sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

ALLAH’I ÇOKÇA ANMAK VE ZİKRETMENİN ÖNEMİ

A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Gerçekten Hamd Allah’a mahsustur. O’na hamdederiz ve O’ndan yardım dileriz. Mağfireti O’ndan ister, doğru yola iletilmemizi O’ndan bekleriz. Nefislerimizin kötülüklerinden ve amellerimizin fenalıklarından Allah’a sığınırız.Allah (c.c), kimi hidâyette kılmış ise, o gerçekten hidayete erişmiştir. Kimi de dalâlette ve sapıklıkta kılmış ise, artık o kendisi için bir dost ve yol gösteren bulamaz. Şehadet ederim ki, Allah’dan başka bir tek ilah yoktur ve O’nun eşi ve benzeri de yoktur. Yine şehadet ederim ki, Hz. Muhammed (s.a) Allah’ın kulu ve Rasûlüdür. Salât ve selâm O’na, Ehli Beytine, ashabına ve O’nun yolunu izleyenlere ve onun gösterdiği çizgide yürüyenlere olsun.Allah cc ahzap süresinin 41.Ayet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır;

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْراً كَث۪يراًۙ

Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin.  (Ahzâb – 41)

وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً

Ve O’nu sabah-akşam tesbih edin.    (Ahzâb – 42)

Allah cc mümminlerin ahvalinden haber verdiği Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:“Onlar, iman eden ve kalpleri de dâima Allah’ı hatırlayıp anmakla doygunluk ve huzura eren kimselerdir. Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah’ı hatırlayıp anmakla doygunluk ve huzura erer.” (Ra‘d 13/28)

Zikrullâhtan uzak ve gâfil kalpler de şöyle ikaz edilir:“Yazıklar olsun kalpleri Allah’ın zikrine karşı katılaşmış talihsizlere! Onlar apaçık bir sapıklık içindedir.” (Zümer 39/22)

Resûlullah (s.a.s.) ashâbına:“–Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı, düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi?” diye sordu. Onlar da:“–Evet, haber ver” dediler. Resûl-i Ekrem de: “–Allah Teâlâ’yı zikretmektir” buyurdu. (Tirmizî, Deavât 6)

 

Sözlükte “bir şeyi anmak, hatırlamak” anlamındaki zikir (zikr) kelimesi (çoğulu zükûrezkâr) dinî literatürde “Allah’ı anmak ve unutmamak suretiyle gafletten ve nisyandan kurtuluş” anlamında kullanılır. Zikir dil veya kalp ya da her ikisiyle beraber yapılır; bu ise ya unutulan bir şeyi hatırlama ya da hatırda olanı muhafaza etme şeklinde olur (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ẕikr” md.)

Kur’an’da türevleriyle birlikte birçok âyette geçen zikir;  Allah’ı dille hamd, tesbih ve tekbir şekliyle övmek; nimetlerini anmak, bunları kalple hissetmek ve tefekkür etmek; kulluğun gereklerini akıl, beden ve mal ile yerine getirmek; namaz kılmak, dua ve istiğfarda bulunmak, kevnî ve şer’i âyetler üzerinde düşünmek şeklindeki Allah’ı anma ve hatırlama eyleminin adıdır. Mü’minlerin İslâm’ı güzel bir şekilde yaşamalarının gafletten ve münkerlerin tehlikesine düşmekten uzak durmalarının en emin yolu Allah’ı hatırlamak ve onu çok çok zikretmektir. Ancak sadece dil ile Allah’ı çok zikretmek mümkün olamaz. Çünkü insan uyuduğu, yemek yediği, konuştuğu ve sustuğu zaman zikredemez. Sadece ne zaman diliyle zikir sözlerini telaffuz edebilirse o zaman zikretmiş olur. Bu da çok sayılmaz. O halde zikrin “çok” olabilmesi için onun kalbe ve ruha yerleşmesi lâzımdır.

 

Bir başka ifadeyle zikir, unutulmuş bir şeyin yeniden hatırlanması anlamını ifade ettiği gibi, elde ettiği bilginin unutulmamak üzere hâfızada ve kapte sürekli canlı tutulmasını da kapsamaktadır. İşte bunu sağlayan amele çeşidi her ne olursa olsun zikir adı verilmektedir.

Kur’an’da zikr ve türevlerinin geçtiği ayetlere baktığımız zaman, şu ifadeler karşımıza çıkmaktadır: Allah’ın bizlere verdiği nimetleri ve değerlerini bilmek ve şükrünü getirmek, tefekkürle birlikte hatıra getirmek, çokca hatırlamak ve hatırlatmak İtiraf etmek, Allah’ın ayetlerini tezekkür ve tefekkür etmek, Kur’an ayetlerinden ders almak, Kur’an okumak Allah’ı yüceltmek, dua etmek, şükür etmek, mutlak anlamda Allah’a itaat etmek, tezekkür edip ibret almak manalarına gelmektedir. Zikrin sözlük anlamı ile Kur’an’daki anlamları arasında genelde bir uyum söz konusudur. Ancak Kur’an, bu kavramın anlam alanını daha da genişleterek özel anlamlar da kazandırmıştır. Şöyle ki zikir, unutmamak, unutmamak üzere hatırında tutmak gibi sözlük anlamlarını ifade ederken, Kur’an’da Allah’ı, O’nun emirlerini, yasaklarını, mesaj ve uyarılarını unutmamayı ve onlarla bütünleşerek yaşamayı ifade etmektedir.

