sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 185. VE 192. AYETLER ARASI

EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA ARAF SURESİ 185. VE 192. AYETLER ARASI
27.02.2020
588
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

185- Onlar, göklerin ve yerin ‘bağımlı olduğu egemenliğe ve sünnete (melekût) ,’ Allah’ın yarattığı şeylere(143) ve ihtimal (verip) ecellerinin pek yaklaştığına bakmıyorlar mı?(144) Bundan sonra onlar artık hangi söze inanacaklar?
186- Allah’ın saptırdığı kimseye artık hidayet verecek yoktur. Ve onları tuğyanları içinde şaşkınca dolaşır bir durumda bırakıverir.
187- Saatin (kıyametin) ne zaman demir atacağını (gerçekleşeceğini) sorarlar. De ki: “Onun ilmi yalnızca Rabbimin katındadır. Onun süresini O’ndan başkası açıklayamaz. O, göklerde ve yerde ağırlaştı. O, size apansız bir gelişten başkası değildir.” Sanki sen, ondan tümüyle haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki: “Onun ilmi yalnızca Allah’ın katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler.”
188- De ki: “Allah’ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı.(145) Ben, iman eden bir topluluk için, bir uyarıp-korkutucu ve bir müjde vericiden başkası değilim.”

AÇIKLAMA

143. Burada “refik” ile kastedilen Hz. Peygamber’dir. Bu sorular, refikleri Hz. Muhammed (s.a) için “Eğer aklî bir dengesizlikten muzdarip olmasaydı kendisine böyle bir “mesaj” verilmiş olmazdı” demeleri töhmetini çürütmek için ileri sürülmüştür. Bu şahıs onların aralarında doğup büyememiş miydi? Allah tarafından gönderildiğini ilân etmeden önce onların bir arkadaşı değil miydi? Bu sorular onlara üzerinde düşünmeleri için sorulmuştur. Aralarında geçirdiği bütün bu yıllar boyunca onlar, onu aklı selim ve iyi huylu birisi olarak tanımışlardı. Binaenaleyh, onların Hz. Muhammed’i (s.a) aklı başında olmayan biri diye itham etmelerini, peygamberliğinden önce söylediği şeylerden dolayı değil, bilâkis, bizzat bir peygamber olarak söylediği hususlar yüzünden olduğu aşikardır. Bundan dolayı, Hz. Muhammed’in (s.a) mesajından anlamsız, gerçek dışı olarak gördükleri herhangi bir noktayı açıkça göstermeye çağrılmaktalar. Şayet onlar, göklerin ve yerin son derece mükemmel düzeninin şahaneliği üzerinde iyice düşünmüş olsalardı, ya da Allah’ın yaratıklarından herhangi birini yakından inceleselerdi, kainatın bütün bir sisteminin, ve hatta mahlukatın en ufak bir parçasının dahi O’nun mesajının gerçekliğinin açık bir delili olduğunu anlayacaklardı. Çünkü bütün bunlar “şirki” giderecek, Allah’ın Birliğini ispatlayacak, insanları O’na kul olmaya davet edecek, insanlarda sorumluluk duygusunu canlandıracaktı. Ve işte onların kardeşinin va’z ettiği de buydu zaten
144. Bu, şu demektir: “Onlar, hiç kimsenin tam olarak ne zaman öleceğini bilmediğini, ve bu nedenle de ömür sermayesini en iyi şekilde kulanmaları, tövbe etmeleri ve kendilerini ıslah etmeleri gerektiğini, yoksa çok ciddi sonuçlarla karşılacaklarını bile farketmiyorlardı.”
145. Yani, tam olarak kıyametin saatini size söyleyemem, çünkü ben de gayb hakkında birşey bilmiyorum. Gelecek hakkında herhangi bir bilgiye sahip olsaydım, daha önceden sakınmam mümkün olacağından herhangi bir kötü şeyden zarara uğramazdım ve yine önceden bilgim olması nedeniyle de, bazı şeylerden de birçok faydalar elde ederdim. Bundan dolayı, sadece benim peygamberliğimi ölçmek için onun hakkında sorular sormaya kalkışmanız sizin hesabınıza bir ahmaklıktır.”

