı tadın bakalım” diyeceğiz.

182- Bu kendi elleriniz ile yaptıklarınız yüzündendir. Yoksa Allah’ın, kullara haksızlık etmesi kesinlikle söz konusu değildir.

183- “Ateşin yakıp yiyeceği bir kurban mucizesi göstermedikçe hiçbir peygambere inanmayalım diye Allah bize kesin direktif verdi” diyenlere de ki; “Benden önce size açık belgeler getiren ve sözünü ettiğiniz mucizeyi gösteren peygamberler geldi. Eğer doğru söylüyorsanız, onları niçin öldürdünüz?”

184- Bunlar eğer seni yalanlıyorlarsa (bilesin ki) senden önce açık mucizeler, sayfalar ve aydınlatıcı kitap getiren birçok peygamberi de yalanlamışlardı.

Bu bölümdeki ilk ayette kimlerin kastedildiğine, cimrilikten ve kıyamet günündeki sonuçtan sakındırıldığına ilişkin güçlü bir rivayet söz konusu değildir. Ancak ayetin burada yer alması kendisinden sonra gelen yahudiler hakkındaki ayetlerle ilgili olduğu görüşünü desteklemektedir. Çünkü “Allah fakirdir biz ise zenginiz” diyen -Allah kahretsin- onlardır. “Ateşin yakıp yiyeceği bir kurban mucizesi göstermedikçe hiçbir peygambere inanmayalım diye Allah bize kesin direktif verdi.” diyen yine onlardır.

Anlaşılıyor ki, ayetlerin bütünü, yahudilerin Resulullah’la vardıkları anlaşmadan doğan malî sorumluluklarını yerine getirmeye çağırılması, bir de Resulullah’a (salât ve selâm üzerine olsun) iman edip Allah yolunda infak etmeye davet edilmeleri üzerine nazil olmuştur.

Bu tehditvâri sakındırma, yahudilerin Muhammed’e (salât ve selâm üzerine olsun) iman etmemelerindeki bahanelerini ortaya çıkarmak için olduğu kadar yüce Allah’a karşı takındıkları edepsiz tavra bir cevap olup bahanelerini yalanlamak için de nazil olmuştur. Beraberinde, kendisinden önceki peygamberlerin kavimlerinden gördüklerinin anlatılması ile onların yalanlamaları karşısında peygambere bir destekte inmiştir. Bu peygamberler arasında İsrailoğulları’nın tarihinde bilindiği gibi, kendilerine kanıtlar ve mucizeler getirdikleri halde yahudiler tarafından öldürülen Beni İsrail peygamberleri de yer almaktadır.

“Allah’ın lütuf olarak bağışladığı şeylerde cimrice davrananlar sakın bu tutumlarının kendileri hesabına hayırlı olduğunu sanmasınlar. Tersine bu, onlar hesabına kötüdür. Cimrilikle yanlarında tuttukları mal, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yeryüzünün mirası Allah’a aittir. Hiç kuşkusuz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”

Ayetin anlamı geneldir.. Sorumluluklarını yerine getirmekte cimrilik yapan yahudileri kapsadığı gibi onların dışında Allah’ın lütfundan verdiği şeylerde cimrilik yapan ve bu cimriliğin, malları koruması ve infakla heder olmasını önlemesi bakımından hayırlı olduğunu sanan herkesi kapsamaktadır.

Kur’an ayeti onları bu yanlış zandan sakındırmakta ve biriktirdikleri şeylerin kıyamet günü ateş şeklinde boyunlarına geçirileceğini bildirmektedir. Bu korkunç bir tehdittir. İfade,onların “Allah’ın lütfundan verdiği şeylerde cimrilik…” yaptıklarını zikrederken, cimriliğin kötülüğünü daha bir arttırmaktadır.. Çünkü onlar, aslında kendilerine ait olmayan bir malda cimrilik yapmaktadırlar. Bu dünyaya derileri de dahil hiçbir şeye sahip olmadan gelmişlerdir. Yüce Allah lütfundan onlara vermiş, onları zenginleştirmiştir.. Ancak Allah lütfundan verdiği şeyleri infak etmelerini isteyince Allah’ın lütfunu hatırlamadılar bile. Az bir şey infak etmekle cimrilik yaptılar. Biriktirdikleri şeylerin kendileri için hayırlı olduğunu sandılar. Aslında bu korkunç bir kötülüktür… Üstelik onlar -bütün bunlardan sonra- mallarını geride bırakıp gideceklerdir. Herşeyin varisi de Allah’tır. “…Göklerin ve yeryüzünün mirası Allah’a aittir” Bütün biriktirdikleri kısa bir süre içindir. Sonra da hepsi Allah’a dönecektir. Sadece Allah rızası için infak ettikleri kalacaktır onlara, biriktirdikleri ise kıyamet günü boyunlarına geçirilecek ve O’nun katında kendileri için bekletilecektir.

Ardından, Allah’ın lütuf olarak verdiği malı ellerinde bulunduran, böylece kendilerinin Allah’tan daha zengin olduklarını, O’nun mükafatına ve kendi yolunda (ki bunu kendisinden bir lütuf ve kendilerine verilen güzel bir borç olarak nitelendirmektedir.) infak edenlere vaadettiği “kat kat” arttırmasına ihtiyaçlarının olmadığını sanan yahudiler kınanmaktadırlar. Çünkü onlar, küstahça şöyle diyorlardı: “Allah’a ne oluyor ki malımızdan kendisine borç vermemizi istiyor! Buna karşılık da “kat kat” vereceğini vaadediyor. Oysa faizden ve “kat kat” arttırmaktan nehyeden O’dur.” Kuşkusuz bu küstahlıktan ve Allah’a karşı edepsiz bir tavır takınmaktan kaynaklanan bir kelime oyunudur.

