EBU’L A’LÂ MEVDUDİ’NİN BAKIŞ AÇISIYLA TEVBE SURESİ 59. VE 60. AYETLER
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd kendisinden başka ilah olmayan, mutlak manada tek güç ve kudret sahibi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam tüm peygamberlerin ve onları takip eden tabilerinin üzerine olsun.
59- Eğer onlar, Allah’ın ve Resulünün verdiklerine hoşnut olsalardı(58) ve: “Bize Allah yeter; Allah pek yakında bize fazlından(59) verecek, O’nun Resulü de. Biz gerçekten ancak Allah’a rağbet edenleriz”(60) deselerdi (ya) !..
60- Sadakalar, -Allah’tan bir farz olarak -yalnızca fakirler,(61) düşkünler,(62) (zekât) işinde görevli olanlar,(63) kalbleri ısındırılacaklar,(64) köleler,(65) borçlular,(66) Allah yolunda (olanlar) (67) ve yolda kalmış(lar) (68) içindir. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
AÇIKLAMA
58. Yani eğer Hz. Peygamber’in (s.a) kendilerine ganimetlerden verdiği pay ile, Allah’ın fazlından kazandıkları ve Allah’ın onlara lütfettiği servetle yetinselerdi, bu kendileri için daha iyi olurdu.
59. Eğer onlar “Allah bize yeter, yakında Allah da bize bol lütfundan verecek” diyerek böyle bir tavır takınsalardı kendileri için daha iyi olurdu. Çünkü onların, zekatın yanısıra devlet hazinesine giren servetten hakettikleri payı, daha önceden olduğu gibi alacaklarını bilmeleri gerekirdi.
60. “Biz sadece Allah’a rağbet ederiz”: “Biz ilgi ve dikkatimizi dünyaya ve onun değersiz faydalarına değil, Allah’a ve O’nun lütfuna yöneltiriz ve sadece O’nun dileklerini yapmak isteriz. Beklenti ve ümitlerimizi O’na bağlarız ve O’nun bize lutfettiğiyle yetinir razı oluruz.”
61. Arapçada “fukara” kelimesi, hayati ihtiyaçları için başkalarına bağımlı olan herkesi içerir. Arapça “fukara” kelimesi, fiziksel bir sakatlık, yaşlılık nedeniyle veya geçici olarak fakir düşmüş kimseler, ya da işsizler, yetimler, dullar gibi yardım edildiğinde kendi kendilerini idare edebilecek hale gelen fakirler için kullanılan genel bir terimdir.
62. Arapçada”” kelimesi, genelde fakirlerden daha büyük bir sefalet içinde bulunan kimseler için kullanılır. Hz. Peygamber (s.a) müslümanları, özellikle bu tür insanlara, yani hayatlarını sürdürecek ihtiyaçlarını karşılayamayan, çok zor şartlar içinde bulunan, fakat hiç kimseden hiçbir şey istemeyen ve dışardan bakıldığında ihtiyaç sahibi olduğu anlaşılmayan kimselere yardım etmeleri için teşvik etmiştir. Bir hadise göre, Gerçek miskin, kendisini geçindirecek zenginliğe sahip olmayan ve halkça hali bilinmediği için sadaka verilmeyen, kendisi de kalkıp sadaka istemeyen kimsedir. (Sahihayn) Kısacası miskin, fakir düşmüş saygın bir kimsedir.
63. “…onlar üzerinde çalışan memurlara…”, fakir veya muhtaç olsun veya olmasın zekat toplayan, toplanmasına gözcülük eden, hesap tutan ve dağıtılmasına yardım eden kimselerdir. Bu memurların ücreti zekat fonundan ödenir. Ayrıca bunu “Onların mallarından bir miktar sadaka al” ayetiyle birlikte düşünürsek, bu işlerin İslam devletinin görevleri arasında olduğunu anlarız. Bu bağlamda, Hz. Peygamber’in (s.a) toplanılan zekattan pay almayı kendisine ve akrabalarına (Beni Haşim) haram kıldığına dikkat edilmelidir. Bu nedenle o hiçbir zaman toplama ve dağıtma görevi nedeniyle zekattan pay almamıştır. Beni Haşim’e mensup diğer kimselere gelince, onların da hiçbir ücret almaksızın bu hizmete katılmalarına izin verilmiştir, aksi takdirde onlara bu hizmet de haramdır. Diğer taraftan eğer mal varlıkları belirlenen sınırları aşarsa Beni Haşim ailesinin de zekat vermesi zorunluydu. Fakat hangi şartlar altında olurlarsa olsunlar, onların başkalarından toplanan zekattan pay almaları haramdı.
Bununla birlikte, kendi aileleri içinden toplanan zekattan pay alıp alamayacakları konusunda görüş ayrılığı vardır. İmam Ebu Yusuf, fakir, miskin ve yolcu olduklarında bu zekatı kabul edebileceklerini söyler, fakat fakihlerin çoğu bunun da haram olduğu görüşündedirler.
