Hamd Alemlerin Rabbi, yerleri ve gökleri emsalsiz bir şekilde yaratan, rızasının kazanmak isteyenlere bunun yollarını gösteren, Rahman ,Rahim, Vahid ve Kahhar olan Allah(svt) a mahsustur. Salat ve selam Hz.Muhammed (sav) e ve selam O’nun yolunu takip etmiş olan ve eden tüm müminlerin üzerine olsun.
Allah(cc) a kulluk edenlerin vasıflarından birisi de Allah(cc) a sığınmaları ve O’nun rızasının kazanmak için görünürde yapabildikleri için Allah(cc)’a hamd etmeleri, yapamadıklarına muvaffak olmak için de gayret gösterip Allah(cc)’dan yardım istemeleridir. Bu şekilde bir hamd ve yardım talebi kulun başlıca vazifelerindendir.Çünkü iman edenler Allah(cc) nun Alemlerin Rabbi olduğunu,her iş üzerinde hükümran olduğunu, kendisine irade verilen insanın tercihleri ne olursa olsun her işin Allah(cc) dilemesi ile meydana geldiğini çok iyi bilmektedirler. Ufak ya da büyük elinde olanları kendinden bilmeyeceği gibi ufak ya da büyük isteklerini de Allah(cc) a arz eder.
“Ancak sana kulluk eder, ve ancak senden yardım dileriz.” (Fatiha,5)
Kulun Allah(cc) dan yardım dilemesinin çeşitlerinden birisi de ona sığınmasıdır. Allah(cc) indirmiş olduğu Hak ilim vasıtası ile kendi rızasını arayanlara , kendisine sığınılacak kelimeleri de öğretir. Bunları içerisinde en önemli yer tutanlardan birisi de Ayet’el Kürsi denilen Bakara suresinin 255. ayetidir.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O’nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O’nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O’na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.
Bu âyet-i kerime, putların şefaatçi olacağını zanneden ve “Biz ancak onlara, bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz. Zümer sûresi, 39/3 diyen kafirlere bir cevaptır. Bu âyet-i kerîmede Cenâb-ı Allah’ın yüceliği, sıfatları, kâinatta meydana gelen büyük olayların tamamen onun iradesi doğrultusunda vukû bulduğu, onun isteği ve izni olmadan hiç bir kimsenin başkasına şefaat edemeyeceği, O’nun kürsüsü, göklerde ve yerdekilerin ona ait olduğu hakkında bilgi verilmektedir.
Resulullah (asm.) bir defa Ka’b oğlu Ubey’e, ezberinde olan âyetlerden hangisinin daha yüce olduğunu sormuş, “Allah ve Resulu daha iyi bilir.” cevabını alınca, soruyu tekrar etmiş, bunun üzerine Ubey, bildiği en yüce âyetin “Allahu lâ ilâhe illâhüve’l-Hayyu’l-Kayyûm” olduğunu söylemiştir. Resulullah (asm) aldığı cevaptan memnun olarak Ubey’in göğsüne vurarak “Ey Ebû Münzir! İlim sana kutlu olsun. ” buyurmuştur. (Ebû Dâvûd, Vitir,17)
“Kim farz olan her namazın ardından Âyetü’l-kürsi okursa, ondan sonraki namaza kadar mahfuz kalır.” (Bu hadis sebebiyle her farz namazdan sonra Âyetü’l-kürsi okunur.)