“Allah fakirdir, biz ise zenginiz’ diyenlerin sözünü Allah işitmiştir. Gerek bu sözlerini ve gerekse sebepsiz yere peygamberleri öldürmelerini hesaplarına yazacağız, ve onlara `kavurucu azabı tadın bakalım’ diyeceğiz.”

“Bu, kendi elleriniz ile yaptıklarınız yüzündendir. Yoksa Allah’ın, kullara haksızlık etmesi kesinlikle söz konusu değildir.”

Yahudilerin ilahi hakikate ilişkin kötü düşünceleri, tahrif edilmiş kitaplarında yaygındır. Ancak buradaki düşünceleri, kötü düşünce ve edepsiz tavır bakımından son derece aşırıdır. Bu yüzden peşi sıra gelen bu tehditleri hak etmektedirler.

“…dediklerini.. yazacağız.”

Onları hesaba çekmek için. O terk edilecek, unutulacak ya da boş verilecek değildir… Bunun yanında geçmiş günahlarının tescili de söz konusudur; -bu günahlar bütün ırkların, soyların günahını içermektedir- çünkü onlar, günah ve isyanda bir bütündürler.

“…Sebepsiz yere peygamberleri öldürmelerini…”

İsrailoğulları’nın tarihi, peygamberleri öldürmelerine ilişkin günahların silsilesini bildirmektedir. Son olarak da Mesih’i (selâm üzerine olsun) öldürmeye kalkışmışlardı. O’nu öldürdüklerini iddia ederek bu korkunç cürümle övünmektedirler:

“Kavurucu azabı tadın bakalım diyeceğiz.”

İfadedeki (Harik) kelimesinden, azabın müthişliği ve korkunçluğu amaçlanmaktadır. Ayrıca azap sahnesinin; heybeti, alevi ve kavuruculuğuyla somutlaştırılması kastedilmektedir. Kuşkusuz bu, haksız yere peygamberleri öldürerek o iğrenç suçu işlemenin ve “Allah fakirdir, biz ise zenginiz” gibi çirkin bir söz sarf etmenin cezasıdır.

“Bu, yaptıklarınızın karşılığıdır.”

Uygun bir cezadır bu. Herhangi bir haksızlık ya da kabalık söz konusu değildir.

“.. Yoksa Allah kullarına asla zulmetmez”

İfadedeki “Abd (kul)” kelimesi onların gerçek durumlarını ortaya koymaktadır. Yüce Allah’a kıyasla, kullardan birer kuldurlar sadece. Bu ifade, bir kulun “Allah fakirdir biz ise zenginiz” demesinde ve peygamberleri öldürmesindeki cürmün ve edepsiz tavrın kötülüğünü daha da arttırmaktadır.

“Allah fakirdir, biz ise zenginiz” diyenler ve peygamberi öldürenler -kendi iddialarına göre- sunacakları bir kurban getirmedikçe, bazı İsrailoğulları peygamberlerinin gösterdiği gibi mucize gerçekleşip ateş kurbanı yemedikçe herhangi bir Resule inanmayacaklarını söyleyenler yahudilerdir. Allah emrettiği için Muhammed’e (salât ve selâm üzerine olsun) inanmadıklarını iddia ediyorlardı. Muhammed de bu mucizeyi göstermeyeceğine göre sözlerinde durmalıymışlar. (!)

İşte burada Kur’an tarihsel olguyu yüzlerine vurmaktadır. İstedikleri mucizeyi ve Allah’ın apaçık ayetlerini getirdikleri halde peygamberleri öldürenler bunlardır…

“Ateşin yakıp yiyeceği bir kurban mucizesi göstermedikçe hiçbir peygambere inanmayalım diye Allah bize kesin direktif verdi’ diyenlere de ki; `Benden önce size açık belgeler getiren ve sözünü ettiğiniz mucizeyi gösteren peygamberler geldi. Eğer doğru söylüyorsanız, onları niçin öldürdünüz?”

Bu, yalanlarını, vehimlerini, küfürde ısrarlarını, sonra da övünüp Allah’a iftira etmelerini ortaya çıkaran kuvvetli bir yüzleştirmedir.

Ayet-i kerime burada, teselli etmek, yardım etmek, onlardan gördüğü şeylerin asırlar boyu gelmiş geçmiş peygamber kardeşlerinin karşılaştığı şeylerin benzerleri olduklarını bildirerek rahatlaması için Resulullah’a (salât ve selâm üzerine olsun) ,yönelmektedir:

“Bunlar eğer seni yalanlıyorlarsa (bilesin ki) senden önce açık mucizeler, sayfalar ve aydınlatıcı kitap getiren birçok peygamberi de yalanlamışlardı.”

Yalanlanan ilk elçi O değildir… Ard arda gelen uluslar -özellikle yahudiler kendilerine kanıtlar, mucizeler, -Zebur gibi- ilahi direktifleri içeren sahifeler ve Tevrat ile İncil gibi aydınlatıcı kitabı getiren elçileri de yalanlamışlardır. İçindeki yorgunluk ve meşakkate rağmen, Resul ve Risaletin yolu budur. Gerçek yol sadece budur.

Bundan sonra ayetlerin akışı müslüman kitleye yönelmekte, üzerine düşmeleri ve uğruna feda olmaları gereken değerlerden, yoldaki dikenlerden, yorgunluk ve acılardan söz etmekte; onlara sabır, takva, direnç ve dayanıklılık telkin etmektedir.

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.