sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

ALLAH DÜNYAYI SEVDİĞİNE DE, SEVMEDİĞİNE DE VERİR. İMANI İSE SEVDİĞİ KİMSEDEN BAŞKASINA BAHŞETMEZ

21.01.2020
1.031
A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Hamd Alemlerin Rabbi Rahman ve Rahim din gününün sahibi Allah(cc)’ya Mahsustur. Salat ve Selam sevgili Peygamberimiz, Hz. Muhammed Mustafa (sav)’e Aline ve Ashabına gayesi; Allah azze ve celle’nin rızası, derdi; Allah azze ve celle’nin davası olan tüm dünya üzerindeki Mü’min ve Mü’minlerin üzerine olsun…

En çok aldanan insanlar dünya ve dünyanın anlık geçici nimetlerine kanıp bunları ahirete tercih ederek ahiret yerine bunlara razı olan kimselerdir. Peki bunun sebepleri nedir? Niçin insan ebedi olana geçici olanı tercih eder? Bu tür insanlardan biri şöyle düşünür;

Dünya peşin, ahiret ise veresiyedir. Peşin olan veresiye olandan daha çok zerreye bak derken bir diğeri de “Dünyanın lezzetleri kesin, ahiretin lezzetleri ise şüphelidir. Kesin olanı şüpheli olan için terk edemem.” Demiştir.

Bunlar şeytanın en tehlikeli kandırmacalarından, göz boyamalarındandır.

İç alemini ifade edemeyen hayvanlar bile bunlardan daha akıllıdır. Çünkü hayvan bir şeyin zarar vermesinden korktuğu zaman dövülse bile o şeye doğru gitmez, ona yaklaşmaz. Bu kimselerden bazıları ise tasdik etmekle yalanlamak arasında kalıp helak edecek şeylere yeltenirler.

Bu kesimlerden biri Allah’a ve Rasulüne, Allah’ın huzuruna çıkacağına, amellerinin karşılığını  göreceğine iman etmişse, insanların en çok pişmanlık yaşayanı olacaktır.Bunlar amellerindeki eksikliklerden dolayı bu pişmanlığı duyacaklardır. Çünkü Allah’a ve Rasulüne imanı yoksa, o zaten çok çok uzaklardadır.

“Peşin olan, veresiye olandan daha hayırlıdır.” Sözünü dillendirenlere şöyle cevap verilir. Peşin olanla veresiye olan eşit durumda olduğunda peşin olan daha hayırlıdır. Ama aralarında fark olurda veresiye olan daha fazla ve daha üstün olursa, veresiye olan daha hayırlıdır.

Dünya hayatı en başından en sonuna dek tamamıyla ahiretteki tek bir esinti mesabesindeyken ahiret hayatı nasıl daha hayırlı olmasın ki?

İmam Ahmed’in Müsnedinde ve Tirmizi’de El- Müstevrid  b. Şeddad’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur; “Ahirete nisbetle dünya, içinizden birinin parmağını denize daldırması misaline benzer. Parmağının geriye neyle döndüğüne bir baksın” (Müslim)

Peşin olan minicik damlanın deniz gibi bir veresiyeye tercih edilmesi ne büyük bir aldanış, ne çirkin bir cehalettir!

Baştan sona dünya hayatının devamının ahiret hayatına nisbeti böyle olduğuna göre bir insan ömrü kadarlık bir sürenin ahirete nisbeti ne kadardır?!

Akıl sahibi biri için hangisi daha evladır?

Ahiretteki daimi hayırdan mahrum kalıp bu kadar az bir süre için elde edilecek olan dünya mı, yoksa kısa zamanda kesintiye uğrayacak olan değersiz ve ufak bir şeyin; değer biçilmeyen sınırı ve sonu olmayan, süresiz olan bir şeyi elde etmek için terk edilmesi mi?

“Kesin olanı şüpheli olan için terk edemem” sözüyle ilgili olarakta şöyle söylenebilir: senin Allah’ın vaad ve vaadi ile Rasulunun doğru sözlü ve dürüst oluşu konusunda şüphe etmen ya da yakine sahip olman mümkündür. Şayet bu hususlarda kesin olan anlık bir zerreyi hiç kesilmeyecek olan ve şüphe taşımayan bir şey için terk etmiş olursun.