Allah’ı anmak (zikir) hem kalple hem dille hem de eylemle olur. Kalple zikir, insanın her türlü tutum ve davranışında Allah’ı hatırlamasıyla; dille zikir, Allah’ın isimlerini ve sıfatlarını, tesbih ve dua cümlelerini dilde tekrar etmekle; eylemle zikir ise Allah’ın iradesine uygun yaşamakla olur.  insanın işini gücünü yaparken, normal hayatını yaşarken kalple zikir halinde olması yani Allah’ı düşünüp O’nun hoşnutluğunu gözetmesi, kezâ amelleriyle zikir halinde olması yani Allah’ın buyruk ve yasaklarına titizlikle uyması en önemli, değerli ve yararlı zikirdir. Oysaki çok geniş bir anlam alanına sahip olan zikir kavramının manası, günümüzde daraltılmış ve sadece Allah’ın adını dil ile anmakla sınırlandırılarak O’nun emir ve yasaklarına uyma hassasiyeti ortadan kaldırılmıştır. Allah’ın gönderdiği kitapların tümü zikir olarak nitelendirildiğine göre, “zikir ehli” ifadesi de, bu ilahi kitapların ilmine sahip olanlar, onlara inananlar ve bunların ahkâmını hakkı ile eda eden onları hatırda tutan ve başkalarına da hatırlatan kimseler anlamına gelir.

Kur’an, Allah’ın unutulmamasını şayet unutulursa bunun çok pahalıya mal olacağını bildirir: “Şu, Allâh’ı unuttuklarından dolayı (Allâh’ın da) onlara kendi canlarını unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar, dinden çıkan insanlardır.”( Haşr, 59/19; ) Allah’ı unutanlar, O’ndan korkmaz, hukukunu tanımaz ve O’nun sonsuz korumasından yardım dilemezler. Onlar sarhoş gibi ne yaptıklarını bilmezler. İnsan nefsinin, beşer hukukunun kıymetini anlamaz, âdi şeylere tapar, hem kendilerini ve hem de insanlığı zelil ederler. Ayrıca kendilerini kurtaracak hayır ve hesanâtı düşünmez, azaptan koruyacak işler yapmaz ve yarın için bir şey hazırlamazlar. Onlar, kıyamet günü öyle dehşetli trajedilere maruz kalırlar ki, kendilerinden geçerler. Bu noktada Allah’ı az anan ve hatırlayan kimselerse bir önceki kimselerin durumuna düşme tehlikesi içerisinde olanlardır. Bunun için bir müminin her daim Allah ile arasındaki irtibatı sağlam tutması her vesileyle onu anıp hatırlaması lazımdır.

Kalpleri Kur’an ile doyuma ulaşmış olanlar Allah’ın bir hatırlatması, özel bir bildirisi ve en açık seçik tebliği olan Kur’ân’dan daha büyük, daha faydalı bir âyet veya bir mucize olamayacağını bilirler. Çünkü gönüller, baştan başa “zikrullah” olan Kur’an ile huzura erer, içsel acılar, sancılar şifa bulur, sükuna kavuşur ve yatışır. Allah deyince, düşünceler, hareket hedefinin son noktasına ulaşmış, mantıklar durmuş, bütün duygular, bütün korkular ve ümitler son durağına dayanmıştır. Gönüller O’nun dışında hangi dünya nimetine meylederse etsin, onların hepsinin daha iyisi ve daha üstünü bulunduğundan, hiçbirinde karar kılamaz. O yönelişlerden hiçbiri, o kişinin ruhunun özlemini gideremez, heyecanını doyum noktasına ulaştıramaz. Doyuma ulaşmak ve lezzet almak için daha yükseğine ulaşmak ister… Fakat kalb, ilâhî marifetten, Allah’ı zikirden zevk almaya başlayınca, bütün maksatların ve bütün işlerin Allah’a yönelmiş olduğunu anlar ve artık O’ndan yüksek bir makam ve merciye, O’nun dışında bir maksuda geçmek mümkün olmaz. Bundan dolayıdır ki, Allah’ı zikretmeyen kâfir ve gafil kalpler, hiçbir zaman ıstıraptan kurtulamaz, kalb huzuru veya gönül huzuru denilen mutluluğu tadamazlar… İnşalllah bir sonraki yazımızla devam edeceğiz.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.