64. Zekatın bir kısmı da, onun İslam’a kazanmak amcıyla, İslam’a karşı faaliyetlerde bulunanlara kafirlerin tarafında bulunup müslümanlara yardım edebilecek türde kimselere veya kendilerine maddi yardım yapılmadığı takdirde küfre döneceğinden korkulan yeni müslümanlara (Müellefe-i Kulup) verilebilir. Bu tür insanlara onları İslam’a kazanmak veya boyun eğdirmek ya da en azından onları zararsız düşmanlar haline getirmek için maaş bağlamak veya bir miktar para vermek caizdir. Ganimetlerin ve diğer gelirlerin bir kısmı, gerekirse zekatın da bir kısmı bu insanlara harcanabilir. Böyle durumlarda muhtaç, fakir veya yolcu olup olmama şartları dikkate alınmaz, hatta zekat almayacak denli zengin olanlara dahi pay verilebilir.
Hz. Peygamber’in (s.a) yaşadığı dönemde “kalbleri ısındırılacaklar” adı altında bazı kimselere, harcamalar yapıldığı konusunda görüş birliği vardır, fakat onun ölümünden sonra bu harcamaların kaldırılıp kaldırılmadığı konusunda ihtilaf vardır. İmam Ebu Hanife ve taraftarlarına göre bu uygulama Halife Ömer (r.a) zamanında kaldırılmıştır ve “şimdi bu ad altında bir harcama yapmak caiz değildir.” İmam Şafii, kafirlere değil, günahkar müslümanlara bu başlık altında zekattan pay verilebileceğini söyler. Diğer fakihler ise bu tür harcamaların bugün de ihtiyaç duyulduğunda caiz olduğu görüşündedirler.
Hanefiler görüşlerini, Hz. Peygamber’in (s.a) ölümünden sonra meydana gelen bir olaya dayandırırlar. Uyeyne bin Hısın ve Akra’ bin Habis, Hz. Ebu Bekir’e gelip kendilerine bir parça toprak vermesini istediler. O da bunun için yazılı bir emir verdi. Onlarda bu emrin onaylanması için bazı sahabelerin şahitliğine başvuruyorlardı. Fakat bu kağıdı Hz. Ömer’e (r.a) götürdüklerinde o, kağıdı onların gözleri önünde yırtıp şöyle dedi: “Evet, o dönemde İslam zayıf olduğu için Peygamber (s.a) kalblerinizi İslam’a ısındırmak üzere size birşeyler veriyordu. Fakat şimdi İslam güçlendi ve sizin gibi insanlara ihtiyacı yok.” Bunun üzerine onlar Hz. Ebu Bekir’e gidip “Halife sen misin, yoksa Ömer mi?” diye şikayet ettiler. Fakat Hz. Ebu Bekir bu şikayeti dikkate almadı ve sahabeden hiçbiri de Hz. Ömer’in görüşüne karşı çıkmadı. Hanefiler bu olaydan, Allah’ın lütfu ile müslümanların gücü ve sayısı arttığında ve artık böyle insanların yardımına ihtiyaç kalmadığında, bu harcamalara izin verilmesinin nedeninin de ortadan kalkmış olduğu sonucunu çıkardılar. Onlara göre, bu nedenle sahabeler icmaen bu uygulamayı tamamıyla kaldırmışlardır.
İmam Şafii, Hz. Peygamber’in (s.a) zekattan kafirlere bu başlık altında harcama yaptığını gösteren hiçbir delil olmadığını söyler. Ona göre hadislerde değinilen tüm olaylar, kafirlerin kalblerini İslam’a ısındırmak için yapılan tüm harcamaların zekat fonundan değil, savaş ganimetlerinden yapıldığını göstermektedir.
Bence kalpleri İslam’a ısındırmak için yapılan harcama uygulamasının kıyamet gününe dek kaldırıldığını gösteren hiçbir delil yoktur. Hz. Ömer’in davranışının tamamen doğru olduğunda da şüphe yoktur. Çünkü İslam devleti bu tür bir harcamayı gerekli görmediği zaman ve durumda, İslam dini, “kalbleri ısındırmak” adı altında bir harcama yapmayı zorunlu kılmaz. Diğer taraftan, ne zaman böyle bir ihtiyaç doğsa İslam devletinin bu tür bir harcama yapma yetkisi vardır, çünkü Allah bunun için belirli bir pay ayırmıştır. Hz. Ömer (r.a) ve diğer sahabeler sadece, o dönemde şartlar gerektirmediği için bu tür bir harcamaya ihtiyaç olmadığı konusunda görüş birliğine varmışlardır. Bu olaydan, Kur’an’ın belirli şartlarda İslam’ın hayrı için izin verdiği bir harcamayı, sahabelerin tamamen ortadan kaldırdıkları sonucu çıkarılamaz.
