BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd insanı imtihan için yaratan imtihan sahasında onu başıboş bırakmayan yol gösterici peygamberleri gönderen âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salât ve selam insanlığa rehber olarak gönderilen son Resul Hz. Muhammed (s.a.v) e O’nun âline ve ashabına ve tüm inananların üzerine olsun.
İnsanı diğer yaratılmışlardan üstün kılan fark akıl ve irade verilmiş olmasıdır. Geçici olarak bulunduğu bu dünyada diğer yaratılmışların tabi olmadığı bir imtihanın içinde bulunmakta diğer bir farkıdır. Bu dünyada herkes imtihandadır. Kimi zenginlikle, kimi fakirlikle, kimi hastalıklarla dâhil edilir imtihana; değişmeyen ilahi gerçek şu ki Allah’ın kendisine tevdi ettiği aklı başında olduğu sürece hiçbir insan dünya hayatının hiçbir anında imtihanın dışında kalamamaktadır. Bu imtihanın gözcüsü her şeyi bilen gören, işiten Allah azze ve celledir.
‘’Her can ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak sizi hayır ile de şer ile de sınıyoruz. Ve sonunda hepiniz mutlaka bize döndürüleceksiniz.’’ (Enbiya 35)
Dünya hayatında tabi tutulacağımız imtihan türünü seçme yetkisi bize ait olmadığına göre bize düşen imtihan tarzından şikâyet ederek vakit kaybetmek değil, tabi tutulduğumuz imtihanda en güzel sonucu elde edebilecek şekilde davranmaktır. Bazılarınca zannedildiği gibi dünya hayatında nimetlere boğulmuş olanlar şanslı bu nimetlerden mahrum bırakılmış olanlar şanssız değildir. Böyle bir anlayış dünya hayatının geçicici ahiret yurdunun kalıcı olduğunu göz ardı eden bir yaklaşımdır. Gerçekte herkes imtihana tabi tutulmaktadır. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: ‘’O sizi yeryüzünün halifeleri yapan verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı üstünü kılandır.’’ (Enam 165)
Bu ayette zikredilen verdiği nimetler ifadesi insana verilmiş olan her çeşit nimeti kapsayan bir ifadedir. Hiç şüphesiz insan bu nimetlerin hepsinden sorguya çekilecektir. ‘’Sonra o gün nimetlerden mutlaka sorguya çekileceksiniz.’’ (Tekasur 8)
Bazen ilahi imtihan çok çetin ve ağır olur. Zaman zaman insanlar virüs, hastalık, veba, zulüm, şiddet, deprem, sel, felaket gibi tabii bela ve musibetlere maruz kalmaktadırlar. Bu bela ve musibetler cana ve mala zarar vermekte, insanla bundan etkilenmekte ve acı çekmektedir. Öyleyse bütün bu musibetler niçin meydana gelmektedir? İnsanlar bu bela ve musibetler karşısında ne yapmalıdırlar?
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Mutlaka sizi biraz korku ve açlıkla ve mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz eksilterek imtihan ederiz. (Ey Peygamberim!) Sabredenleri müjdele. Onlar başlarına bir musîbet gelince, ‘Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz’ derler. İşte Rableri tarafından bol mağfiret ve rahmete nail olacak kimseler bunlardır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da bunlardır” (Bakara, 2/155-157)
Cenab-ı Allah, bu ayetiyle insanları mutlaka deneyeceğini bildirmektedir. Allah’ın sözü haktır, doğrudur. İnsanlar dünyada farklı şekillerde denenmektedirler. Allah, imtihan karşısında insanların sabırlı olmalarını istemekte ve sabırlı olanlara af ve rahmetini müjdelemekte ve böyle davrananların hidayete ermiş doğru yolu bulmuş kimseler olduğunu bildirmektedir.
Ayette geçen “Elbette mutlaka sizi imtihan ederiz” ifadesinde kesin beyan vardır. Şüpheleri gidermek, her insanın ayette sayılan hususlardan biri veya bir kaçı ile deneneceğini kesin olarak bildirmek için âyette te’kid edatları kullanılmıştır.
Bakara suresinin bu 155-157. ayetlerinde şu hususlar dile getirilmektedir:
- İnsanlar Dünyada İmtihana Tabi Tutulurlar
Ayette insanların şu dört konuda imtihana tabi tutulacağı bildirilmektedir: Korku ile imtihan, açlıkla imtihan, mal ve ürünlerden noksanlaştırma ile imtihan, yakınların ölümü ile imtihan.
Şimdi bunları izah edelim:
- a) Korku ile imtihan:
“Korku” üzülme ve sevinme gibi insanda doğuştan var olan bir duygudur. “Korku duygusu” insanın aldığı eğitim, öğretim, yetiştiği toplum, gelenek ve görenekler ve sahip olduğu inançlara göre farklılık arz eder. “Korku” terbiye ve telkinlerle değişebildiği gibi azalıp çoğalabilir de. “Korku” insanda iradeye bağlı ve irade dışı olabilir. İnsanlarda yalnızlık, yükseklik, işsiz kalma, yakınlarını ve dostlarını kaybetme, yoksulluk ve benzeri korkular vardır. Âyette geçen ve havf kelimesi ile ifade edilen korku Allah korkusudur.
“Korku” Allah’ın kullarını bir imtihanı olduğu gibi, aynı zamanda psikolojik bir cezalandırma yöntemidir.
