sohbetlerözlü sözleryazarlarmakalelervideolartefsir derslerikavram derslerimedaricus salikin

ARZULARIMIZ NEYE TABİ

A+
A-

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

 

ARZULARIMIZ NEYE TABİ

 

Hamd Alemlerin Rabbi olan ALLAH’A mahsustur. Salat ve selam insanlığa önder olarak gönderilen peygamberimiz HZ.MUHAMMEDE onun izinden gidenlerin üzerine olsun İNŞALLAH.

Peygamberimiz sav

“Arzuları benim getirdiğim islam gerçeğine uymadıkça hiçbiriniz olgun mümin olamaz”

Heva sadece kuru bir meyil demek değildir.

Her yönelişin temelinde bir sevgi ve istek bulunduğu gibi heva da mubabbetle meyletmek demektir.

Bu sebeple de hakkın tersine istek ve sevgiyke meyletmek asıl hevayı anlatmaktadır.

Hisler ve hevesler başıboş, serbest kayıtlardan uzak ve duygusal haraketleri öngörür, bağlılık,disiplin,düzen,ölçü,ve denetimden hoşlanmazlar. Oysa insan başıboş bir hayatın değil her yönüyle hesabı verilecek bir ömrün sahibidir .

Bu sebeplede kayıtsızlık isteklerinin en esaslı kayda vahye bağlı kılınması hayatın tadını çıkarmanın yolu olduğu kadar ahireti kazanmanın da tek çaresidir.

İmam Maverdinin haber verdiğine göre Hz Ali şöyle demiştir “Hakkınızda iki şeyden endişe ediyorum: Heveslere uymak ve Tûl-i emel…  Heveslere uymak hakkı görmeyi ,hakka uymayı önler tûl-i emelde ahireti unutturur.”

Hadisin asıl mesajı, olgun mü’min olabilmek için hislerin ve heveslerin Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in getirdik- lerine tabi kılınmasıdır. Bu da aklın vahiy aydınlığından yete- rince ve serbestçe yararlanabilmesiyle mümkün olacaktır. Ne var ki hisler ve hevesler, aklı bu noktada serbest bırakmazlar. Yoksa aklın vahye uyması pek tabiidir. Eğer aksi oluyorsa orada aklın değil hisler ve heveslerin hâkimiyeti söz konusudur.

İman bütünlük ister. Hz. Peygamber sav getirip tebliğ ettiği inanç esaslarını benimseyememiş kişi mü’min değildir. Nitekim dinin inanç esaslarını kabul ettiği halde hükümlerine uymayanlara fâsık, hükümlerine uyar göründüğü halde aslını kabul etmemiş olanlara da münafık denilmektedir.

Hadis, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in tebligatı içinde yer alan emir ve nehiylere uymayı his ve hevesleri ne kabul ettirememiş olanların, olgun mü’min sayılamaya cakları sonucunu çıkarmanın da mümkün olduğuna işaret etmektedir.

Hayatın her döneminde ve her meselede Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in tebligatına bağlı ve tabi olmak, Müslüman için gerçek kurtuluş ve mutluluk iken, inançlı insanları heveslerine bağlı, hislerine tabi görmek, iman noktasında ciddi rahatsızlıkların varlığına işarettir. His ve heveslerin adeta ilahlaştırıldığı, böyle bir yozlaşmanın, çağdaşlık gibi bir yanıltıcı yorumla meşrulaştırıldığı çok karmaşık bir ortamı yaşıyor gibiyiz. İnsanların çoğunlukla hislerini kullandıkları, akıllarına çok az müracaat ettikleri görülmektedir. Herkes kendi his ve heveslerini “Müslümanlık” ya da “dindarlık” ölçüsü olarak almaya ve ona göre Müslüman olmaya heves ediyor, özeniyor. Konuları “bana göre” kaydıyla yorumluyor, “bana göre” derken, hislerine ve heveslerine yenildiğini, hislerini ölçü aldığı için ayrılığa, fitneye, fikrî anarşiye, hürriyetsizliğe, başıbo- zukluğa düştüğünü akıl edemiyor.

Unutulmamalıdır ki, bütün yanılgı ve günahların temelinde nefsin arzu ve isteklerini aklın ve imanın gereklerinin önüne almak  yatar. Allah saygısı ve sevgisi, Peygamber’e uymakla isbat edilebilirken, his ve heveslerin peşine takılmak, sonu gelmez hatalara, bid’at ve hurafelere, telafisi çok zor dinî ve manevî zararlara düşmek olur.

Çare, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem in getirdiklerine uymayı his ve heveslere kabul ettirmektir. Demektir ki, imanda ólgunluk, duyguların Müslümanlığındadır. Zira his ve heveslerin Hz. Muhammed’in tebligatına tabi kılınması, onun hükmü- ne rıza göstermeyi, onun izinden gitmeyi, sünnetini yaşamayı, davasına sahip çıkmayı, her yönden ona teslimiyeti, açıkçası iyi bir ümmet olmayı ve böylece iman hürriyetine kavuşmayı gerektirir. Bu da aynı zamanda arzuların hürriyeti ve mutluluğu demektir.

His ve hevesler denilen nefsin arzuları yerine getirildikçe, nefsin hâkimiyetinin güçleneceği muhakkaktır. Bu yüzden nefsi hak yolunda büyük bir engel olmaktan çıkarabilmek için onun etkinliğini sınırlandırma çareleri aranmıştır. Bunlardan biri de “nefsin haklarına değil, hazlarına mani olmak” şeklin de tanımlanan mücahededir. Hadiste konu, “hevâ ve heves- lerin Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in tebligatına tabi kılınması” şeklinde tespit edilmiştir. Zira İslâm’da hakların zayi edilmesi değil korunması esastır. Hz. Peygamber’e uymakla da hiçbir hak sahibinin hakkının zayi olması söz konusu olamaz.

Peki bizim arzularımız neye tabi bununda bir muhasebesini yapalım ve nefislerimiz eçeki düzen vermeye çalışalım,

Rabbim bizler olgun müminlerden olabilme hususunda yardım etsin kalplerimizi şirkten küfürden nifaktan uzak eylesin.

 

VELHAMDULİLLAHİRABBİLALEMİN

Yazarın Diğer Yazıları
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.