sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

Ahiretin ilk durağı

A+
A-

Hamd gökleri ve yeri örnekleri yokken yaratan kendisinden başka Rab ve İlah olmayan yaşatan ,rızıklandıran yarattığı her şeyi emri altında tutan, bizleri bir gün öldürecek, diriltecek ve hesaba çekecek olan Alemlerin Rabbi Allah (c.c)’a aittir. Salat ve selam biricik örneğimiz ve önderimiz kendisine tabi olunmadığı müddetçe kurtuluşun mümkün olmadığı Hz Muhammed (s.a.v) efendimize, aline, yetiştirmiş olduğu ashabına ve onların yolunda giden mümin muvahhid ve mücahidlerin üzerine olsun İNŞALLAH.

Bir önceki yazımda insanın ölüm hakikatini unutmaması daima hatırında tutması ve dolayısıyla ona hazırlık yapması gerektiği üzerinde durmuştum. Zira ölüm dünya hayatının bitip  ardından kabir hayatının başlamasına sebep olan bir geçiş evresidir.. Bu sebeple ölüme hazırlık yapmak yada yapmamak ardından gelecek olan kabir hayatında rahat etmek yada sıkıntı çekmekle doğru orantılıdır. Kabir ise Hz Peygamber (s.a.v)in dediği gibi “Kabir ahiretin ilk durağıdır. Buradan ceza almadan kurtulan kimsenin daha sonraki hesabı kolay olur. Burada cezadan kurtulamayan kimsenin sonraki durumu daha da kötüdür.” (Tirmizi) Kabirde kazanmak bitmeyecek olan ahiret yurdunda kazanmak demek. Orada sorulacak ilk soru olan RABBİN KİM??? Sorusuna  RABBİM ALLAH (C.C) Diyebilmek ise kazananlardan olabilmenin ilk şartı. RABBİM ALLAH(C.C) diyebilmenin şartı ise yaşadığı dünya hayatında taki ölüm gelip kendisini buluncaya dek YARATICI,RIZIKLANDIRICI VE( hayatındaki her meselede helal haram hudud sınır emir yasak belirleyici olması sebebiyle) KANUN KOYUCU olarak ALLAH (c.c) tanıması gerekmektedir. Eğer hayatında bu yetkileri Allaha vermeyerek onu Rab edinmemişse kişi ne ilk soruya cevap verebilir ne de kazananlardan olabilir ki kaybedenler için  Ahiret yurdundaki bitmeyecek olan azabın  öncesinde birde onları bekleyen Kabir azabı vardır.

Abdullah b. Ömer’ den rivayet edilir:

“Bir mümin kabre konulduğunda kabri yedi arşın genişler. Üzerine reyhan kokuları saçılır ve ipeklere sarılır. Eğer Kurandan nasibini almışsa kabrini aydınlatması için Kuran ona yeter. Kuran bilmiyorsa güneşe benzer bir ışıkla kabri aydınlatılır. Kabrinde tıpkı bir gelin gibi uyur. Kendisini sadece en çok sevdiği kişi uyandırır o da uykuya doymamış gibi uyanır.

Kafir bir kimse ölüğünde ise kabri öylesine daraltılır ki kaburga kemikleri birbirine girer. Üzerine deve boynu gibi kalın yılanlar sarılır, bu yılanlar onun etlerini hiç kalmayıncaya dek yerler.

Ardından ona ellerinde demir kamçılar bulunan sağır, dilsiz ve kör olan azap melekleri gönderilir. Bu melekler kör ve sağır oldukları için herhangi bir şeyi duyup işitemediklerinden dolayı hiç acımaksızın ona ellerindeki kamçılarla vururlar. Böylece sabah akşam kendisine ateşle azap edilir.” (Heysemi,Mecma,2/328)

Fakih diyor ki:

Kabir azabından kurtulmak isteyen kimsenin dört şeye sarılması ve dört şeyden sakınması gerekir.

Devam etmesi gereken dört şey şunlardır:

1.Beş vakit Namaz.