189- O, sizi tek bir nefisten yarattı ve kendisiyle durulup-yatışması için ondan da eşini var etti. Onu (eşini) örtüp-bürüyünce, o da bir yük yüklendi ve bununla (bir süre) gezindi. Nitekim ağırlaşınca, ikisi Rableri olan Allah’a dua ettiler: “Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız.”
190- Ama O, onlara (Adem’in çocukları erkek ve kadınlara) salih (bir çocuk) verince, kendilerine verdiği şey konusunda ona ortaklar kılmaya başladılar. Allah, onların şirk koşmakta olduklarından yücedir.(146)
191- Kendileri yaratılıp dururken, hiç bir şeyi yaratamıyan şeyleri mi ortak koşuyorlar?
192- Oysa (bu şirk koştukları güçler ve nesneler) ne onlara bir yardıma güç yetirebilir, ne kendi nefislerine yardım etmeğe.

AÇIKLAMA

146. Bu bölüm, çocuklarının doğumu olayında, putperest Arapların Allah’a ortak koşuşlarını tenkit etmektedir. İlk insan ve eşinin, Allah tarafından var edildiği hatırlatıldığında, onlar bunu reddedemediler.
Ayrıca bu ilk çiftten sonra da insanların doğumlarını düzenleyenin yine O olduğunu ve yine Onun iradesiyle kadının hamile kaldığını, en mükemmel biçimde ana rahminde çocuğu beslediğini ve vakti gelince de onu sağlam bir vücut ve çeşitli kabiliyetlerle mücehhez kılarak sağlam bir akıl ve sağlıklı bir vücutla dünyaya getirenin yine o Allah olduğunu biliyorlardı. Bütün bunların, sadece Allah’ın güç ve kudretiyle meydana geldiğini inkâr etmiyorlardı. Eğer Allah dilerse kadının rahminde bir maymun, bir yılan yada başka bir hayvan yaratabilirdi. Rahimdeki çocuğun şeklini bozar, akıl ve beden bakımından eksik ve sakat yaratabilirdi. Ayrıca da onlar, Allah’ın yaratıklarında herhangi bir değişiklik yapacak güce sahip hiçbir varlığın olmadığını da biliyorlardı. Bu nedenle hamilelik devri süresinde beslenen bütün umutlar ve eli ayağı düzgün bir çocuğun doğması için yapılan bütün dualar hep Allah’a müteveccihti. Fakat ne kötü bir tesadüftür ki, putperestler olduğu kadar müminler de, çocuk dünyaya geldikten sonra, bu tutumlarını değiştirirler ve Allah’a şükür edeceklerine, teşekkürlerini bazı tanrılara veya tanrıçalara veya azizlere veya benzerlerine sundular ve yeni doğan çocuklarına şirk kokusu bulunan “Hüseyin Bahş” (Hüseyin’in bahşettiği) , “Pir Bahş” (Pirin bahşettiği) ” veya “Abdur-Rasûl” (Rasûlun kulu) “Abdul-Uzza” (Uzza’nın kulu) , “Abduş-Şems” (Güneşin kulu) ve benzeri adlar verdiler.
Bu kısmın olabildiğince açık olmasına rağmen, zayıf rivayetlerin desteklediği yanlış bazı anlayışlar ortaya çıkmıştır. Başlangıçtaki ilk erkek ve dişinin (Hz. Adem ve Havva) zikri ve hemen ardından da başka bir erkek ve bir kadının mevzu bahis oluşu her iki çiftin de aynı çift oldukları şeklinde bir karışıklık doğurmuştur. Bundan dolayı, bazı müfessirler, bahsi geçen erkeğin Adem, hamile kalan kadının da Havva olduğunu ve rahimde iken çocuk için Allah’a duada bulunduklarını, fakat çocuk dünyaya gelince