sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

Allah(cc)’nun El Adl Sıfatı

Allah(cc)’nun El Adl Sıfatı

Adl: kökünden gelen mastar olarak bazen ism-i fail manasında da kullanılır, ism-i faili esasen “adil” olduğu halde “adi” ile de ifade olunur. Adl lugatta; adalet, gmail, dönmek, eşit davranmak, düzeltmek, doğrultmak, dürüst olmak, zulmetmemek, şirk koşmamak ve haktan sapmamak gibi manalara gelir.

Yüce Allah’ın sıfatı olarak el-Adl; adeletli olan, hakla hükmeden, haklıya hakkını veren, haksıza cezasını veren, her şeyi yerli yerince yapan, her söylediği doğru, her emri veya yasağı hak ve doğru olan demektir.

Kur’an-ı Kerim’de ısım olarak geçmemekle beraber sıfat olarak bazı ayet-i kerimelerde mevcuttur. Bunlardan iki tanesini okuyalım.

 

وَتَمَّتْ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدْقًا وَعَدْلاً لاَّ مُبَدِّلِ لِكَلِمَاتِهِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ

Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir.( Enam Suresi: 115)

 

Allahu Teala adildir, daima adeleti emreder ve adaletle yaşanılmasını murad eder, bu murad-ı ilahi de kulların imtihanı gereği dünyada bir emri ihtiyaridir. Ancak ahirette en hassas bir şekilde adl’li ilahi tahakkuk edecektir. Dünya’da bu imtahanın gereği olan insanların Yüce Allah’ın adaleti ile hükmetmeleri emrolunmuştur. Bu hususta Yüce Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır.

 

إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَن تُؤدُّواْ الأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُم بَيْنَ النَّاسِ أَن تَحْكُمُواْ بِالْعَدْلِ إِنَّ اللّهَ نِعِمَّا يَعِظُكُم بِهِ إِنَّ اللّهَ كَانَ سَمِيعًا بَصِيرًا

 

Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor! Doğrusu Allah, işitendir, görendir.( Nisa Suresi: 58)

 

Adalet Allah’tan dır, Allah’ın kanunların (şeriatın)dan dır. Allah (c.c)’ın kanunlarının uygulanmasıyla adalet tahakkuk eder, güvenilir, doğruluk, insaflı, Allah’ın kanunlarının dışındaki bütün kanunlarda zulum vardır. Fısk vardır, küfür vardır, şirk vardır, fitne ve fesad vardır. Huzur, hak, adalet ve saadet ancak Allah’ın kanunlarında ve O kanunların uygulanmasında yani yaşanmasındandır.

 

Adaletin zıttı zulümdür. Zulüm, bir şeyi hak etmediği yere koymak manasına gelmektedir. Bütün mahlukat, Allahu Teala ( c.c )’nın mahlukatı olduğu için Allah ( c.c) zulmetmesi muhaldir. O hiç kimseye zerre kadar olsun zulüm yapmaz. Özellikle kıyamet günü iman edip salih amel işleyenler kendilerine zulüm yapılmayacağından emin olurlar. Hiçbir amelleri heba edilmez. Kafirler ise kendilerine uygun bir ceza olan ebedi cehenneme girerler. Her kafir aynı cezayı da almaz. Hepsi ebedi cehennem meselesinde ortak olsa da kafirlerin cezaları da kademe kademedir. Mü’minlerin görevi zulum edenlere engel olup ilahi adeletin uygulanması için çalışmaktır. Bütün Müslümanlar üzerinde bu bir haktır. Hak ve adaletin uygulanması bütün insanlığın menfati icabıdır. Allah’ın hükümün dışında adalet beklemek hem küfürdür hem de zülmün ta kendisidir. En azından zulmün yapılmasına yardımcı olmaktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Allah ( c.c) şöyle buyurmaktadır.

 

وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ فِيهَا أَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالأَنفَ بِالأَنفِ وَالأُذُنَ بِالأُذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌ فَمَن تَصَدَّقَ بِهِ فَهُوَ كَفَّارَةٌ لَّهُ وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ

Biz onda, onların üzerine yazdık: Can’a can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Ama kim bunu sadaka olarak bağışlarsa o kendisi için bir keffarettir. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalim olanlardır.( Maide Suresi: 45)

 

Allah (c.c)’ın peygamberlere göndermiş olduğu bütün şeriatlar da adaleti emretmiştir. İlahi şeriatlarda ancak adalet vardır. Kısas hükmü dahi adaletin ta kendisidir. Adaletin dışında ancak zulüm vardır.

