ALLAH İNANCININ FITRİ DELİLLERİ | Akaid Programı – 16. Bölüm
ALLAH İNANCININ FITRİ DELİLLERİ
İnsanlık tarihi incelendiği zaman görülür ki, ilk devirlerden beri her asırda yaşayan insanlarda Allah fikri ve tapınma meyli; dolayısıyla bir dîni inanca eğilim vardır. Batılı dinler tarihi yazarlarının bir çoğuna göre bu duygunun var oluşu çeşitli arizî sebeplere bağlanmış ise de, müslüman âlimlerin genel kanaatlarına göre tamamen fıtrî ve doğuştandır.
İlk insan olan Hz. Âdem`in yaratılışından önce Allah ile melekler arasında cereyan eden konuşmayı[1] ve bu konuşmada Âdem`in-insanın- Allah`ın halifesi olarak yaratılması hususunu düşündüğümüzde de anlarız ki; insan yaratılmadan evvel, onun mayasına Allah`a halife olacak özellikler verilmiştir. Bu da bize Allah`a bağlılığın ve din duygusunun fıtrî olduğunu bildirir.
Hz. Peygamber`in (s.a.s.) “Her doğan insan, İslâm fıtratı üzere doğar, onu Mecusi, Hristiyan veya Yahudi yapan ana ve babasıdır”[2] hadisi ve “Sizi karada ve denizde yürüten odur. Gemide olduğunuz zaman (ı düşünün): Gemiler içinde bulunanları hoş bir rüzgârla alıp götürdüğü ve (onlar) bununla sevindikleri sırada, birden gemiye, şiddetli bir kasırga gelip de, her yerden gelen dalgalar onları sardığı ve artık kendilerinin tamamen kuşatıldıklarını, (bir daha kurtulamayacaklarını) sandıkları zaman, dini yalnız Allah`a halis kılarak Ona yalvarmağa başlarlar. And olsun eğer bizi bu (felâket) den kurtarırsan, şükredenlerden olacağız. (derler)“[3] ayeti de keza Allah inancının -her ne suretle ortaya çıkarsa çıksın- insan ruhunun derinliklerinde var olduğunu ispat etmektedir.
Nereye gidilmişse orada basit ve batıl da olsa bir dîne, bir tanrı fikrine rastlanmıştır. Geçmiş devirlerde çeşitli şekillerdeki putlara tapanlar, ateşi, güneşi, yıldızları kutsal sayanlar dahi bütün bunların üstünde büyük bir kudretin bulunduğuna, her şeyi yaratan, terbiye eden, esirgeyen bir varlığın mevcudiyetine inanmışlar, dış âlemde taptıkları şeyleri Ona yaklaşmak için birer vesîle edinmişlerdir.” “Biz, bunlara, sırf bizi Allah`a yaklaştırsınlar diye tapıyoruz.”[4] Cinsleri, devirleri ve ülkeleri ayrı, birbirlerini tanımayan toplumlarda inanç konusundaki birlik, dîn fikrinin umumî, Allah inancının da fıtrî olduğunu ispat etmektedir.
Bunun içindir ki, her şeyi bilen ve yaratmaya Kadir olan bir Allah`a inanmak, ergenlik çağına gelen akıllı her insana farzdır. İlâhî dinlerin kesintiye uğradığı dönemlerde yaşayan insanlar bile, akılları ile Allah`ın varlığını idrâk edebilecek durumda olduğundan, Allah`a îmanla mükelleftirler.
Akıl ile Allah`ın bilinebileceğine, birçok ayet delîl olarak gösterilebilir. Bunlardan en dikkat çekici olanı, Hz. İbrahim`in daha çocukluk dönemlerinde iken parlaklıklarına bakarak yıldızı, ayı, güneşi Rab olarak kabul etmesi ancak daha sonra bütün bunların batmaları, ile zamanla yok olan şeylerin Rabb olmayacaklarını idrâk etmesi ve neticede gerçeği görerek “…ben, yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan varedene çevirdim ve artık ben Ona ortak koşanlardan değilim. “[5] ayetidir. Maturîdiyye mezhebine göre Allah`a iman, insan fıtratının icabıdır. Zira her insan evrendeki bu muazzam varlıklara bakarak bunların büyük bir yaratıcısı olduğuna aklen hükmedebilir. “Akıl ve nazar `marifetullah`da kâfidir.” derler.
“Göklerin ve yerin yaratıcısı olan Allah`ın varlığında şüphe mi vardır? “[6] ayetini delil gösterirler. Eş`ariye imamları ise “akıl ve nazar `marifetullah`da kâfi değildir.” derler ve “Biz bir kavme peygamber göndermedikçe onlara azap etmeyiz. “[7] ayetini delîl gösterirler. Netice olarak, semavât ve arzın yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde ve kâinatta meydana gelen insan gücünün dışındaki binlerce tabiat hadisesinin belli bir düzen içerisinde cereyan etmesinde her akıllının kabul edebileceği gibi, Allah`ın varlığını ispat eden delîller vardır. (el-Bakara, 2/164).
İnsanlık tarihi boyunca sıcak, soğuk bütün iklimlerde, farklı renklerde fakir, zengin bütün insanlar farklı şekillerde de olsa her zaman Allah’a inanmışlardır. Kitabın başında çeşitli ilim adamlarından da alıntılar yaparak belirttiğimiz gibi medeniyete sahip bütün toplumlarda din her zaman var olmuştur ve var olmaya devam edecektir. Tarih boyunca belki sanatsız, ilimsiz, felsefesiz milletler olmuştur ancak dinsiz bir millet asla olmamıştır.
Tarih boyunca her milletin inandığı ibadet ve tazim ettiği bir ilah olmuştur. Bu inanç onların ahlakına yaşantılarına kadar tesir etmiştir. Sorarım sana beşeriyet tarihi boyunca bütün insanlığın birleştiği bir şey nasıl batıl olabilir.Düşünceye, tarihi verilere ve akla saygı duyan her insan, belirttiğimiz bu tarihi birliği Allah’ın varlığını destekleyen delil olarak kabul eder.
[1] el-Bakara, – 30
[2] Müslim, Kader, 25; Buhârî, Cenâiz:, 92; Ebû Dâvud Sünnet, 17
[3] Yûnus, – 23
[4] ez-Zümer – 3
[5] el-En`âm – 79
[6] İbrahim -10
[7] el-İsrâ – 15