bu lütuf hususunda başkalarını Allah’a ortak koştuklarını söylemektedirler. Sonra da, zayıf hadislerin yardımıyla bu konuda bütün bir hikâye icat etmişlerdir. “Hz. Havva’nın birkaç çocuğu doğumdan hemen az sonra ölünce, Şeytan, çocuklardan birinin doğumu anında O’na yaklaşarak “Eğer doğacak çocuğa, “Abdul-Haris” (Şeytan’ın kulu) ismini verirsen o kurtulacak’ diyerek Hz. Havva’yı kandırdı.” Bu tür bazı rivayetleri Yüce Peygamber’e (s.a) dayandırmaları tümüyle esef vericidir. Fakat gerçek şu ki; bütün bu hadisler sahih olmayıp ne yer aldıkları metin içinde ve ne de Kur’an ifadesiyle desteklenmektedirler.
Kur’an-ı Kerim, bir erkek ve bir kadının beraberliğinin bir neticesi olarak dünyaya gelen çocuklarının gerçek yaratıcısının Allah olduğunu bizzat bildikleri halde, doğumda başka şeyleri Allah’a ortak koşan putperestleri eleştirmektedir. İşte bu sebeple, onlar doğacak çocuğun kusursuzluğundan emin olmadıkları için, çocuğun sağ-salim doğması noktasında Allah’tan yardım isterler, fakat, sağlam bir çocuğun rahatça dünyaya gelişinden sonra da minnettarlık hisleri ve ikramlarla başka şeylere yönelirlerdi. Böylece, burada davranışlarından dolayı sadece belli bir erkek ve kadın değil, aksine benzer şekilde davranan (bunlara putperest erkek ve kadınlar da dahil) bütün erkek ve kadınlar kınanmış olmaktadır.
Bu bağlamda, yeri gelmişken şunu de maalesef belirtmemiz gerekir ki, bu konuda, günümüz müslümanlarının durumu, Kur’an’ın bu bölümde aşağıladığı putperest Arapların durumundan bile kötüdür. Putperestler, bir çocuk için Allah’a duada bulunmalarına rağmen, çocuğun doğumundan sonra O’na şirk koşmaktaydılar. Fakat “Tevhid” inancına şahedat getirdiklerini iddia eden günümüz müslümanları ise bundan daha da ileri gitmekteler. Bu zavallılar, çocuğun doğması için bile başka şeylere dua ediyor, hamilelik süresince başka şeylere adak adıyor ve çocuğun dünyaya gelişinden sonra da Allah’a eş koştukları şeylere şükranlarını yöneltiyorlar. Üstelik de bu kimseler, bu Arapları “cehennemlik” putperestler olarak görürlerken, heyhat kendilerini de maşallah “cenneti” garantilemiş müminler olarak görüyorlar. Ayrıca kendilerinin tenkit edilmesine de tahammül edemedikleri gibi, bu kimselere ateş püskürürler.
Müslümanların bu acıklı haline, ıslahatçı şairimiz Mevlâna Hali: “Museddes” inde şöyle dile getirmekte:
“Eğer birisi putlara tapsa deriz ona kafir
Allah’a oğul isnat etse ona da deriz kafir
Eğer birisi ateşin önünde başını eğip secde etse o da kafir
Yıldızlar da bir güç görse o da kafir
Ama bize gelince, bütün yollar açıktır
Heyhat, dilediğine kul ol!
Kâh gelir Nebî’yi tanrı yaparız.
Kâh gelir İmamları Nebî’den üstün tutarız
Kabirlere gider, adaklar eder
Şühedanın ruhlarından yardım dileriz,
Ve, ne Tevhid inancımıza bir halel gelir.
Ne İslam’ımıza bir kusur ne de imanımıza futür!”

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.