sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 46. VE 47. AYETLER

SEYYİD KUTUB’UN BAKIŞ AÇISIYLA MAİDE SURESİ 46. VE 47. AYETLER
26.03.2020
689
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.

46- Bu peygamberlerin ardından kendisinden önce gelen Tevrat’ı onaylayıcı olarak Meryemoğlu İsa’yı gönderdik; O’na doğru yol bilgisi ile ışık içeren, önündeki Tevrat’ı onaylayan, takvalılar için yol gösterici ve öğüt olan İncil’i verdik.

47- İncil ümmeti, Allah’ın bu kitapta indirdiklerine göre hüküm versin. Kim Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermez ise onlar fasıkların, doğru yoldan çıkmışların ta kendileridir.

Meryemoğlu İsa, İncil’i bir yaşam düzeni, hüküm verilecek bir şeriat olsun diye getirmişti. İncil’de, Tevrat şeriatındaki bazı meselelerde küçük değişiklikler dışında yasamaya ilişkin yeni esaslar bulunmuyordu. Ama İncil, önündeki Tevrat’ı onaylayıcı olarak indirilmişti. Söz konusu meselelerdeki küçük değişiklikler arasında, Tevrat şeriatını da yine kabul ediyordu. İncil de, bir doğru yol kılavuzu, bir aydınlatıcı, bir öğüt olarak indirilmişti. Ama kimlere? Elbette ki takvalı insanlara… Takvalılar, Allah’ın kitaplarının birer doğru yol kılavuzu, birer ışık, birer öğüt olduğunu kavrayanlardır. Onlar, yürekleri Allah’ın kitabı sayesinde doğru yolu bulmuş, aydınlanmış kimselerdir. Onlar, yürekleri bu kitaptaki doğru yolu ve ışığı algılayabilmiş kimselerdir. Ancak, yürekleri taşlaşmış, körelmiş ve algılama gücünü yitirmiş kişilere gelince… Onlar öğütten anlamazlar. Ayetlerin anlamını kavrayamazlar. Ayetlerdeki buyrukların esprisini kavrayamazlar. İnancın ne denli güzel olduğunu bilemezler. Kitabın doğru yol kılavuzu oluşundan, aydınlatıcılığından faydalanamazlar. Doğru yolu bulamazlar. Gerçek bilgiye kavuşamazlar. Kitab’ın çağrısına olumlu yanıt vermezler. Gerçi ışık, önlerindedir. Ama, ışığı görebilmek için açık bir göz gerekir. Doğru yol, önlerindedir. Ama onu kavrayabilmek için aydınlanmış bir ruh gerekir. Öğüt, önlerindedir. Ama ondan yararlanabilmek için bilinçli bir kalp gerekir.

Allah, İncil’i bir doğru yol kılavuzu, bir aydınlatıcı, takvalılar için bir öğüt, İncil ümmeti için bir yaşam düzeni, hüküm verebilecekleri bir şeriat olsun diye indirmiştir. Bir başka deyişle bu kitap sadece İncil ümmetine özgüdür. Tüm insanlığa gönderilmiş bir kitap değildir. İslâm dininden önceki, her kitap, her peygamber için aynı olgu söz konusudur. Ancak İncil’de -ki bu bir bakıma Tevrat’ta demektir- Kur’an’ın hükmüne uyan şeriat esasları, yine İslâm şeriatı demektir. Nitekim, bunu kısas cezasına ilişkin hükümlerde görmüştük.

Dolayısıyla İncil’e inananların, Allah’ın İncil’de belirlediği ve Tevrat’taki şeriattan da onayladığı esaslar doğrultusunda hüküm vermeleri gerekiyordu:

“İncil ümmeti, Allah’ın bu kitapta indirdiklerine göre hüküm versin.”

Bu konuda kural, sadece Allah’ın indirdiklerine göre hüküm vermektir.

Hristiyanlar ve yahudiler -İslâm öncesinde- Tevrat ve İncil’in gereklerini yerine getirmemişlerse ve -İslâm sonrasında- Allah katından gönderilen Kur’an doğrultusunda harekât etmemişlerse, neticede bir hiçtirler. Tüm bu kitaplarda tek bir şeriat söz konusudur. Onlar bu şeriata uymakla yükümlüdürler. Allah’ın, tek bir harfi bile olmaksızın korunmuş son şeriatı da İslâm’dır:

“Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermeyenler, fasıkların, doğru yoldan çıkanların ta kendileridirler.”

Buradaki nassta da yine genel ve kesin bir ifade kullanılıyor. Yalnız burada, daha önceki “kâfirler” ve “zalimler” biçimindeki niteliklere, “fasıklar” diye bir yenisi daha ekleniyor. Bu, daha önceki ayetlerde bahsedilenlerden farklı bir topluluk ya da değişik bir durum söz konusu olduğu anlamında değildir. Durum yine aynıdır. Olay, bu ayetle, hangi ulustan ve hangi kuşaktan olursa olsun Allah’ın indirdiği ayetlere göre hüküm vermeyen kişiye, daha önceki iki niteliğe ek olarak, yeni bir niteliğin daha eklenmesinden ibarettir.

Küfür, Allah’ın şeriatını reddederek O’nun ilahlığını inkâr ederek olur. Zulüm, insanları Allah’ın belirlediği şeriat dışında bir şeriata uymaya zorlamak ve onların yaşamlarında kargaşaya, bozguna neden olmakla işlenir. Fasıklık ise, Allah’ın sistemini bırakıp başka bir sisteme tabi olmak demektir. İşte ilk fiil, bu niteliklerin her üçünü de kapsamakta ve söz konusu fiili işleyen kişi her üç niteliği de -aralarında hiçbir ayrım yapılmaksızın- bütünüyle haketmektedir.

NİHAİ MESAJ

Nihayet sıra, Allah’ın insanlığa gönderdiği son mesaja, son şeriata gelmiştir. Bu şeriat insanlığa “İslâm”ı nihaî biçimiyle sunmaktadır. İslâm, kendi şemsiyesi altında toplayan bir nihâî kaynak olmak üzere gönderilmiştir. İnsanların yaşamında Allah’ın sistemini egemen kılmak üzere indirilmiştir. Yaşamın her alanı bu sistem üzerine oturtulacaktır. Yaşamda bu şeriat eksen kabul edilecek, onun buyrukları doğrultusunda hareket edilecektir. İnanç esasları, sosyal düzen, bireysel ya da toplumsal davranışların nasıl olacağı, bu şeriata göre belirlenecektir. İslâm, sadece okunsun öğrenilsin ve sonuçta defterler ve kitaplar arasına sıkışıp kalmış bir kültür olsun diye değil, tam tersine Kur’an’ın ayetlerine göre hüküm verilsin diye gönderilmiştir. İslâm her şeyi dikkatle inceleyen, kılı kırk yaran bir dindir. Yaşama ilişkin hiç bir meselede boşluk bırakmamıştır. Yaşama ilişkin hiçbir meselede onun koyduğu hükümler, şu ya da bu şekilde kesinlikle değiştirilemez… Bu konuda ya İslâm’ın hükmü vardır, ya da keyfï arzular doğrultusunda belirlenen cahiliyye hükmü… İnsanları uzlaştırabilmek, biraraya getirebilmek için dini kolaylaştırmak yaftası altında da olsa hiç kimsenin İslâm’a aykırı davranmaya hakkı yoktur. Allah, dileseydi insanları tek bir ümmet yapardı. Ancak Allah, şeriatının egemen olmasını istemektedir. Gerisi insanlara kalmış bir iştir:

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.