Allah(cc)’nun El Hakim Sıfatı
Hakim: kökünden türeyen ism-i fail olan bir lafızdır, mastan “hikem”dir. Kelime olarak; hükmetmek, yönetmek, hikmetli olmak, düzeltmek, düzenlemek, hakem olmak, düzeltmek için men etmek, sağlam yapmak ve yargılayan gibi manalara gelir. Aynı kökten gelen mastar olarak “hakem” ise; tarafsız karar vermek, uzman hakim, tarafsız ve adaletle hükmetmek, hükmetme yetkisi elinde olmak, alim olmak, hata ve yanlışlıkları önlemek gibi manaları ifade eder. Feilun vezninden gelen “hekim” ise; doktor, filozof ve bilge gibi manalarda da kullanılır. Aynı kökten gelen “hikmet” masdarı ise; iradenin, rahmetin, adaletin, cömertliğin, ihsanın ve en güzel yönleriyle eşyayı yerli yerine koymanın kemalini içermektedir.
Yüce Allah’ın sıfatı olarak el- Hakim; her işi, her kararı ve hükmü, her emir ve yasağı hikmetli, doğru, isabetli ve yüksek bir gayeye yönelik olan mahlukatı mükemmel ve sağlam bir şekilde var eden, onları nizam ve intizamıyla idare eden ve bilen zat demektir. Bununla beraber buyruğu ve hükmü ilminden ve
hikmetinden kaynaklanmaktadır. Rasuller göndermeyi, mükafatın ve cezanın sabit ve yerli yerince olduğunu gösterir.
Kur’an-ı Kerim de el-Hakim ismi 91 ayet-i kerimede geçmektedir. Bunlardan 2 tanesini okuyalım:
قَالُواْ سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
Melekler, “Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin” dediler.( Bakara Suresi: 32)
Yüce Allah’ın el-Hakim ism-i şerifi Kur’an-ı Kerimde elAlim ismi ile birlikte çok kez zikredilmektedir. Çünkü ilim ve hikmet birbiriyle çok alakadardır. Yüce Allah Hakim’dir. Her şeyi yerli yerince yaratır. Bu yaratına ilim ve hikmet ile olur. Nitekim bu manayı içeren ayet-i kerime, kulun ve kaderinin üzerine takdir edilen delaleti gerekli kılar. Hikmetin ispatı anlamını ifade eder. Yüce Allah ilmi de zikretti. Çünkü O, işlerin hakikatını ve eşyayı yerli yerine koymayı, müstehak olana cezayı ve hayrı vermeyi murad eder. Bu durum dahi ilim olmaksızın meydana gelmez. Yüce Allah hidayete veya dalalete layık olanı ilmiyle bilir, hikmetiyle verir, iradesi ve kudretiyle takdir eder.
وَنَادَى نُوحٌ رَّبَّهُ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ابُنِي مِنْ أَهْلِي وَإِنَّ وَعْدَكَ الْحَقُّ وَأَنتَ أَحْكَمُ الْحَاكِمِين
Nuh, Rabbine seslendi. Dedi ki: “Rabbim, şüphesiz benim oğlum ailemdendir ve senin va’din de doğrusu haktır. Sen hakimlerin hakimisin.( Hud Suresi: 45)
Kullarda da ilim ve hikmet vardır. Ancak Allah’ın sıfatlarıyla mukayese edilemez. Allah alimler alimidir. Yani bütün ilimler O’nun ilmindendir. O’nun ilmi her şeyi kuşatmıştır, hiçbir şey
O’nun ilmini ihata edemez. Hakeza Yüce Allah hakimler hakimidir. Kullarda hikmet ve hüküm cüz’i olarak olsa da bütün hüküm ve hikmet O’ndandır ve O’nun yetkisindedir. Kullar için hakimler hakimi denilemez.
