Gerçekten Hamd Allah’a mahsustur. O’na hamdederiz ve O’ndan yardım dileriz. Mağfireti O’ndan ister, doğru yola iletilmemizi O’ndan bekleriz. Nefislerimizin kötülüklerinden ve amellerimizin fenalıklarından Allah(C.C)’a sığınırız.
Allah (C.C), kimi hidâyette kılmış ise, o gerçekten hidayete erişmiştir. Kimi de dalâlette ve sapıklıkta kılmış ise, artık o kendisi için bir dost ve yol gösteren bulamaz. Şehadet ederim ki, Allah(C.C)’tan başka bir tek ilah yoktur ve O’nun eşi ve benzeri de yoktur. Yine şehadet ederim ki, Hz. Muhammed (s.a) Allah’ın kulu ve Rasûlüdür. Salât ve selâm O’na, Ehli Beytine, ashabına ve O’nun yolunu izleyenlere ve onun gösterdiği çizgide yürüyenlere olsun.
Ebu Hureyre anlatıyor: Resulullah (a.s.m) şöyle buyurdu:“Mümin müminin aynasıdır, mümin müminin kardeşidir, (ihtiyaç duyduğunda) onun geçimini temin eder / zarardan-ziyandan korur ve arkasından da / gıyabında da elinden geldikçe onu savunur.” (Ebu Davud, Edeb, 49).Kişi yüzünün kir ve lekesini temiz bir ayna olmadan göremeyeceği gibi batını kusurlarını da görüp temizleyebilmek için söz veya haliyle kendisine kusurlarım gösterecek iman, amel ve ahlâk yönünden kendisinden daha olgun, üstün ve dürüst öğüt veren bir zata ihtiyacı vardır. Bunun için Rasul-i zişan efendimiz, “mü’min mü’minin aynasıdır” buyurmuştur. İnsan, kendisinde mevcut olup doğrudan doğruya göremediği kusur ve hatalarını din kardeşi vasıtasıyla görür. Mümin mümine kusur ve hatalarını münasip bir dille söyleyerek ona ayna görevi yaptığı gibi bazan söz konusu kusur ve hataları kasten kendisi işleyerek ona bunların yanlış olduğunu anlatabilir.
Bize düşen vazife bu aynaları incelemektir. Çünkü ayna var ki kirli ve paslıdır, güzel göstermez. Şüphesiz doğru dürüst gösteren temiz aynalar olduğu gibi küçük büyük, eğri-büğrü gösteren aynalar da vardır. İşte bunun gibi arkadaş var ki, insanı olduğu gibi göstermez de yüzüne karşı yalandan över, övülen kimse de kendini kusursuz sanır. Böylece aldanıp kibire düşer. Arkadaş da var ki bunun tam tersine insanı olduğundan daha aşağı göstererek ümitsizliğe ve dolayısıyla başarısızlığa düşürür. Kâmil mü’min ise karşısındaki mü’mine hakiki manada aynalık yapıp onun varsa kusurlarını ya da faziletlerini olduğu gibi, eksiksiz olarak gösterip, ümitsizliğe veya kibire düşürmeden onu daha yüksek hedeflere yöneltir
İmam-I Gazali şöyle demektedir; Allah Teâlâ bir kuluna hayrı irade ettiği zaman, ona nefsinin ayıplarını gösterir… Bizim gibiler öyle bir duruma gelmişlerdir ki, en çok nefret ettiğimiz insanlar bize nasihat eden ve ayıbımızı bize bildiren kimselerdir. Bu durumumuz neredeyse imanımızın zâfiyetini haykıracak bir durumdur. Çünkü kötü ahlâk, yılan ve akrep gibidir. Eğer biri bizi, elbisemizin içerisinde akrep olduğu için uyarırsa, ona karşı minnettar olur, dediğiyle seviniriz ve o akrebi çıkarmaya çalışırız, öldürmeye gayret ederiz. Oysa akrebin felâketi sadece beden içindir. Elemi bir gün veya daha az bir müddet devam eder. Kötü ahlâkların felâketi ise, kalbin özünedir. Ölümden sonra da ebedî veya binlerce yıl devam etmesinden korkulur! Sonra biz, kötü ahlâkımız hususunda bizi uyaran bir kimseyi hoş görmez ve o kötü ahlâkı düzeltmeye gayret göstermeyiz. Aksine nasihata karşılık nasihatçının sözleri gibi sözler sarfetmekle meşgul olur, ona deriz ki: ‘Sen de filan filan şeyleri yaptın!’ Bu durumun, günahların çokluğunun bir meyvesi olarak ortaya çıkan kalbin katılığından gelmesi pek yakın bir ihtimaldir. Bütün bunların esası, iman zafiyetidir.
Bu bakımdan biz, Allah Teâlâ’nın bizi doğruya hidayet etmesini, ayıplarımızı bize göstermesini, bizi ayıplarımızı tedavi etmekle meşgul etmesini, ayıplarımız hususunda bizi uyarana teşekkür etmeye bizi muvaffak kılmasını, minnet ve faziletiyle temenni ve niyaz ederiz.