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Allah ibret için size bir şehri örnek verdi. Bu şehir güvenli ve huzurlu idi. Rızkı o şehre her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar, Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıklarından ötürü açlık ve korku havf sıkıntısı tattırdı.” (Nahl, 16/112)
Bu ayette sözü edilen şehir Mekke’dir. Mekke, Harem-i Şerif hürmetine afetlerden emin, halkı rahat, huzurlu ve müreffeh idi. Nimetlere nankörlük edip, Allah’ın son elçisi Hz. Muhammed (s.a.s.)’i yalanladılar, Ona ve Müslümanlara zulmettiler. Allah da onlara açlık ve korku verdi. Ayette geçen açlık, Mekkelilerin yedi yıl kıtlıkla müptela olmaları; korku ise Allah’ın onlara Müslümanları musallat kılmasıdır, şeklinde yorumlanmıştır.
- b) Açlıkla İmtihan:
Açlık, nimet azlığının, kıtlığın ve yokluğun ifadesidir. Bütün canlılara rızıklarını veren Allah’tır. Yeryüzünde ve gökyüzünde bulunan her şeyi Allah, insanlar için var etmiştir.
İnsanlar, Allah’ın bu sayısız nimetlerinin bir kısmından emek sarf etmeden yararlanırlar, bir kısmını elde etmek için çalışmak zorundadırlar. Sözgelimi temiz hava, su ve güneş enerjisi gibi nimetlerden insan emek sarf etmeden yararlanırken; meyve, sebze, ekmek ve benzeri ürünlerden yararlanabilmesi için emek sarf etmesi gerekmektedir.
İnsanın emek sarf ederek elde ettiği nimetlerin yetişmelerini sağlayan da yine Allah’tır. Buğdayı eken insandır ama toprağa buğdayı yetiştirme kabiliyeti veren, yer altı ve yer üstü suları, güneş enerjisi ve sıcaklığı yaratan Allah’tır. Bunlar olmadan sadece insanların çalışması işe yaramaz. Kıtlığın olmasında, ürünlerin az yetişmesinde insanın çalışmamasının etkisi varsa da, Allah yağmur yağdırmadığı, ürünlere şiddetli soğuk ve dolu zarar verdiği zaman insanın yapacağı bir şey yoktur. Bazı yıllar ürün az, bazı yıllar çok olur. Bunda Allah’ın kullarını imtihanı vardır. Zenginlik ve fakirlik de aynı şekilde insanın çalışıp çalışmamasının yanında, Allah’ın nimet ve servet verip vermemesi ile ilgilidir. Bütün tedbirlere rağmen fakirlik, yoksulluk, kıtlık, pahalılık ve benzeri olumsuzlukların yaşanmasının, ilâhî imtihan olduğu da bir vakıadır.
- c) Mal ve Ürünlerden Noksanlaştırma ile İmtihan:
İnsanların emek ve gayretleri mal ve mülkün elde edilmesinde önemli olmakla birlikte, gerçekte mülkü insana veren Allah’tır. İnsanın sahip olduğu nimetlerin, mal ve mülkün, ihmal, israf ve benzeri sebeplerle noksanlaşması ve yok olması söz konusu olduğu gibi, bunun ilâhî imtihan sebebi ile de gerçekleşmesi söz konusudur. Mesela hayvanlara yıldırım çarpması, ürünlere dolu ve kasırganın zarar vermesi, yağmurların yağmaması, kuraklık, şiddetli yağmur sonucu sel felaketinin taşınır ve taşınmaz mallara zarar vermesi, deprem gibi afetlerle insanın, mal ve mülkü zarar görüp noksanlaşabilir. Ayet bu gerçeğe işaret etmektedir.
Yüce Allah, hakiki sebebi unutarak, nimet karşısında sevinen ve şımaran, imtihan karşısında üzülen ve yakınan insanları kınamaktadır:
“İnsan, Rabbi onu deneyip de kendisinde ikramda bulunduğunda, ona bol bol nimetler verdiğinde, ‘Rabbim bana ikram etti’ der. Ama onu deneyip rızkını daraltınca, ‘Rabbim beni aşağıladı’ der” (Fecr, 89/15-16).
- d) Yakınların Ölümü ile İmtihan:
Her canlı mutlaka ölümü tadacaktır. Bu, ilâhî bir yasadır. İnsanlar, Allah’ın takdir ettiği yaşama süresi dolunca ölmektedirler. Bazen ölümler, çocuk ve genç yaşlarda da olabilmektedir. İnsan, sevdiklerini, eşini, kardeşlerini, çocuklarını bir hastalık veya afet ve kaza sonucu kaybedebilmektedir. Bütün bunlar, insanlar için birer imtihandır.
Yüce Rabbimiz öyle buyuruyor:
“O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”(Mülk, 67/2)
Aslında hayatın kendisi bir imtihan sürecidir. Allah, kulunu, onun imanını ve sabrını ölçmek için hayır ve şer, iyilik ve kötülük, nimetler, musibetler, ahde vefa ve benzeri birçok şeyle imtihan edebilir. İnsanların bütün bu sayılan hususlara karşı sabırlı olması, feryat figan etmemesi gerekir. Ayet, imtihan karşısında insanın tavrının bu olması gerektiğini ifade etmektedir.
Sabır, en çetin imtihanlardan başarı ile çıkmayı sağlayacak bir anahtardır. Sabır müslümanın bela ve musibetlere karşı kalkanıdır. Kalkansız kalan bir Müslüman bütün musibetlerin hedefidir. Buda onun ayağının kaymasına imtihanı kaybetmesine sebep olur(MAZALLAH).
Allah azze ve celle ayaklarımızı sıratı müstakim üzere sabit kılsın.
Âmin…