ADALET İSTEYENLERİN TAKİP EDECEKLERİ YOL “İ’LÂ’YI KELİMETULLAH”
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd alemlerin sahibi ,yöneticisi,koruyan,gözeten,çekip çeviren,terbiye eden,canlılıklarını devam ettiren ve sonsuz övgüler ve üstün kudret sahibi olan Allah cc a salat; insanlığın efendisi ,mükemmel ahlak sahibi,insanlara örneklik teşkil eden,Allah cc in en cok sevdiği kul olan Hz.Muhammed’e ,selam; Yaratılış gayesini anlamış,canını ,malını cennet karşılığında satmış ,derdi Allah cc ın davası,Gayesi Allah cc ın Rızası olan tüm müminlerin üzerine olsun.
Rahman ve Rahim Olan Allahın adıyla
“ Ortalıkta fitne kalmayıp, din tamamıyla Allah’ın dini oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse muhakkak ki, Allah yaptıklarını görür.”
(ENFAL-39)
İnsanlık bir asırdan beridir kişiliğinden çıkmış,köleleşmiş bir ruhla ne yapacağını şaşırmış ,bir oyana bir bu yana sataşır hale gelmiş.
Nerde ne yapacağı belli olmayan hayvana bile tecavüz edecek kadar aşağılık bir kişiliğe bürünmüştür. Bu insanoğlu bu yüzden yaratılmamıştı oysaki. Bu zalim ortamdan rahatsız olan vicdanlar bunun değişmesi için düşünmektelerdir. Ki bu sünnetullahtır. Her dönemde rezaletin içinde köleleşmiş ruhların olduğu kadar fıtratı bir türlü köleliği kabullenememiş, adaletsizlikten ,haksızlıktan nefret eden bir topluluk da hep var olmuştur. Bu cihetten bakıldığında kişi tercihini kendi yapmaktadır.İster ruhunu insana satmış köleliği içine sindirmiş, bebeklere bile işkence edecek kadar aşağılık olur, isterse de bundan rahatsız olup durumun değişip bebeklerin de hayvanların da tüm insanlığın bu köleliğinden rahatsız olup kurtuluşu için dertlenip, elinden gelen gayreti sarf eder.
Müslümanlar ise tamamı Allah cc a kulluklarının gereği olarak bu duyarsızlıktan en çok rahatsız olan kesimdir. Çünkü onlar ruhlarını Allah cc a adayarak kula kulluğu reddetmişlerdir.Lailaheillallahın manası da budur zaten. Ruhumu kölelikten kurtardım yalnız Allah cc a kulluk şerefine Talip oldum demektir. Bu ruhla da bebeklerin öldürülmesine, kadınların bir cinsel obje olarak kullanılmasına gönlü razı olmaz. Olmaması gerekir. Çünkü yukarıdaki ayetin de gereği olarak Müslümanlar fitne çıktığında ortalık karıştığında buna imanları razı olmaz ve rahat rahat oturamazlar da. Fitne yeryüzünden kalkıncaya kadar canını dişine katar bütün gücüyle gayret eder. İşte bu halleri belirten bir kelime vardır ki Müslümanların hayattaki gayesi ve ümit kaynağıdır. Bu kavramın adı İ’lâ’yı Kelimetullahtır.
Sözlük anlamı, Allah’ın kelimesini yüceltmek demek olan “i’lây-ı kelimetullah”, ıstılahta Allah’ın adını veya İslâm dininin tevhid akîdesini şanına uygun bir biçimde yüceltip yayma manasına gelir. Bu terim “cihat” kelimesiyle de ifade edilmektedir.
Bilindiği üzere İslâm, sadece belirli bir millete veya topluma değil, bütün insanlığa gelmiştir. İslâm’ın getirdiği bu hayrın bütün insanlara yetişmesi ve insanlık ile hayrın arasına hiçbir engelin girmemesi, Allah Teâlâ’nın kelimesinin yücelmesi demektir. Dolayısıyla bu İslâm nimetinin bütün insanlığı kuşatacak şekilde yayılmasına karşı çıkanlar, insanla hayrın arasına girmiş olacak, böylece Allah’ın kelimesine saldıran bir mütecaviz durumuna geleceklerdir. İşte bu engelleyici güçleri ortadan kaldırmak için yapılacak mücadele, Allah’ın kelimesini yüceltmeye çalışmak demektir. Bu mücadele (savaş), insanlara zorla İslâm dinini kabul ettirmek için değil, aksine onlara fikir ve vicdan hürriyeti vererek doğru yolu bulma imkanını elde etmeleri için yapılır. İslâm dini, hiç bir kimseyi kendisine inanmaya zorlamaz. Ancak, insanlığa, İslâm’ın yolunu tıkayanları etkisiz hâle getirerek hidayete etmeleri hususunda yardımcı olur.
İslâm, bütün dünyada adaleti ve doğruluğu yerleştirmek için gelmiştir. Öyleyse saldırganlar, zâlimler ve adalete muhâlif hareket edenler Allah’ın Kelimesinin zıddına bir davranış sergilerler. Oysa Müslümanların Allah’ın kelimesini yüceltmek için savaşmaları emredilmiştir. O kelimeden uzaklaşanları -kılıca sarılmak pahasına- tekrar O’na bağlamak gerekir. Her hâlükârda ve her yerde yerine getirilmesi gereken i’lây-ı kelimetullah görevi; mutlak anlamda adaletin temininden, tecavüz ve düşmanlığın önlenmesinden ibarettir. Bu konuyu destekler mahiyette şu ayeti zikredebiliriz:
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
“Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz; eğer biri diğeri üzerine saldırırsa saldıranlarla Allah’ın buyruğuna dönmelerine kadar savaşınız; eğer dönerlerse aralarını adaletle bulunuz, adil davranınız; şüphesiz Allah adil davrananları sever” (el-Hucûrât, 49/9).