Ebu Hureyre(ra)’dan rivayetle: Resulullah(sav) Ebu Hureyre(ra) a, “yatağına çekildiğin vakit başından sonuna kadar “Allahu lâ ilâhe illâhüve’l-Hayyu’l-Kayyûm” ayetini oku. Sabahı edene kadar Allah tarafından senin üzerinde koruyucu bulunur ve sana bir şeytan yaklaşmaz.(Buhari, Vekalet, 10)
Görüldüğü üzere bu ayet hakkında varid olan birçok önemli haber var ki, bütün bunları bilip de böylesine bir imkandan yararlanmamak çok büyük bir kayıp olacaktır. Allah(cc) ı tanımak ve O’na kulluk yapabilmek için Allah(cc) nun göndermiş olduğu peygamber ve O’na tbi olan ashab-ı kiramın hayatında çok ciddi bir yer tutan ayet’el kürsi hakkında tüm müminlerin de daha derin bir anlayış sahibi olmaları, gerek yardım isteme gerek sığınma konusunda olsun Allah(cc) ve Resululllah(sav)’ın gösterdiği yolu takip etmek zorundayız.Burada dikkat edilmesi gereken konu ayetel kürsi hakkındaki Peygamber(as) ın verdiği teşvik edici haberler kimlere verilmişti? Ashab-ı kiram’a verilen bu teşvik edici haberleri Allah Resulu (sav) , Ebu Cehil gibi davetini tabi olmayan,reddeden ya da kayıtsız kalanlara bu hususta bir açıklama yapmamıştı. Dolayısıyla Allah(cc) a sığınma ve hak yardıma ulaşmanın başlangıcı sahabe-i kiramın yoluna uyma, yani Allah(cc) nun gösterdiği tevhid yolu üzerinde yol alma ile mümkün olacaktır.
Bu hususta Allah(cc) şöyle buyurmaktadır.
Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, andolsun ki, Allah’tan sana ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.(Bakara,120)
Yahudiler Hz. Peygamber’e “Gel bizimle bir müddet hoş geçin, bizi memnun et de sana tabi olalım.” diye bir teklifte bulunmuşlar. Bu teklifteki art düşüncelerini anlatmak için bu âyet inmiş.
Allah’ın Resulü, Allah’ın kitabı, Allah’ın dini dururken, başkasına tabi olmak sapıklıktır. Özetle hak din, Allah’ın dinidir. Aranacak, uyulacak olan odur. Âyette “heva ve hevesleri” buyurulması, gösteriyor ki, yahudi ve hıristiyanların takip ettikleri din ve millet, yukarıdan beri, inkar edilemez delil ve burhanlarla isbat edildiği üzere, kendi heva ve hevesleriyle, gönüllerinin keyfince uydurulmuş hurafeler, din adına ortaya konulmuş bozmalardır. Bunlar hakka değil, keyiflerine tabidirler; milletleri, peygamberlere indirilen kitaplardan ve hak yol olan tevhidden, İslâm ve ihsan esaslarından çıkmış, bambaşka bir şey olmuştur. Cenab-ı Allah, bütün bu eski dinlerin temel ilkelerini Kur’ân’da açıklamış, bunları tasdik ve teyid edip yeniden onaylamış ve o ilkelerden ayrılanların, gerçek dine değil, kendi hevalarına uyduklarını göstermiştir. Bunların din dedikleri şeylerin aslında hevadan ibaret bulunduğunu hatırlatarak peygamberini bunlara uymaktan şiddetle sakındırmıştır. (Hak Dini Kur’an Dili,E.H. Yazır)
Hayatının merkezine Allahcc) ı, Kur’anı,Peygamber i koymadan, Allah(cc) murad ettiği şekilde bir hayat yaşamadan, kişinin Allah(cc)’dan yardım görmesi mümkün değildir.Çünkü Allah(cc) şeytana karşı küfür ve şirke yardım etmez. Dini yaşarken kendi nefsinin rızasını da göz önünde bulundurmak gibi bozuk bir anlayış evvela Peygamber(as) ın La İlahe İllallah davetini bilip, gereklerini yerine getirmelidir. İşte o zaman umulur ki, sadece ayetel kürsi değil, kendisi ile korunacak ne kadar güzel söz varsa Allah(cc) hepsi için bir karşılık verecektir.Bu nedenle her akıl sahibinin şunu iyi bilmesi gerekir. Eğer tevhid hakikatını hak ilim üzerinden bilmemiş ve gereklerine şüphesiz bir şekilde vakıf olamamış isek, bu durumun şerrinden Allah(cc) a sığınmalıyız.Bu ise ancak Allah(cc) ı tanımak için gayret göstermek ve O’ndan doğru yolu göstermesi için yardım talep etmek ile mümkün olacak ve Allah(cc) a sığınmak bu şekilde başlayacaktır.
Allah( cc) kendi yoluna uyan ve kendisine en güzel şekilde sığınan kullarından eylesin.
Elhamdulillahirabbilalemin