SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA NİSA SURESİ 100. AYET
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
100- Kim Allah yolunda göç ederse bir çok barınak ve elverişli geçim imkanları bulur. Kim Allah ve peygamber uğruna evini-barkını bırakıp göç ederse de sonra bu yolda ölüme yakalanırsa onun mükafatı Allah’ın güvencesi altındadır. Hiç şüphesiz Allah affedici ve merhametlidir.
Kur’an’ın ilahî metodu, hicretin doğurduğu tehlikelerle yüzyüze gelen ruhun çeşitli korkularını gidermektedir. O şartlarda ortaya çıktıkları gibi her zaman için ya bizzat ya da benzeri şekillerde ortaya çıkan korkuları…
Kur’an insan ruhunu gayet açık ve net bir şekilde ele almaktadır. Korkuyu hiç gizlemiyor. -Aralarında ölüm tehlikesi de olmak üzere- hiçbir tehlike konusunda yanıltmıyor. Aksine başka gerçekleri söyleyip yüce Allah’ın garantisiyle güven duygusunu yerleştiriyor.
Bir kere, Kur’an-ı Kerim; hicret kavramını öncelikle “Allah yolunda” olmasıyla sınırlandırmaktadır. İslâm’a göre geçerli olan hicret budur. Bol mal elde etmek veya zorluklardan kurtulmak yahut zevk ve şehvetlere ulaşmak ya da hayatın herhangi bir nimetine kavuşmak için hicret etmek İslâm nazarında geçersizdir. Kim bu şekilde -Allah yolunda- hicret ederse kurtuluş, rızık ve yaşama fırsat ve yollarından yoksun olmaksızın ve yeryüzünde bir darlığa düşmeksizin bir genişlik ve serbestlik bulur.
“Kim Allah için göç ederse yeryüzünde birçok barınak ve elverişli geçim imkânları bulur.”
Yaşamanın ve rızık bulma imkanının herhangi bir toprak parçasında bulunmakla elde edileceği belli şartlara bağlı bulunduğundan, belirgin ortamlarla ilişkili olduğu ve insanda bunları bırakmakla yaşama imkanının olamayacağı hissini uyandıran, insan ruhunun zaaf, ihtiras ve cimriliğidir.
İşte vicdanları aşağılanma ve haksızlığı kabullenmeye iten, dinlerinden dönmeye zorlanmaları karşısında susmalarına yol açan sonra da meleklerin “kendilerini zulme mahkum edenler” olarak canlarını aldığı kişilerin varacağı bu kötü sonuçla yüzyüze gelmelerine neden olan; rızık, yaşamak ve kurtuluşun gerçek sebeplerine ilişkin bu düzmece düşüncedir.
Oysa yüce Allah, kendisi uğruna hicret edenlere vaad olunan gerçeği bildirmektedir. Kuşkusuz hicret eden, Allah’ın toprağında serbestlik ve genişlik bulacaktır. Gittiği her yerde kendini yaşatanın ve rızık verip kurtaranın yüce Allah olduğunu görecektir.
Fakat ecel, Allah yolunda hicret yolculuğu esnasında gelebilir. -Surenin akışında daha önce de değinildiği gibi- ölümün görünen sebeplerle hiç bir ilişkisi yoktur. Belirlenen zamanı gelince meydana gelmesi kesin olan bir olgudur ölüm. Zamanı geldiğinde insanın evinde oturuyor olması ya da göç halinde olması durumu değiştirmez. Çünkü ecelin öne alınması ya da geciktirilmesi mümkün değildir.
Bununla beraber insan ruhunun kendine özgü düşünceleri ve görünen şartlardan etkilenmesi de söz konusudur. Kur’an’ın metodu bunları göz önünde bulundurup öylece tedavi yönüne gitmektedir. Allah ve Resulü uğruna hicret etmek amacıyla evinden ilk adımını attığı andan itibaren mükafatın Allah’ın katında tahakkuk ettiğini bildirerek yüce Allah’ın güvencesini telkin etmektedir.
“…Kim Allah ve peygamber uğruna evini-barkını bırakıp göç eder de sonra da bu yolda ölüme yakalanırsa onun mükafatı Allah’ın güvencesi altındadır.”
Bütün mükafatı… Hicret ve yolculuk mükafatı, İslâm ülkesine varıp islami bir hayat yaşama mükafatı… Artık Allah’ın güvencesinden sonra başka güvence aranır mı?
Bunun yanında, günahların bağışlanacağını hesapta merhamet edileceğini içeren bir başka güvence de yer almaktadır. Bu da ilk alışverişe ek bir mükafattır.