“Şanı Yüce olan Allah alemlerin Rabb’idir, hakimler hakimidir, geniş hikmet ve bol nimetler sahibidir. O’nun hikmeti kudretinin ulaştığı her yere ulaşmıştır. Her şeyde Yüce Allah’ın karşı konulmaz kudreti ve hidayetleri olduğu gibi yine her şeyde O’nun gözleri kamaştıran hikmeti vardır. Biz burada ancak ondan denizden bir damla kadarını zikrettik. Eğer bu da olmasaydı; beşer aklı, O’nun mahlukatından bir şeyde dahi hikmetinin kemalini kapsamlı bir şekilde bilmekten daha aciz, daha zayıf ve daha kısır kalırdı.( İbni kayyimel-cevzi; Şifüu’l-Aljl, s. 238)
Yüce Allah’ın el- Hakim ism-i şerifi hususunda okuduğumuz bu ayetlerle iktifa ederek aynı ehemmiyeti ifade eden bir hadis-i şerif okuyalım:
Ebu Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resülullah (aleyhissalatu vesselam) gece namazına kalktı ve sabah vakti girinceye kadar namaza devam etti. Namazda tek ayet okudu. O da şu (mealdeki) ayettir: “Onlara azab edersen, doğrusu onlar senin kullarındır. Onları bağışlarsan, güçlü olan, Hakim olan şüphesiz ancak sensin. “( Maide Suresi: 118- Nesai, İftitah 79)
Yüce Allah’ın el-Hakim ism-i şerifinin tecellisi olan hikmeti islam uleması iki kısımda incelemişlerdir.
Birincisi: Hikmet; Allah’ın yaratmasındadır. Çünkü Yüce Allah bütün mahlukatı hak ve hakkı kapsayıcı olarak yaratmıştır. Yüce Allah’ın muradı budur. Yani yaratmayla murad edilen haktır. Bu
itibarla her hak; bir hikmettir. Allah bütün kainatı, külli nizamı ve her cüz’ün nizamını bir hak ve hikmetle yani yerli yerince ve gereğince yaratmıştır. Mahlukattan hiçbir şey yaratılışta fuzuli ve abes değildir.
İkincisi: Hikmet; Yüce Allah’ın şeriatında ve buyruğundadır.
Allah (c.c) Adem (a.s)’dan bu yana insanlığın saadeti için şeriatler nazil kıldı ve kanunlar koymuştur. Bütün bunlar hikmettir ve insanlığın faydasınadır. İnsanoğlu Allah’ın tekvini kanunlarında ve kainat nizamında maddi hayatları için istifade etmeye muhtaç oldukları kadar manevi ve ebedi hayatlarının saadeti için Yüce Allah’ın teşri’i kanunlarla belirlemiş olduğu şeriat nizamına da en az o kadar muhtaçtırlar. Allah’ın şeriatına tabi olan topluluklar esasen dünya hayatında da huzur ve saadet bulmuş ve en güzel medeniyete sahip olmuşlardır. Oysa Allah’ın nizamından uzaklaşan toplumlar ise insanlık vasıflarından bile uzaklaşmış, cehalet, vahşet ve felakete düçar olmuşlardır.
Kuvvette, uygarlıkta ve medeniyette korkunç sınırlara ulaşan diğer ümmetlere bir bakın! Fakat onlar ne zaman dinin ruhundan, rahmetinden ve adaletinden yüz çevirmişlerse zararları faydalarından daha büyük ve şerleri hayırlarından daha fazla olmuştur. Onların alimleri, hakimleri ve reisleri onlardan meydana gelen şerleri telafi etmekten aciz kalmışlardır. Onlar bu hal üzere devam ettikleri müddetçe elbette buna güç yetiremeyeceklerdir. İşte bundan dolayı Hz. Muhammed (s.a.v.)’in din hakkında getirmiş oldukları Yüce Allah’ın hikmetindendir. Kur’an, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in doğruluğuna delalet eden delillerin en büyüğüdür.
Başka bir deyişle hikmet; Allah’ın hükümlerinin kendisidir.
İnsanın bu hikmetten istifade etmesi ise onları anlamak ve yaşamakla mümkündür. Bu itibarla Allah Rasulu (s.a.v)’nun sünneti ve İslam Siyaseti dahi hikmettir. Çünkü İslam ancak onun yaşadığı ve takip ettiği metotla yaşanır.