İmam Şafii’nin görüşüne gelince, bu harcamalar başka kaynaklardan karşılanabildiği sürece zekattan bunlara pay ayırmanın caiz olmadığı noktasında isabetli bir görüştür. Fakat bu tür harcamaların zekattan karşılanması gibi bir ihtiyaç doğduğunda, bu bakımdan günahkar müslümanlarla kafirler arasında bir ayırım yapmanın hiçbir anlamı ve sebebi yoktur. Çünkü Kur’an payı, alan kişilerin imanı için değil, İslam’ın o insanların kalbinin kazanılmasına ihtiyacı olduğu ve bu da ancak onlara bir miktar servet verilerek başarılabildiği için ayırmıştır. O halde Kur’an, müminlerin imamına gerekli yer ve zamanda bu amaca ulaşmak için zekatın bir kısmını harcama yetkisi verir. Hz. Peygamber’in (s.a) bu amaçla kafirlere hiçbir zekattan pay vermemiş olması böyle yapmanın haram olduğu anlamına gelmez. O zekat fonundan harcama yapmamıştır, çünkü diğer fonlarda yeteri kadar para mevcuttu. Eğer zekat fonundan kafirlere vermek caiz olmasaydı, o zaman Peygamber (s.a) bunu açıkça yasaklardı.
65. Zekatın bir kısmı da köleleri özgürlüğe kavuşturmak için iki şekilde sarfedilebilir. Birincisi, efendisi ile belirli bir miktar para ödendiğinde özgür kalmak üzere anlaşma yapan kölenin bu parayı ödemesine yardımcı olunabilir. İkincisi ise İslam devleti kölenin özgürlüğünü satın alıp, daha sonra onu serbest bırakabilir. Birinci yol hakkında görüş birliği (icma) vardır, fakat ikinci yol hakkında ihtilaf vardır. Hz. Ali, Said bin Cübeyr, Leys, Sevri, İbrahim Nehai gibi, Şa’bi, Muhammed bin Sirin, Hanefiler ve Şafiiler bunun caiz olmadığını söylerler. İbni Abbas, Hasan Basri, Malik, Ahmed ve Ebu Sevr ise bu harcamanın caiz olduğu görüşündedirler.
66. Para kazansın veya kazanmasın, gerçek anlamıyla miskin olsun veya olmasın tüm borçlarını kendi servetinden ödendiğinde fakir düşecek olan borçlulara da zekat fonundan yardım yapılabilir. Bazı fakihlere göre, zekattan yardım yapılamayacak tek borçlu, müsrif kimse veya haram işlerde para harcayarak borca giren kimsedir. Bu tür kimseler ancak tevbe ettiklerinde yardım yapılabilir.
67. “Allah yolu”, Allah’ı hoşnut eden tüm iyi amelleri kasteden çok genel bir terimdir. İşte bu nedenle bazı fakihler, zekat fonunun her tür iyi iş kullanabileceği görüşündedirler. Fakat gerçek şu ki burada “Allah yolu” terimi Allah yolunda cihad, yani küfre dayalı tüm sistemleri yıkıp yerlerine İslami sistemi kurmak anlamındadır. Önceki alimler de bu görüştedirler. O halde zekat fonu, yapılan askeri seferlerin giderlerini karşılamakta veya askerlerin kişisel ihtiyaçlarını karşılamada başkalarının yardımına muhtaç olup olmaması gözönünde alınmaksızın cihadda gerekli olan silah, techizat, ulaşım araçları ve diğer ihtiyaçlar için harcanabilir. Aynı şekilde, tüm zaman ve enerjilerini cihad için sarfedenlere geçici bir süre için veya sürekli bir maddi yardım yapılabilir.
Evvelki alimler genellikle cihad yerine, “kıtal”le eş anlamlı bir kelime olan “gazve”yi kullandıkları için burada “Allah yolu ” tabiri ile ilgili bir yanlış anlama ortaya çıkmıştır. Buradan yola çıkarak onlar, zekatın sadece “kıtal” için harcanabileceği sonucuna varmışlardır. Fakat Allah yolunda cihad, Allah yolunda kıtal etmekten (savaşmaktan) çok daha geniş bir terimdir. Cihad, küfür kelimesinin alçaltılıp Allah’ın kelimesini yüceltmek (ilay-ı kelimetullah) ve İslami hayat tarzını kurmak için harcanan tüm çabaları içeren bir terimdir. Bu çabalar ister ilk etapta Allah’ın mesajını tebliğ etmek şeklinde, isterse son aşamada savaşmak şeklinde olsun farketmez.
68. Kendi vatanında iken yardıma muhtaç degilse bile yolculara zekattan pay verilebilir.
Bazı Fakihler sadece, günah işlemek amacıyla yola çıkmamış bir yolcuya zekat fonundan yardım yapılabileceği görüşündedirler. Fakat Kur’an’da ve hadislerde bunu kasteden hiçbir şart ve sınırlama yer almamıştır. Bunun yanısıra, İslam’ın temel ilkelerinden, muhtaç bir kimsenin günahlarının, bizi ona yardımdan alıkoymaması gerektiğini öğreniyoruz. Aslında böyle bir yardım, günahkar ve yoldan çıkmış kimselerin ıslah olup doğru yola gelmelerini de sağlayabilir. Çünkü eğer ihtiyaç içindeyken bir destek görürlerse, onlardan nefislerini temizlemeye yönelmeleri beklenebilir.