Allah(cc)’nun En-Nûr Sıfatı
Nur: kökünden gelip feilun vezninden i’lal gereği mübalağa manası ifade eden ism-i faildir, mastan da aynı lafızda okunur. Kelime olarak; ışık, aydınlık ve hidayet gibi manalara gelir.
Yüce Allah’ın sıfatı olarak en-Nur; nur veren, aydınlatan, tezyin eden, hidayet veren, göklerin ve yerin nuruna sahip olandır. İslam alimleri Allah (c.c)’a sıfat olarak en-Nur kelimesini “menur” veya “münevvir” manasıyla izah etmişlerdir. Selef-i salibin Allah’ın nur sıfatının olduğunu ancak bunun mahiyetinin bilinemeyeceğini söylemişlerdir.
Kur’an-ı Kerim’de nur kelimesi 43 ayet-i kerimede geçmektedir. Ancak bunlardan bazıları Allah’ın sıfatı, bazıları Kur’an, bazıları din, bazıları adalet, iman aydınlığı ve bazıları da güneş, ay ve yıldızlar gibi yine Allah ‘ın nuruyla aydınlatma özelliği için ifade olunmuştur. Biz burada Allah (c.c)’ın sıfatı olarak zikrolunan ayet-i kerimelerden iki tanesini okuyalım.
اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونِةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُّورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَن يَشَاء وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.( Nur Suresi: 35)
Yüce Allah’ın kendisini nur olarak nitelendirmesi insanlara hidayet verme, güneş, ay ve yıldızlar gibi cisimlere ışık verme, bütün kainatı aydınlatma, kalplere iman verme ve peygamberlere vahiy indirme gibi manalara gelir. Aksi takdirde Yüce Allah’ın zatının ışık olduğu anlamına gelmez. Okumuş olduğumuz bu ayet-i kerimenin manası daha önce yukarıda açıklandığı için burada tekrar etmedik.
Nur başka bir ifadeyle; aydınlığın kendisi olup fakat varlıkları gösterendir. O olmadan varlıklar birbirinden ayırt edilemez. Hakeza Allah (c.c) kendisi ışık olmadığı gibi, ışığı yaratandır. Onunla eşyayı kullarına gösterendir.
وَأَشْرَقَتِ الْأَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَجِيءَ بِالنَّبِيِّينَ وَالشُّهَدَاء وَقُضِيَ بَيْنَهُم بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Yeryüzü, Rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitap (amel defterleri) ortaya konur. Peygamberler ve şahitler getirilir ve haksızlığa uğratılmaksızın aralarında adaletle hüküm verilir.( Zümer Suresi: 69)
Bütün aydınlıklar, ışıklar, kalp aydınlıkları, dünyevi ve uhrevi olarak var olan bütün nurlar ancak Allah’ın nurundandır. Dünyevi nur; kur’ an nuru, is lam nuru, göz nuru, akıl nuru olduğu gibi ay, güneş, yıldızlar ve dünyadaki bütün ışıkların tamamıdır. Uhrevi nur ise; ebedi saadet nuru olduğu gibi, Mü’minlerin ahiretteki manevi ışığı cennetin ve arşın aydınlığı gibi bütün sonsuz aydınlıklardır. Nurun olmadığı yer karanlık, ancak bu karanlık dahi dil ile tarif edilemeyecek kadar koyu zifiri karanlıktır. Küfür, cehalet ve bütün kötülükler nurdan yoksun olmaktandır.
Yüce Allah’ın en-Nur ism-i celilini sıfat olarak ifade edildiği iki ayet-i kerimeyi okuduktan sonra aynı minvalde bir hadis-i şerif okuyalım.
Abdullah b. Deylemi (r.a.)’den rivayete göre, şöyle demiştir: “Abdullah b. Amr’dan işittim şöyle diyordu: Rasulullah (s.a.v.)’den işittim şöyle demişti: Allah yaratıklarını
karanlık içerisinde yarattı, kendi nurundan da onlara bir nur uzattı. O nurdan kime bir parça isabet ederse hidayeti bulur. Kime de o nurdan bir parça ulaşmazsa sapıklıkta kalır. İşte bunun için Allah’ın ilmi üzere kalem ve mürekkep kurudu diyorum.” Tirmizi: Bu hadis hasendir.( Müsnedi Ahmed Bin Hanbel;6356, Süneni tirmizi; 2642)
Yüce Allah’ın en-Nur ism-i şerifini bilen bir kimse kalplerin dünya ve ahiretin ancak Allah’ın nuruyla aydınlandığını düşünüp kalplerde Allah’ın rızasına uygun olmayan bir maksadı bulundurmaktan sakınır. Kalbindeki hidayet nuru arttıkça, Allah’ın sevgisi ve ahiretteki mükafatı bakımından vasıta olacağının farkında olur. Esasen kalbine Allah’ın nuru yerleşen bir insan zahiri karanlıklar içerisinde bulunsa o hakikatte aydınlık ve huzur içerisindedir.