İslâm’da cihadın manası, i’lâ’yı kelimetullah uğrunda ve İslâmî bir toplum sergileme yolunda elden gelen gayreti göstermektir. Bu cihattan ilk planda meşrû müdafaa demek olan, malın, ırzın, hayatın müdafaasından da öte; İslâm toplumunun oluşmasına engel olabilecek her şeyi ortadan kaldırmak, dinî hürriyeti elde etmek ve sonuçta İslâm toplumunu tesis etmek için Allah’ın hâkimiyetini sağlamak ve emirlerini uygulamak için yapılan çalışma ve uğraşılar anlaşılır. Ancak müslümanlar kesinlikle savaşı ve düşman ile karşılaşmayı arzu etmez, fakat savaş söz konusu olduğunda da ellerinden gelen gayreti sarf ederler. Nitekim Allah Teâlâ, saldırgan tarafın barış isteğinin kabul edilmesini müslümanlardan şu ayet ile ister:
“Eğer onlar barışa yanaşırlarsa, sen de yanaş ve Allah’a güven. O şüphesiz işitir ve bilir” (el-Enfâl, 8/61).
Konuyla ilgili olarak şu hadis-i şerif de zikredilebilir:
“Düşmanla karşılaşmaya pek istekli olmayın, fakat Allah’tan selamet dileyin. Bununla beraber, eğer onlarla karşılaşırsanız sebat edip sabırlı olun. Bilin ki, Cennet kılıçların gölgesi altındadır” (Buhâri, Cihad, 112; Müslim, Cihad, 19-20).
İnsanoğlunun yeryüzüne gönderiliş ve yaratılış gayesi, Allah’ın hakimiyetini ve hükümdarlığını kurmak, yalnız O’na kul olmak ve ibadet etmektir. İnsanı yaratılış gayesinden saptıran, Allah’a kul olmaktan çıkarıp kula kulluk eden güç, kuvvet ve otoritelere, Cenâb-ı Hakk’ın din ve hakimiyetine kafa tutmuş, insanların inanç ve düşünce hürriyetlerini gasp etmiş ve toplumu bir fesat çukurunun yanına sürüklemişlerdir. Kur’an-ı Kerîm ayetlerinin ifadesiyle, “Hak, kendilerine apaçık belli olduktan sonra, içlerindeki çekememezlikten ötürü inananları, iman etmelerinden sonra küfre döndürme hevesinde” (el-Bakara, 2/109) olan,”kendi dinlerine uyuncaya kadar asla dindarlardan hoşnut olmayan” (el-Bakara, 2/120) ve “güçleri yetse müslümanları dinlerinden döndürünceye kadar savaşa devam eden (el-Bakara 2/217) bu inkârcıların fitne ve fesatlarına engel olmak, insanları bu zihniyetteki kişilere kul olmaktan kurtarıp hak ve hürriyetlerini elde etmelerini sağlayacak Allah’a kulluğu ve O’nun hakimiyetini kurmaya çalışmak, Allah Teâlâ’nın insanlara bir emridir. Bu konudaki ilâhî buyruk, ayette ifadesini şöyle bulur:
“Yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve din tam anlamıyla Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse sataşmayın. Zulmedenlerden başkasına düşmanlık yoktur” (el-Bakara, 2/193).
Bu sebeple İslâm devleti, dindar olduğunu iddia eden veya kendini ehl-i kitaba nispet eden ve yahut müşrik olan kişi veya gruplara, Allah’ın hakimiyetine karşı kendi güç ve otoritesiyle karşı çıkarak fiilî şirkte bulundukları takdirde cihat ilân edecek ve bunu mukaddes bir görev bilecektir.
Bu görevini yerine getirmeyen Müslümanlara Allah cc şöyle buyurur:
“İnananlardan özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile, mal ve canlarıyla Allah yolunda cihat edenler birbirine eşit değildir. Allah, mal ve canlarıyla cihat edenleri, mertebe yönüyle oturanlardan üstün kılmıştır. Allah hepsine de cenneti vadetmiştir, ama Allah cihat edenleri, oturanlara, büyük ecirler, dereceler, mağfiret ve rahmetle üstün kılmıştır”
(Nisâ, 4/95-96)
Bu bir uyarıdır. Müslümanların kendilerine gelmeleri ve biran önce kendilerini tıparlayıp bu görevini yerine getirmeleri gerekmektedir.
EY MÜCAHİDLER ,MÜCAHİDELER KILAVYELERDE BUNLARI YAZMAK YETMEZ MEYDANLAR SİZLERİ VE ADALETİ BEKLEMEKTEDİR .
YA SİZ, NEREDESİNİZ ?
YOKSA CAHİLLER GİBİ TATİL HAYALLERİ KURUP GELECEK PLANLARI MI YAPMAKTASINIZ !?
İnşallah sonraki yazımızda devam edeceğiz.