2.Sadaka vermek.

3.Kur’an okumak.

4.Allah’ı çokça tesbih etmek.

Sakınması geren dört şey ise şunlardır:

1.Yalan söylemek.

2.İhanet etmek.

3.Koğuculuk yapmak.

4.İdrar sızıntısı.

Nitekim Resulullah (s.a.v)in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Üzerinize idrar sıçramasından sakının! Çünkü kabir azabının çoğu idrar sızıntısı sebebiyledir.”

Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Allah şu dört şeyi sizin için hoş karşılamaz:

1.Namazda iken namazın ruhuna uygun düşmeyen davranışlarınızı.

2.Kur’an okurken lüzumsuz konuşmanızı.

3.Oruçlu iken kötü söz söylemenizi.

4.Kabristanda gülmenizi.” (İbnü’l mübarek, zühd, 1557)

Muhammed b. Semmak, bir kabristanda durup şöyle dedi:

“Bu kabristanların suskunluğuna bakıp da aldanmayın, onların içinde nice feryadü figan edenler yatıyor. Kabirlerin aynı seviyede olması da sizi aldatmasın, orada yatanların halleri de birbirinden çok farklıdır. O halde akıllı kimseye yakışan, kabre girmeden önce ona hazırlık yapmaktır.

Abdulhamid b. Mahmud el-Moğoli anlatıyor:

“Ben ibn Abbas’ın yanında otururken bir topluluk gelip ona şunları anlattı: Biz hacca gitmek üzere yola çıkmıştık. Arkadaşlarımızdan biri Zatü’s-Sıfah beldesine gelince vefat etti. Onu defnetmek üzere  hazırlayıp bir mezar kazdık. Ancak gözlerimize inanamadık. Çünkü simsiyah bir yılan kabre çöreklenmiş yatıyordu. Onu bırakıp başka bir mezar kazdık fakat aynı manzara ile karşılaştık. Onu da bırakıp üçüncü bir mezar kazdığımız vakit aynı durumla karşılaşınca arkadaşımızı defnetmeyi bırakıp sana geldik.

Bu sözleri duyan İbn Abbas şöyle dedi:

Bu onun dünyadayken yaptığı kötü amelinin karşılığıdır. Şimdi gidin onu kazdığınız mezarlardan birine gömün ve bu durumu ailesine bildirin. Allah’a yemin ederim ki yeryüzünün tamamını mezar olarak kazsanız aynı şeyi göreceksiniz.”

Olayı anlatan kişi daha sonra şunları anlattı: Biz gidip onu kazığımız mezarlardan birine gömdükten sonra geride bıraktığı birkaç eşyasını alp, ailesine gittik. Hanımına hayatta iken bu kişinin ne iş yaptığını sorduk, hanımı bize şunları anlattı:

Eşim buğday satarak geçimini sağlardı, ancak ailesinin günlük yiyeceğini satışa çıkardığı buğdayın içinden gizlice alır ve bunun anlaşılmaması için yerine saman doldururdu.

Fakih diyor ki:

Bu haber ihanetin kabir azabına sebep olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda bu olay hayatta olan kimselere ihanetten sakınmaları gerektiğini gösteren bir ibret vesikasıdır.

Denildi ki: Yeryüzü günde beş defa şöyle seslenir.

1.Ey insanoğlu şimdi üzerimde dolaşıyorsun ama sonunda içime gireceksin.

2.Ey insanoğlu üstümde yaşarken çeşitli yiyecekleri yiyorsun halbuki içime girdiğinde bedenini böcekler yiyecek.

3.Ey insanoğlu üstümde iken gülüyorsun ama içime girince ağlayacaksın.

4.Ey insanoğlu üzerimde sevinçle dolaşıyorsun ama içime girince üzüntüyle dolacaksın.

5.Ey insanoğlu üstümde iken günah işliyorsun ama içime girince cezaya çarptırılacaksın.