Şimdi eğer, “Kur’an’ın inmesinden sonra onlara, İncil’dekilere göre hükmetmelerini emretmek nasıl caiz olur?” denilir ise, biz de deriz ki: Buna şu bakımlardan cevap verilir:

  1. a) Bundan murad, “İncil ehli, Allah’ın o İncil’de indirdiği Hz.

Muhammed (s.a.v)’in        nübüvvetine          delalet eden          delillerle

hükmetsinler” manasıdır. Bu, Esamin’in görüşüdür.

  1. b) Bu, “Ehl-i İncil, Allah’ın o kitapda indirdiği ve Kur’an ile neshetmediği hükümlerle hükmetsinler” demektir.
  2. c) Bundan murad, hristiyanları, tıpkı yahudilerin Tevrat’taki hükümleri saklamaları gibi, İncil’deki ahkam ve haberleri değiştirmek ve bozmaktan menetmektir. Buna göre ayetteki, “Hükmetsin … ” emri ile “Ehl-i İncil, Allah’ın o İncil’de indirdiğ şeyleri, bozmadan ve değiştirmeden, aynen indirdiği şekli ile ikrar etsinler” manası kastedilmiştir.

Sonra Hak Teala, “Kim Allah’ın İndirdiği ile hükmetmezse İşte onlar fasıklann ta kendileridir” buyurmuştur. Müfessirler ihtilaf etmiş ve bazıları, bu üç (ayetin sonunda gelen) üç sıfatı yani “Onlar, kafirlerdir, zalimlerdir, fasıklardır” şeklindeki sıfatları, tek bir mevsufun sıfatı kabul etmişlerdir. Kaffal şöyle demiştir: “Bu üç lafzın herbirinin ifade ettiği manalar arasında birbirine zıdlık yoktur, aksine bu tıpkı, “Kim Allah’a itaat ederse Mü’mindir. Kim Allah’a itaat ederse ebrardan (iyi kimselerdendir), kim Allah’a itaat ederse. muttakidir” denilmesi gibidir. Çünkü bu farklı sıfatların hepsi aynı mevsüfa (varlığa) aittir.( Fahruddin Er-Razi, Tefsir-i Kebir Mefiitihu’l-Gayb, Akçağ Yayınları: 9/94)

Kur’an-ı Kerimin uslubunda ve arap gramerinde sıfatın bir, mefsufun müteaddit olması geçerli kurallardandır. Ohalde gerek tahrif edilmemiş incilde, gerek tahrif edilmemiş tevratta (ki onlar bugun mevcut değildir) geçen hükümler nesh olunmadan uygulandığı vakit adalet uygulanmadığı vakitte fısk, zulum ve küfürdür. Hakeza bugun Allah’ın nazil etmiş olduğu mükemmel olarak nazil olan şeriat hükümleri ile hükmetmeyenler de bu her üç sıfata sahip olurlar. Yani Kur’an’la hükmetmeyenler hem fasık, hem zalim, hemde kafirdirler.

Dünya’da insanlar arasında tesbit edilen suçluların cezasının verilmesi mücrim için iman ve tevbe ile beraber olmuş ise ahirette ikinci bir ceza olmamaktadır. Bu hususta ve Yüce Allah’ın adaletine mutaallak olarak hükmü içeren bir hadis-i şerif okuyalım.

 

          Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor:   “Resülullah  (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: “Kim bir hadd cürmü işler de, cezası dünyada verilirse, Allah’ın adaleti kuluna ahirette ikinci sefer ceza vermeye müsaade etmez. Kim de bir hadd cürmü işlemiş, Allah da onun günahını örtmüş ve affetmiş ise, Allah’ın keremi affettiği şeyden dolayı ona dönüp ceza vermeye müsaade etmez. “( Tirrnizi, iman 11)

El-Adl ism-i şerifi Yüce Allah’ın esma-i ef’alden olan sıfatlarından olup bu sıfata aykırı davranmakta zulümdür. Allah (c.c) adil dir. Adeleti ile tecelli eder, Allah’ın adaleti olmasa bütün kainat fesada uğrar, saadet namına bir şey kalmaz. Allah’ın adalet nizamının uygulandığı zamanlarda yeryüzünde toplumlar ister Müslüman, ister gayri Müslüm olarak huzur ve saadet içerisinde yaşamışlardır. Huzur ve saadetin olmadığı yerde mutlaka Allah’ın kanunlarının dışındaki hükümlerle hükmedildiği içindir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.