“…Hiç şüphesiz Allah affedici ve merhametlidir.”
Kuşkusuz bu kârlı bir alışveriştir. Hicret eden daha ilk adımda yani Allah Resulü uğruna hicret etmek amacıyla evinden çıkıp attığı ilk adımdan itibaren büyük bir kazanç elde etmektedir. Ölümse aynı ölümdür. Ertelenmesi mümkün olmayan zaman geldiğinde vuku bulacaktır kuşkusuz. Hicret etmek yahut evde oturup kalmakla hiçbir ilgisi yoktur.
Şayet hicret eden evinde oturmuş olsaydı yine de ölüm belirlenen süresinde meydana gelecekti. O zaman da kârlı alışverişi kaybedecekti. Ne bir mükafat, ne bir bağışlanma ne de merhamet söz konusu olmayacaktı. Hatta melekler kendini zulme mahkum etmiş biri olarak canını alacaktı.
İki alışveriş birbirinden ne kadar da uzak.
Varılan sonuçlar ne kadar da farklı.
Bu derste -şimdiye kadar- sunduğumuz ayetlerden birtakım değerlendirmeler çıkarmış bulunuyoruz. Dersin geri kalan kısmını ve içerdiği konulara geçmeden önce bu değerlendirmeleri özetle aktaralım.
- a) Bir kere, Allah yolunda cihad etmekten ve cihad eden müslüman saffa katılmaktan geri kalmanın İslâm nazarında ne denli nefret uyandırıcı bir olay olduğunu görüyoruz. Ancak, hicret etmek için bir plan kurmak ya da çıkar yol bulmak konusunda çaresiz olanlardan ve yüce Allah’ın mazeretini kabul ettiği kimseler bu hükmün dışındadırlar.
- b) İslâm inancında, İslâm düzeninde ve bu ilahî metodun pratik gereklerinde cihad unsurunun derinliğinin ve köklülüğünün boyutlarını görüyoruz. Öyle ki Şia mezhebi cihadı İslâm’ın bir şartı saymıştır. Her ne kadar “İslâm beş esas üzerine kurulmuştur” hadisinde cihaddan söz edilmese de bu görüşlerini destekleyen bir çok hüküm ve pratik yorumdan güç almaktadırlar. Ayrıca cihad emrinin kesinliği, canlılık dolu İslâmî hayatta bu unsurun köklülüğü ve her zaman ve her yerde ortaya çıkan zorunluluğu -zorunluluk fıtrî gerekçelere dayanmaktadır, geçici koşullara değil.- bütünüyle bu unsurun ciddiyet ve köklülüğüne ilişkin bu derin bilinci desteklemektedir.
- c) Aynı şekilde insan ruhunun aynı ruh olduğunu görüyoruz. En iyi dönemlerde ve en hayırlı toplumlarda bile zorluklar karşısında gerilediğini, tehlikeleri görünce korkuya kapıldığını, engellerle karşılaşınca, tembelleştiğini görüyoruz. Bu gibi durumlarda, tedavi yönteminin bu nefisler konusunda ümitsizliğe kapılmak, olmadığını, Kur’an’ın, ilâhî ve hikmetli metoduna uygun olarak, aynı anda onlar( harekete geçirmenin, cesaretlendirmenin, sakındırmanın ve kendilerine güvenmelerini sağlamanın geçerli yol olduğunu görüyoruz.
- d) Son olarak, bu Kur’an’ın hayatın realitesini nasıl karşıladığını, müslüman topluma nasıl önderlik yaptığını başta insan ruhu, fıtrî özellikleri ve cahiliyeden kaynaklanan tortuları olmak üzere çeşitli alanlarda bu toplumla birlikte nasıl savaşa giriştiğini görüyoruz. insanları Allah’a davet etmek suretiyle hayatın ve ruhun realiteleriyle yüzyüze gelen bizlerin Kur’an’ı ne şekilde okuyup uygulamamız gerektiğini de görüyoruz.
CİHAD VE NAMAZ
Bundan sonra ayetlerin akışı, kafirlerin kendilerini esir alıp dinlerinden döndürmeye çalışacaklarından korktukları durumlarda, hicret edenlere ya da cihad veya ticaret amacıyla yola çıkanlara tanınan bir kolaylığa değinmektedir. Bu; kafirlerin baskısından korksun-korkmasın mutlak anlamda yolculara verilen namazı kısaltma izninin dışında verilen bir namazı kısaltma iznidir ve bu özel bir izindir.