Rivayete göre Amr b. Dinar şöyle demiştir:

Medine halkından biri vardı bu kişinin Medine civarında yaşayan bir kız kardeşi vardı. Kız kardeşinin hastalanması üzerine bu kişi mütemadiyen onu ziyaret ediyordu. Nihayet kız kardeşinin ölmesi üzerine onu defne hazırlayıp kabre götürdü. Defin işlemlerini tamamlayıp geriye döndüğünde mezarlıkta kesesini unuttuğunu fark etti. Bir arkadaşından kendisine eşlik etmesini istedi ve beraberce kabre vardılar. Kabri açıp keseyi bulduktan sonra arkadaşına sen bir kenarda bekle ben kız kardeşimin ne durumda olduğuna bir bakayım dedi.

Mezarın bir kısmını açınca birde ne görsün kabrin içi ateşle dolu. Hemen kabri örtüp annesine koştu ve kız kardeşinin hayatta iken ne yaptığını sordu. Annesi ölmüş olan biri hakkında niye bu soruyu soruyorsun diyerek cevap vermek istemediyse de o sorusunda ısrar edince annesi şöyle cevap verdi:

Senin kız kardeşin namazlarını geciktirirdi ve temizliğe dikkat etmezdi. Ayrıca gizlice başkalarının kapılarına kulak verir ve onların gizli hallerini öğrenip dedikodu yapardı. Böyle yapmak ise kabir azabına sebep olur.

Öyle ise kabir azabından korunmak isteyen kimsenin dedikodu vb. günahlardan sakınması gerekir. Böylece kişi hem kabir azabındankorunmuş olur hem de münker-nekirin sualine kolay cevap vermiş olur.

Ebu Hureyre(ra) ın rivayetine göre Resulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur. “Hiçbir kimse yoktur ki ölürken çevresindeki bütün canlıların işiteceği böğürme şeklinde bir ses çıkarmasın. Ancak bu sesi insanlar duyamazlar. Şayet duysalardı düşüp bayılırlardı.”

Bu kimse eğer salih biri ise kabrine götürülürken, “beni defnetmekte acele edin, eğer benim için orada hazırlanmış olan iyiliği bilseydiniz beni bir an önce oraya yetiştirirdiniz.”der.

Eğer salih biri değilse şöyle der: “beni defnetmekte acele etmeyin. Şayet orada beni karşılayacak azabı bilseniz daha yavaş hareket ederdiniz.”..

Hz Aişe (ra) anlatıyor: “Ben kabir azabını bilmezdim. Bir gün bir Yahudi kadın gelip benden bir şey istedi bende verdim. Yahudi kadın Allah seni kabir azabından korusun dedi. Ben bu sözün Yahudilerin batıl inançlarından biri olduğunu zannettim. Nitekim Resulullah (s.a.v) in gelince durumu ona anlattım o da “ Kabir azabı haktır” buyurdu.”

O halde müminin yapması gereken kabir azabından Allah’a sığınması ve dünyada iken kabirde kendini koruyacak salih ameller işlemesidir. Çünkü dünya hayatında her türlü iyi davranışı yapması mümkün ve kolay olduğu halde ahirette bu mümkün değildir. Kabre girdiğinde küçük bir iyilik yapmak ister de bunları yapmasına izin verilmez. Dolayısıyla aklına kullanan kimsenin sürekli ölümü düşünmesi gerekir. Zira ölen bir kimse iki rekat namaz kılmak için izin ister yahut da bir kere Kelime-i tevhid söylemek ister veya bir kere suphanallah demek için izin ister de bunları yapmasına izin verilmez. Onlar hayatta olanların zamanlarını boşa geçirmelerine hayret ederler.

Hayat bizim sermayemizdir. Bu sermayeyi boşa tüketmeyelim..

Allah’tan dileğimiz odur ki; bizi fakirlik ve ihtiyaç gününe (kıyamet günü) hazırlanmaya muvaffak kılsın ve bizi dünyaya geri dönmek isteyip de buna izin verilmediği için pişmanlık duyanlardan eylemesin. Müslüman olarak yaşamayı ve ölmeyi nasip etsin..AMİN…

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.