Şayet şüphe içindeysen, Allah azze ve celle’nin; varlığına, kudretine, maişetine, vahdaniyetine ve peygamberlerinin Allah’tan alıp bildirdikleri şeyler konusunda doğru sözlü dürüst olduklarına dalalet eden ayetlerine müracaat etmelisin. Kendini ilme vererek Allah için; ya bizzat kendin incele ya da daha iyi bilenlerle münazarada bulunki Peygamberlerin Allah(cc)’da Cebrail vasıtasıyla alıp bildirdikleri şeylerin şeksiz şüphesiz Hakk olduğunu anlayasın…

Bu alemin yaratıcısının, göklerin ve yerin Rabbi’nin, Peygamberlerin O’nun hakkında vermiş oldukları haberlere aykırı bir durumdan çok çok yüce olduğunu, mukaddes ve münezzeh olduğunu kavrayasın. Peygamberlerin bildirdikleri şeylere aykırı özellikleri O’na nisbet edenler Allah(cc)’ı kınamış, yalanlamış, Rabliğini ve Hükümranlığını inkar etmiş olurlar.

Selim fıtrata sahip olanlara göre, hakiki hükümran olan Zatın; aciz veya hiçbir şey bilmeyen cahil ya da hiçbir şey işitmeyen, görmeyen, konuşmayan, emretmeyen ve yasaklamayan, sevap ve ceza vermeyen, dilediğini aziz, dilediğini zelil etmeyen, hükümranlık alanının dört bir yanına elçilerini göndermeyen, hükmü altında bulunanların durumlarıyla ilgilenmeyen biri olması, bilakis onları kendi hallerinde başıboş bırakması, ihmal etmesi muhaldir/imkansızdır.

Böyle bir durum beşeri hükümdarları dahi yaralayan onlar için dahi mümkün olmayan bir durumdur ki hakiki ve apaçık hükümran olan Allah(cc)’a böyle bir halin nisbet edilmesi nasıl mümkün olabilsin?…

İnsan, ilk nutfe halinden başlayıp kemale erinceye ve dengeli bir yapıya kavuşuncaya kadar hangi hallerden geçtiği üzerinde düşünse kendine bunca özeni gösteren, halden hale geçiren, evreler arasında evirip çeviren yüce Zatın, kendisini ihmal etmesinin, başıboş bırakmasının, emir ve yasaklar koymasının, yerine getirmesi gereken haklar olduğunu bildirmesinin, sevap ve ceza vermesinin O yüce Zat’a layık olmayan bir durum olduğunu anlayacaktır.

Kul hakiki anlamda kafa yorsa, gözleriyle gördüğü veya görmediği her şeyin; Tevhid’in, Nübüvvetin, ölümden sonraki dirilişin ve Kur’an’ın Allah kelamı olduğuna dalalet ettiğini anlayacaktır.

Allah azze ve celle şöyle buyurmaktadır;

“Görebildikleriniz ve göremedikleriniz üzerine yemin ederim ki hiç şüphesiz o (Kur’an), çok şerefli bir elçinin sözüdür.”(Hakka 38-40)

“Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde bir çok alametler vardır. Hala görmüyor musunuz?”(Zariyat 20-21)

Şunu da anlıyoruz ki insanın bir yaratıcısı olduğuna, O’nu Tevhid’ine, elçilerinin doğru sözlü olduğuna ve Kemal sıfatlarının sabit olduğuna delil olduğunu anlıyoruz.

Neticede anlaşılmaktadır ki bu ziyankar kişi iki ihtimale göre de aldanmıştır; tasdik etmesi ve kesin olarak inanması ihtimaline göre de, yalanlaması ve şüphe duyması ihtimaline göre de aldanmıştır.

Bir yandan “Öldükten sonra dirilmeye, cennet ve cehenneme dair hiçbir şüphe duymayan tarzda imana sahip olmak ve bir yandan da amelden geri kalmak… bu ikisi nasıl olur da bir arada bulunabilir?”

En çetin şekilde cezalandırmak üzere veya dört dörtlük bir ikrama mazhar kılınmak üzere bir kralın huzuruna götürülmek istediğini öğrenen insanın hiç aldırmadan gafletle geceyi geçirmesi, kralın huzurundaki halini hiç düşünmemesi, hazırlık yapmaması, kendine çeki düzen vermemesi insanlık tabiatına uygun bir davranış olur mu? Gerçekten de çok hayret verici bir durumda bulunmaktayız. Peki bizleri yani, iman ettiğini iddia edenleri amelden engelleyen (geri bırakan) etkenler ney? Birini söyleyelim diğerlerini sizler araştırın inşaAllah… (İbnu’l Kayyım el- Cevziyye’den Allah (cc) razı olsun inşaAllah)

Rabbim ilmimizi arttır ve bizlere gözle görüyormuşçasına iman eden ve salih amellerde bulunan, bunlara sahip olmada, yani aldanmaya sebep olacak etkenleri de yolumuzun üzerinden kaldır, izlerini dahi bırakma yarabbi…

Rabbim aldananlardan değil şeytan ve avanelerini aldatanlardan olmayı nasip eylesin… amin

VELHAMDULİLLAHİ RABBİL ALEMİN

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.